Tarihi film yapmak dünyanın her yerinde zordur. Türkiye’de, kendi tarihi ile sorunlu olan kesimlerin sinema sektöründe çok etkin olmaları sebebiyle daha da zordur. Osmanlı gibi devasa medeniyete sahip izleyicinin, bu medeniyette merak ettiği en önemli hususun Harem’den öteye geçmediğini düşünürsek, ülkemizde Osmanlı’yı doğru düzgün anlatabilmek ayrı bir cesaret ister. TRT, bu cesareti gösterdiği için takdiri hak ediyor.
Dizinin yapım süreci ve verilen emek hakkındaki bilgileri internette bulmak mümkün. Türk televizyonculuk tarihinin en büyük projesi ile karşı karşıyayız desem abartmış sayılmam. En ince ayrıntısına kadar düşünülerek hazırlanmış bir dizi var karşımızda.
Dizi oyuncularının 3 ay at binme, kılıç kullanma ve ok atma dersleri alması yapılan işe verilen önem ve dikkati göstermektedir. Dizideki koreografiler için Kazakistanlı, özel koreograf ekibi Nomad’la anlaşılmış. Bu ekibin Hollywood’un büyük projelerinde yer aldığını (Barbar Conan, Charlie’nin Melekleri 2, 47 Ronin, Cengiz Han gibi) belirtelim. Şu ana kadar ki, hiçbir Türk film veya dizisinde görmeye alışmadığımız gerçekçi kılıç sahnelerinin Diriliş’te yer alması bu sebepten.
Tarihi filmleri eleştirirken şu hataya düşmemek gerekir: Anlatılanların ne kadarı gerçek? Tarihimizle ne kadarı örtüşüyor? Ahlaki olarak özel bir yozlaşmaya alet olmuyorsa, tarihi filmlerde anlatılanların doğruluğunu tarihçilere bırakmak yerinde olur diye düşünüyorum. Bu açıdan bakıldığında hakkında çok az şey bildiğimiz Osman Bey öncesi Osmanlı’yı anlatan Diriliş’in ana hikâyesinin doğruluğunu fazla sorgulamamak lazım. Misal, Ertuğrul Bey’in ağabeyi Gündoğdu ile sorun yaşamamış olduğunu öğrenmiş olmam beni rahatsız etmedi. Çünkü iyi bildiğimiz bir husus varsa o da; Ertuğrul Bey’in Gündoğdu ile olmasa bile en yakınları ile iktidar mücadelesine mutlaka girmiş olması, ayrıca obasında patlak veren iç düşmanlarını bertaraf edebilecek kıvrak bir zekâya sahip olmasıdır.
Dizinin dış mekân çekimleri bence görsel bir şölene dönüşmüş. Özellikle obada geçen dış çekimler, üzerinde ciddi olarak düşünülmüş karelerden oluşmakta. Kahramanlar konuşurken arka planda yer alan, insan, eşya ve hayvanların o sahnedeki konuşmaları tamamlamasına özen gösterilmiş. İç mekân çekimler ise, göçebe Türk kültürünü her yönü ile yansıtan eşyalarla donatılmış. Giyim, kuşamdan, kullanılan kaplara hatta kaşıklara kadar. Kayıların sembolü bayrağın her bölümde izleyicilerin dikkatine sunulması, bu obanın sıradan bir Yörük aşireti olmadığının işaretidir aynı zamanda.
Senaryoda dil konusunda akılcı bir tercihte bulunulmuş. Dönemi ifade eden kelimeler, akıcı Türkçenin içinde iyi eritilmiş. Uygun olan doz kullanılmış. Aşırı zorlama kelimeler veya üslup bir müddet sonra seyircide bıkkınlık oluşturmakta. Bunun bariz örneğini “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” filminde görmüştük. Böyle bir hataya düşülmemiş olması bence diziye artı değer katmış. Bu konuda da senarist ve yapımcıları ayrıca tebrik ediyorum.
Dizide, Türk filmlerinde ender rastladığımız naif bir aşk, ana hikâyenin yanında boy gösteriyor. Senaristlerin ilerleyen bölümlerde bu aşkı iyice gündemde tutacaklarını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Bu güzellikte ve tadında bir aşk örgüsü, tarihi dizide romantizm arayacak olanlara da güzel bir seçenek. Umarım, kadınlarımızın Türk töresindeki yerini gösterelim derken, sığ ve iğrenç hatalara düşmezler. İlk dört bölüm bu konuda iyimser olmamızı ve beklentilerimizin bu naif aşkı kirletmeyeceği yönünde olacağını göstermektedir. TRT yetkilileri başta olmak üzere, yapımcıların bu konuda senaristleri uyarmış olduklarını bilmek ayrı bir güven duymamıza da yol açıyor.
Oyunculuk konusunda, üst düzey performans göz kamaştırıyor. Genç nesil aktörlerimizden olan Engin Altan Düzyatan’ın eskiden beri oynadığı tüm rollerde güzel bir aura etkisine sahip olduğunu görmüştük. Ertuğrul Gazi rolündeki abartısız ama samimi oyunu diziye çok şey katacağa benziyor. Hayme Ana (Hülya Darcan) başta olmak üzere bütün oyuncular rollerinin hakkını vermişler. Serdar Gökhan’ı yıllar sonra büyük bir projede karşımızda görmek hoş bir sürpriz oldu doğrusu. Süleyman Şah’ın senaryo gereği ölecek olması, seyrettikçe ben de buruk bir tat bırakıyor. Acaba Kurdoğlu rolünde kötü karakteri canlandırıp, kendisini daha fazla seyretme imkânımız olsaydı daha mı iyi olurdu diye düşünmedim değil.
Tarihi dizileri bekleyen en büyük tehlike, (aslında bu bütün diziler için de geçerli) senaryolarda günübirlik oynama hatasıdır. İlk bölümlerde Selcan Hatun, Gündoğdu ile evlenme sebebi olarak Kayı’lardan intikam almayı gerekçe göstermişti. Hatta kardeşi Gökçe Hatun’un Ertuğrul ile evlenmesi için çırpınması da intikam için önemli bir aşama olarak lanse edildi. Fakat iki bölüm geçmeden kocası Gündoğdu’nun kurtarılamama tehlikesi karşısında ortalığı birbirine katması arasında bir tezatlık oluştu. Bu tip devamlılık arzetmesi gereken konulara biraz daha özen gösterilmesi gerekir.
Birçok izleyenin de dikkatinden kaçmayan bir hususu belirtmek istiyorum: Daha önce bu sitede de bir yazar tarafından dile getirildi (Bkz:http://www.habername.com/yazi-av-mehmet-yalcinkaya-dirilis-ertugrul-10941.htm): Arapçayı yeni öğrenenlerin bile düşmeyeceği hataya düşüldü. Ne demek, “Es-selamün aleyküm???” Olağanüstü gösterilen özenin arasında “bu kadar hata kadı kızında da olur” şeklinde bile tolere edilemeyecek ölçüde, bilenlerin kulaklarını tırmalayan ve izleyicileri rahatsız eden hatalara düşülmemesi gerekir.
Diriliş ilk dört haftalık performansı ile inşallah Türk televizyonculuğunun dizi tarihinde hak ettiği değeri izleyicisinden görür, maddi ve manevi kaliteden ödün vermeden, kendisinden sonra tarihi dizi çekmek isteyeceklere ışık tutar.
Son olarak yapımda emeği geçen herkesin eline, yüreğine sağlık diyorum…
Künye
Yapım: Tekden Film
Görüntü Yönetmeni: Veysel Tekşahin
Yapımcı: Mehmet Bozdağ
Proje-Senaryo: Mehmet Bozdağ
Genel Yönetmen: Metin Günay
Oyuncular: Engin Altan Düzyatan (Ertuğrul Gazi), Kaan Taşaner (Gündoğdu), Hülya Darcan (Hayme Ana), Serdar Gökhan (Süleyman Şah), Esra Bilgiç (Halime Hatun), Didem Balçın (Selcan Hatun), Mehmet Çevik (Deli Demir), Can Kahraman (Kara Toygar), Hakan Vanlı (Kurdoğlu).
Yönetmen: Burak Cem Arlıel