Diplomatlar, ülkelerinin bakışını yansıtırsa!..

xxx135

ABD'li diplomatların son günlerde Türkiye'ye dostça olmayan tavırlarının gündeme gelmesi aslında Türkiye'yi bu ülke ile ilişkilerini gözden geçirmeye zorlayacak niteliktedir. Önce ABD'li diplomatların son günlerdeki bırakın diplomatik kuralları, terbiye kurallarını bile çiğneyen, hatta ülkemize karşı düşmanlık içeren bazı söz ve eylemlerini kısaca aktarmak istiyorum.

Önce Saadet Partisi Genel Başkanı Numan Kurtulmuş'un gündeme getirdiği konuyu hatırlatayım. Kurtulmuş bir açıklamasında ABD İstanbul Başkonsolosluğu'nun dini azınlıklara güvenlik eğitimi verdiğini ifade etmişti. Bu açıklamanın üzerinden bir haftadan fazla süre geçmesine rağmen kabul ya da red yönünde konsolosluk yetkililerinden bir açıklama yapılmamıştı. Önceki gün nihayet bu eğitim işi  "gayri resmi danışmanlık" olarak kabul edildi. Yabancı elçiliklerin böyle bir eğitim verme haklarının olup olmadığı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte Kurtulmuş'un gündeme getirdiği konunun ardından İstanbul Valiliği'nin "Bir ilgi ve bilgilerinin olmadığı"nı açıklaması olayın Türk devletinden habersiz bir eğitim faaliyeti olduğunu gösteriyordu.

Elbette önceki gün yapılan açıklamada konsolosluk bazı gerekçelerler ileri sürmekte ama bu işin devletten habersiz yapılmış olması ve yıllar boyu sürdürülmesi, sayın Kurtulmuş konuyu gündeme getirene kadar da konunun gizli kalması ister istemez bir takım soruları gündeme getiriyor. Bir adım daha ileri gidersek ABD Konsolosluğu'nun devlet içinde devlet ve ana devletten bağımsız bir faaliyet içinde olduğunu söylemek mümkün.

ABD'nin ülkemize karşı dostça bir yaklaşım içinde olup olmadığını sanıyorum bu olay vesilesiyle yeniden değerlendirmek gerekiyor.

İkinci olay ise Katar'da yaşandı.

Başbakan Erdoğan ile ABD Dışişleri Bakanı Clinton'un görüşmesinin uzaması üzerine ABD'nin Katar Büyükelçisi'nin görüşmenin yapıldığı salonun kapısına dayanması, kapıyı yumruklaması, bununla da yetinmeyerek Başbakan'ın korumalarına hitaben, "Konuşma uzadı. Bizim için Katar Şeyhi Türkiye'den daha önemli. Bu rezalete son verilsin" şeklinde sözler söylemesi her ne kadar diplomatik nezaket sınırlarını aşma olarak nitelendirilse de bir Büyükelçi'nin böylesine bir üslup sergilemesi, hakaret içeren sözler söylemesi sanıyorum diplomatik nezaketsizlikle sınırlandırılmaması gereken bir harekettir. Elçiler bulundukları ülkelerde Sahibinin Sesi'dirler. Kendi kafalarına göre hareket edemez, konuşamazlar. Eğer terbiye sınırlarını aşmışlarsa hemen merkeze çekilmeleri gerekir. Halbuki şu ana kadar ABD'nin Katar Büyükelçisi'nin merkeze alındığına dair bir haber gelmemiştir. Buna karşılık ilgili devletten özür anlamına gelebilecek bir açıklamada yapılmamıştır. ABD elçisine anında gereken cevap verilmiş olsa da biz bu hakareti sessizce sineye çekmiş olduk.

Üçüncü olay ise ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeffrey ile TBMM Dışişleri Komisyonu Başkan ve üyeleri arasında yaşandı. Konu her sene olduğu gibi bu senede 24 Nisan yaklaşırken Ermeni Soykırım tasarısının ABD Temsilciler Meclisine getirilmiş olması. Bazı üyelerin her sene söz konusu tasarıyı gündeme getirmelerini bir tehdit unsuru gibi değerlendirmelerine  ABD Büyükelçisi'nin, "Ermenistan ile protokolleri imzalamazsanız, soykırım tasarısı komisyondan geçebilir" karşılığını vermesi, bir diğer ifadeyle tehdit yolunu seçmesi TBMM Dışişleri Komisyonu'nda  haklı olarak tehdit olarak algılandı ve sert tepkilere yol açtı.

ABD'nin Ankara Büyükelçisi'nin Türkiye'ye yönelik çirkin tavrı sadece bununla da sınırlı değil. Aynı gün gazetecilerin Katar'da ABD elçisinin söylediği sözlerle ilgili bir sorusu üzerine, "Küçük bir olay. Biz unuttuk" karşılığını vermesi ve bunu ısrarla tekrarlaması ABD'li diplomatların sergilediği çirkinliklerin bir devamı niteliğindeydi.

Arka arkaya sıraladığımız üç olayda da hedef ülke Türkiye ve atışı yapanlarda ABD'li diplomatlardır. Nerede olurlarsa olsunlar küstah bir tavır sergiliyorlar. Arkasından da sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Yani biz istediğimiz gibi konuşuruz, gerekirse hakaret ederiz, içişlerinize burnumuzu sokarız buna karşılık da kimseye hesap vermeyiz, özür dilemeyiz anlamına gelen tavır sergiliyorlar. Sanıyorum bu üç olay ABD'nin kesinlikle Türkiye'nin dostu olmadığını, olamayacağını, kafalarının arkasında gizledikleri gerçek duygunun hiç de hoş olmadığını gözler önüne seriyor.