Yıllardır Türkiye Kamuoyunu meşgul eden, dindar insanları ve cemaatleri, tartışmaya sürükleyen meselelerden biride “dinler arası diyalog” mevzuudur.
Konunun içeriğini tam bilmediğim için mevzuu ile ilgili yorumlar yapacak, açıklamalarda bulunacak, analitik görüşler ileri sürecek değilim. Bu konuda kimler ne demiş onları da pas geçeceğim. Ben bu konuda şu görüşleri dile getirmek istiyorum.
Dinimiz barış dinidir, esas olan sulhtur. Müjdelemek, kolaylaştırmak korkutmaktan ve zorlaştırmaktan daha güzel, daha evla ve daha faziletlidir."Tanış olmak, işi kolay kılmak, kamu alemi bir kabul etmek, sevmek sevilmek, tüm insanları Allah'ın kulu, Adem ile Havva'nın çocukları, toprağın evlatları olarak düşünerek, tüm milletlerle iyi geçinmek, onlarla barış içinde yaşamaya çalışmak İslam'ın özünü oluşturur. Bu nedenle mümin olsun kafir olsun, siyah olsun beyaz olsun, kadın olsun erkek olsun, Asyalı,Afrikalı, Avrupalı, Amerikalı olsun farketmez mümin, tüm insanlarla iyi geçinmek, tüm insanlarla mümkünse barış içinde yaşamaya çalışmak dininimizin temel görüşüdür. "VE ESLİHUU BEYNE EHAVAEYKÜM..."
Bu gerçekler ortada. Fakat bu gerçeklerin yanında müslümanlar arasındaki birlik, onların arasındaki kardeşlik daha önemli daha önceliklidir. Çünkü mü'minler yukarıdaki birlikteliğe ek olarak Allah tarafından kardeş olarak ilan edilmişlerdir.(innemel mü'minunune ihvetün) Yine yüce Allah(CC) ve O'nun Resülü, (SAV) mü'minlerin arasını düzeltmenin ibadet hükmünde olduğunu apaçık bir şekilde bildiriyor. Peygamberimiz (sav) ömründe tek bir kere ayakta bevletmiş. Bunun nedeni ise, iki müslümanın arasını bulmak için uğraşırken çok daralması imiş. Bu nedenlerle dünyayı islah etmek çok güzel, pek yerinde bir davranış iken, Müminlerin arasını düzeltmek, müslüman devletlerin arasını bulmak, müslüman cemaatleri birbirine yakınlaştırmaya çalışmak daha öncelikli daha önemlidir. Bizler,küsleri barıştırmayı, insanların arasını düzeltmeyi cihad olarak kabul eden bir dinin mensuplarıyız.
Bu gerçeklerden sonra gelelim diyalog işine: Diyelim ki “diyalogcular” çok iyi niyetli ve onların çok yüce emelleri var. Diyalogcu kardeşler, “ büyük düşünen, derin fikirler üreten, dünya barışına katkı sağlamak isteyen, dinlerin savaşlara değil barışlara merdivenlik yapması gerektiğini savunan, yüce, bilge, erdemli, faziletli insanlar.” Bu çalışmayı yapan insanların samimi, tutarlı olup olmadığını, bu çalışmalarının planlı, programlı yapılıp yapılmadığını anlamak hiçte zor değil.
Türkiye de siyasi partiler, mezhepler, cemaatler, etnik unsurlar; İslam Dünyasında ki devletler, İslam dünyasındaki mezhepler (Şii-Sünni, vehhabi tasavvufçu, ehli sünnet ve karşıtları…) arasında bu kadar çekişme bu kadar ayrılık, bu kadar kavga, mücadele, hatta savaş varken, bunları halletmek öncelikli vazife değil mi? Kendilerini dünya barışına adamış,bununda "Dinler arası Diyalog" tan geçtiğine inanmış kardeşlerin önce ve öncelikli olarak müslümanlar arasındaki ayrılıkları gidermek için çalışmaları daha insani ve daha islami bir davranış olmaz mı? Kendilerini dünya barışına adayan "diyalogcu kardeşlerin" müslümanlar arasındaki ayrılıkları çekişmeleri gidermek için ne gibi çalışmalar yaptığını kamu oyunun bilmesi gerekir. Kim bilir belkide bu konuda büyük çalışmaları vardır ama bizler habersizizdir. Müslümanlar arasında olan (Irak, Suriye en yakın örnekler) iç savaşları durdurmak, Müslüman kanının dökülmesini engellemek dinler arası diyalogdan daha önemli ve önceliklidirkanımca. Bunlara ilaveten Hilafetten yoksun, yoksun olduğu için paramparça bir halde bulunan İslam Dünyasını bu halden kurtarmak için Hilafeti İhyaya çalışmak, dinler arası diyalog çalışmalarından daha elzem değil mi? Türkiye’miz PKK probleminden dolayı on binlerce can, Yüz milyarlarca dolar para kaybederken bu kaosu sona erdirmek için yapılacak çalışmalar dinler arası diyalogdan daha önce gelmez mi?( Yalnız bu konuda bir çok cemaatin çalışmaları olduğu biliniyor. Hele de bir cemmat /Diyalog konusunda öncülük yapan cemaat/ son yıllarda bölgede hem eğitim sahasında hem de kurbanda yörede kurbanlar keserek iyi bir çalışma sergiledi. Bunu da hatırlatmam lazım.yalnız bu çalışmaların daha da artması diğer cemaat mensuplarını da bu işe el atması gerekir.)
Ülkemizdeki ayrılıklar, kavgalar sona ermeden, İslam Dünyasındaki savaşlar mücadeleler bitirilmeden, yine ülkemizdeki emsali görülmemiş bu iç kavga (pkk) sonlandırılmadan , İslam Dünyası yaşadığı bu zilletten kurtulmadan, bu yaşananlarda büyük sorumluluğu olan Emperyalist Batılı Devletlerin temsilcileri olan din adamları ile yapılacak her türlü diyalog en azından bir dengesizlik, bir eşitsizlik oluşturmaz mı? Bu görüşmeler bu toplantılar, bir efendinin! bir köle! ile, bir galibin bir mağlup ile yaptığı görüşmelerden farklı olmayacaktır zannımca.
Ben şahsen dinler arasında bir yakınlaşma sağlanarak dünya barışına katkıda bulunmayı çok önemli bir iş olarak görüyor ve önemsiyorum. Bu nedenle bu soylu işe soyunan kardeşlerin önce İslam Dünyasının hiç olmazsa önemli bir bölümünün temsilcisi durumuna geldikten, elleri biraz daha güçlendikten sonra bu çalışmaları (diğer dinlerin din adamları ile diyalog çalışmaları) yapmalarını daha anlamlı, daha faydalı, daha akla yakın buluyorum. Böyle yapılırsa daha dengeli bir durum ortaya çıkacaktır. Tabi Müslümanların arasını bulmak, dünyada kardeşliği, barışı tesistemek için uğraşmak sadece bir cemaatin, sadece bir grubun değil tüm mü'minlerin ortak vazifesidir. Çünkü her mü'min, Allah'ın yeryüzünde halife olarak yarattığı insandır. (Hani Rabbin, Meleklere: 'Muhakkak ben, yeryüzünde bir halife var edeceğim' demişti. Onlar da: 'Biz seni şükrünle yüceltir ve (sürekli) takdis ederken, orada bozgunculuk çıkaracak ve kan dökecek birini mi var edeceksin?' dediler. (Allah:) 'Şüphesiz sizin bilmediğinizi ben bilirim' dedi.Bakara 30)
Müslümanlar olarak şu gerçeği de asla unutmamalıyız. Bizler kökü selamet ve barış olan (İslam) bir dinin mensuplarıyız. Fesat çıkarmamak, sulhçü, barışçı, geçimli olmak mü'minin şiarı ve vazifesidir. Bu vazifeyi diyaloglamı yapacağız, ilimle, irşadla, cihadla mı yapacağız, nasılyapacaksak yapalım, ama önce müslümanalrın derdini çözelim. Müslümanlar fesatçı ve bozguncu değil yapıcı ve ıslahçıdırlar. Bizim kitabımız Kuranda buyurulurki: "Onlara, yeryüzünde fesat çıkarmayın dendi mi, derler ki: Biz ıslah edicileriz.Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler..." (Bakara 11- 12) Ayeti celilesini her an aklımızda tutmalıyız. Tüm insanlara ama özellikle ve öncelikle tüm mü'minlere kardeş gözüyle bakmak dilek ve temennisi ile...