Artık Osman Toprak'ı tanıyor, hassasiyetlerini biliyoruz. On yılı aşkın bir süredir dilimiz üzerine düşünüyor, yazılar kaleme alıyor. İşte bu yazılardan oluşan Dil ve İmkân kitabı, geçtiğimiz aylarda okuyucuyla buluştu. (Profil Yayınları)
Kemal Tahir, ziyaretine gelen bir gence şu şekilde nasihat ediyor: "Maskaralık yaptığın sürece seni alkışlarlar, ciddi bir şey yaptığında kimse suratına bakmaz; yolunu ona göre seç..."
Osman Toprak'ın seçtiği yol, ciddi işlerin en başında geliyor. Alkışı neredeyse hiç olmayan alanlardan biri...
Türkçe üzerine düşünmek ve çalışmak, kuru bir dil bilgisi veya ilgisiyle izah edilebilecek bir şey değil. Mesela "Huda" kelimesi Farsça, "Nabit" kelimesi Arapça; bu ikisinin birleşmesinden meydana gelen "Hudayinabit" kelimesi ise Türkçedir.
Büyük Türkçe Sözlüğe baktığımız zaman, eş ile eşsiz arasında 127 kelimenin olduğunu görürüz.
Bu iki örnek, Türkçenin hem birleştirici özelliğini hem de zenginliğini ortaya koyuyor.
Mehmet H. Doğan, Şiir ve Eleştiri (YKY, 1998) kitabında bir tarihçinin "Dil eşittir kimlik" sözünü aktardıktan sonra şöyle devam ediyor: "Dilini yitiren, dilinin konuşulduğu ortamın dışına savrulan ya da atılan kimse, her şeyden önce bir kimlik bunalımına düşüyor."
Avrupa'daki Türk çocuklarının durumu veya dramı, sözü edilen bunalımın en canlı, en sahici örneğidir.
Mevlana'nın "Ana dilinden koparılan kimse, kendisine yabancılaşır" sözü de önemli...
Dil ve din ilişkisine de bu pencereden bakabiliriz. Bilinen gerçek: Dilini kaybedenin dinini kaybetme süreci daha hızlı işliyor.
Osmanlıdan sonra yeni bir ülke inşa etmek isteyenlerin dine ve dile aynı anda müdahale etmesi, elbette boşuna değildi.
Dolayısıyla, dil, hepimiz için büyük bir imkândır. Osman Toprak'ın kitabına Dil ve İmkân adını vermesi, bilinçli bir tercihtir ve anlamlıdır. İmkân, her şeyden önce dilin gücüne ve neler yapabileceğine işaret ediyor.
Şair Gülten Akın, Sessiz Arka Bahçeler (YKY, 1998) kitabında yer alan "Balina" şiirine "Göğü gördüm, imkâna tutuldum, düşü sevdim / Dalıp çıkmalarım 'orda bir şey'e dönüktü" dizeleriyle başlar.
"Tutulmak" kelimesinin anlamlarından biri de "âşık olmaktır."
Osman Toprak'ın "imkâna tutulup" Türkçe denizine dalıp çıkmaları, Akın'ın dediği gibi, 'orda bir şey'e yöneliktir. O şey, dilin bir milletin kaderini belirlemedeki kabiliyetidir. Bundan dolayıdır ki, Osman Toprak'ta sanat kaygısının yanı sıra, mesuliyet duygusu da vardır. Onun dil yazıları bu gözle okunmalıdır. Mesela kitabın sunuşunda geçen "Dil, milletin hayatıyla, millet de dilinin hayatıyla mukayyettir" cümlesi, Toprak'ın dil bahsine yaklaşımını gözler önüne sermektedir.
Kısaca Dil ve İmkân kitabının içeriğine de değinelim.
İki bölümden ve 156 sayfadan oluşan kitapta toplam 45 yazı var. Birinci bölümdeki yazılarda kelimelerden, ikinci bölümdeki yazılarda ise ağırlıklı olarak kavramlardan yola çıkılıyor. Mesela birinci bölümde yer alan yazılardan birinin başlığı "Kelimelerin Namusu" iken, ikinci bölümdeki yazılarından biri "Söz ve Medeniyet" başlığını taşıyor.
Kitabı oluşturan yazılar akademik bir dille değil de deneme üslubuyla kaleme alınmış. Türkçeye teknik bir yaklaşım yerine, şefkatle ve bilgece yaklaşmak tercih edilmiş. Dile, adeta bir insana yaklaşır gibi yaklaşıyor.
Görünen o ki, Osman Toprak bundan sonra Türkçenin sözünden hiç çıkmayacak, ortaya birbirinden kıymetli eserler koyacaktır. Bunu da sözü yormadan yapacaktır.