Başlık uzun olmasın derken derdimi tam olarak ifade etmekten uzak kaldı. Sanıyorum başlığı "Faili meçhul cinayetler demokratik bir devletin politikası olabilir mi?" şekline dönüştürürsek maksat tam olarak ifade edilmiş olur. Bu soruya elbette "Demokratik bir devlet yapısı içinde faili meçhul cinayetlere yer yoktur, olmaması gerekir. Eğer oluyorsa ya da olmuşsa sistemin demokratik bir yapıya kavuşamadığını, söylenen ile tatbikatın farklı olduğu" cevabını verebiliriz.
Kaldı ki demokratik bir devlet yapısı içinde devletin farklılaşmasından söz edilemez. Bir diğer ifade ile görünen devletin içinde bir de görünmeyen, ancak bir takım eylemleri ile fark edilen "derin devlet" diye bir başka yapının oluşması da söz konusu olamaz. Eğer oluşmuş ise o zaman sistem istendiği kadar demokratik diye tarif edilsin, uygulamaya demokratik demek mümkün değildir.
Son yıllarda yargıya intikal eden olaylar vesilesiyle pek çok olayda yıllardan beri ülkemizde bir görünen bir de görünmeyen devlet olduğu, devlet yetkisinin bu iki oluşum arasında bölüşüldüğü otaya çıktı. Hatta görünmeyen devletin (derin devlet) çoğu zaman halkın iradesi ile teşekkül etmiş görünen devleti şekillendirdiğine, bazen görünen devletin işlevine son vererek yönetimi tümüyle ele aldığına şahit olduk. Benim yaşta olanların hayatı doğrudan ya da dolaylı darbeleri izlemekle geçti dersek yanlış olmaz. Çünkü, 27 Mayıs 1960 darbesi millet iradesine el konulmasıdır. Kısacası darbedir. Bu darbe sadece askerlerin gerçekleştirdiği bir eylem de değildir. Darbenin sivil destekçileri ve uzantıları da olmuştur. Diyebiliriz ki bu siviller askere darbe için zemin hazırlamada önemli bir görev ifa etmişlerdir. Arkasından 12 Mart 1971 Muhtırası yönetime dolaylı olarak müdahale etmek, el koymak anlamına gelir. Derin devletin sisteme müdahalesi bunlarla da sınırlı kalmamış 12 Eylül 1980 darbesi gündeme gelmiştir. Darbeler aynı zamanda kendi anayasalarını hazırlayıp yürürlüğe koymuşlardır. Bu bakımdan bu ülkede sivillerin, bir diğer ifade ile halkın seçtiklerinin hazırlayıp hayata geçirdiği bir anayasa olmamıştır. Böyle olunca da darbeciler sivil siyasete müdahaleye kapıyı açık tutmuşlardır. Denebilir ki sivillerin kendi başlarına bırakılmasını devlet gücünü ele geçirmiş olan bazı asker ve sivil bürokratların bu gücü kaybetme endişeleri sürüp gelmiştir. Halka bir türlü güvenmemiş, halkın sürekli olarak güdülmesi, kontrol altında tutulması gerektiğini düşünmüşlerdir.
28 Şubat süreci olarak nitelendirilen post modern darbede bu anlayışın ürünüdür.
Ancak, son yıllarda yargıya intikal eden olaylar vesilesiyle görüyoruz ki devleti korumak adına bir takım cinayetler işlenmiş. Faili meçhul cinayet olarak nitelendirilen ve sayılarının tam olarak bilinemediği olaylar şimdilerde birbir ortaya çıkıyor. Ve yargılama sırasında bu cinayetlerin devlet politikası olduğu bile iddia ediliyor.
Faili meçhul cinayetler gerçekten devlet politikası idiyse hangi devletin; seçilmişlerin temsil ettiği devletin mi yoksa derin devlet olarak nitelendirilen devletin mi politikasıydı? İşte bu noktada ister istemez ortaya bir karanlık nokta çıkıyor. Daha doğrusu karanlık alanlar görüyoruz. Halk iradesini temsil eden devlette bu tür karanlık noktaların oluşması imkansızdır. Oluştuğu takdirde de bunun uzun süre toplumdan gizlenmesi mümkün olmaz. Ancak derin devlet söz konusu olduğunda bu devletin nerede başlayıp nerede bittiği belli olmadığı, yetkilerini nereden ve kimden aldığı da meçhul olduğu için karanlık noktalarda yaşananlar şimdiye kadar bilinse bile ortaya çıkartılamamıştır.
Denebilir ki ülkemizde son 25 yıldır yaşanan olaylar -ondan öncesi de var elbette- hep karanlıkta kalmış, sadece fısıltı gazetesine yansıdığı ölçüde toplum haberdar olmuştur. Her ne ise faili meçhullerin bir dönemler devlet politikası olduğunu söyleyip geçmek mümkün olmaz. O zaman bunun hangi devletin politikası olduğu, görünen devlet ile derin devletin ne ölçüde birlikte olduğunun ortaya çıkartılması gerekir. Aksi halde suçluların bir bölümü yargılanırken önemli bir bölümü hatta tepe noktada bulunanlar yargılanmayacaktır ki bu da adaletin tecellisine engel olacaktır.
Bu ülkede derin devleti ortadan kaldırıp sadece halka karşı sorumlu olanları bırakmadan demokrasinin tam olarak yerleşmesi mümkün değildir. Şimdiye kadar da olmamıştır. Halkın dediği olursa yanlış yapanları halkın değiştirme imkanı vardır ama derin denilen unsurların yanlışına halkın müdahalesi söz konusu değildir.