Bu yazımı yazarken oğulları silah altında bulunan anneleri düşünüyorum. Görev başında bulunan askerleri ve polisleri ve onlarla evli bulunan kadınları düşünüyorum. Onlardan biriyle henüz nişanlı olanları ya da bir polis ya da asker evladı olan bebeleri düşünüyorum. Aklıma Mücadele suresi geliyor. Hani sahabeden Evs b. Samit’in eşi Salebe binti Havle vardı onu düşünüyorum.
Evs b. Samit bir gün ufak bir şeye sinirlenmiş ve eşine: ‘’Sen bana anam gibi ol!’’ diyerek zıhar yemini etmişti. Buna göre bir adam karısına böyle bir şey söylerse karısı ona ebediyen haram olur yani onunla bir daha asla evli bulunamazdı.
Evs bin Samit birdenbire söylediği bu sözden pişmanlık duydu fakat pişman olması kafi gelmedi. Karısı Resulullah’a gitti ağladı; kendisinin ihtiyar ve fakir olduğunu, çocuklarının da ortada perişan kaldığını anlattı. Allah’ın Resulü ona: ‘’Sen ona haramsın’’dedi. Fakat kadın tekrar tekrar kocasına dönmek için fetva istedi. Bir fetva alamayınca nihayet elini Allah’a açtı, ıstırabını, şikayetini Ona yöneltti. Dermanı Ondan istedi. Allah bunun üzerine Mücadele suresindeki şu ayetleri indirdi:
‘’(Resulüm!) Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikayette bulunan (kadın)ın sözünü işitti. (dileğini kabul etti). Allah zaten sizin her konuşmanızı işitir. Çünkü Allah hakkıyla işitendir, görendir’’..
Allah cc. Hükmünü bildirdi.Zıhar yemini yapanlar pişman olurlarsa kefaret karşılığında eşleriyle evli kalabileceklerdi. Salebe binti Havle’nin dualarını Allah kabul etti. Onun duası böyle bir hükmün kaldırılmasına vesile oldu.
Terörün iyice azdığı şu günde silahlı kuvvetlerde evladı, eşi bulunan kadınları düşünüyorum.Şehitlik güzel bir akıbettir elbet. Ama hiçbir kadın kocasını ya da evladını terör kurşununa kurban vermek istemiyor. Ellerini açıyor; yerlerin, göklerin ve aralarındakilerin sahibi Allah’tan, onlara uzun ve hayırlı bir ömür istiyor.
Bir asker annesi;
-Allah’ım yazdıysan da boz diyor. Kuzumu kurşunlardan sen koruyabilirsin ancak, diyor. Onun doğduğu günü hatırlıyor; kucağına ilk alışını, kokusunu ilk sinesine çekişini hatırlıyor. Belki ilk evlattı. İlk duasıydı o. Minik ellerini hatırlıyor. Rastgele gülücükler savuruşunu hatırlıyor; ve şimdi onu gencecik haliyle kara toprağa yollamak istemiyor.
Her baskında, her patlamada yüreğine ateş düşüyor; nefesi gırtlağında düğümleniyor;
-Kim acaba kim? Benimki olmasın.. derken kendisini her daim gören ve işiten Allah’tan utanıyor, her ananın kendisi gibi olduğunu düşünüyor ve hiçbir temennide bulunamadan gözünü ve gönlünü Cenabı Hakka dikiyor.
Hayatının baharında oğlunu kaybeden bir annenin feryadını hatırlıyorum:
Guzuuum ben sana böyle mi düğünler yapacaktım?.. diyor. Cenazeyi bir düğüne benzetiyor.
Bir anneyi daha hatırlıyorum, daha yirmisindeki evladını kefenlendikten sonra ona gösterdiler. Öyle bir feryad edişi vardı ki.. oğulcuğunun ismini öyle bir çağırışı vardı ki, yer gök inlemişti..
Bu kurşunları sıkanlar nasıl sıkıyor? Elleri hiç mi titremiyor? Acaba merhamet denen şeyi hiç hatırlamıyor mu? Hiç tanışmadı mı merhamet denen duyguyla?
Eşkiyanın kalbi var mıdır oğul? Onun da ardından dua edeni var mıdır?
Sen devleti mi koruyacaksın oğul, devlet seni mi koruyacak? Seni kim koruyacak oğul? Ellerimi açtım Allah’a, seni bana verene. Bana senin gibi yiğit bir evlat lütfedene açtım ellerimi..
Ah yüreği yanık anneler.. Allah dualarınız hürmetine korusun yavrularınızı.