Derin Devlet, Devletin Kendisidir

Erol BATTAL

Derin devlet kavramı, 1970’lerden beri, farklı isimlerle hep dilimizde oldu. Bu kavram bazen kontrgerilla, bazen gladıo ismini aldı.  Jitem diyen de oldu, Özel Harp Dairesi diyen de. Susurluk’taki ilişkiler ağına da “derin devlet” dedik. Bu karanlık yapıların en büyüğü olarak Ergenekon’u görüp, onu “derin devlet” bildik. Sonuçta 40 yıldır “derin devlet” zihnimizde karanlık işler çeviren, ülkede kargaşa çıkaran, sosyal kesimleri birbirine düşüren, çeşitli terör olaylarına karışan ya da bu tür olayları organize eden bir silahlı örgüt olarak yer buldu.

 Derin devlet sadece sıradan vatandaşlarca değil; devletin tepesinde sandığımız siyasilerce de aynı şekilde tasavvur edildi. Konuyla yakından ilgilenen akademisyenler, aydınlar da bu kavramı aynı çerçevede izah ettiler.

Derin devlet kavramını NATO ülkelerinde 1950’li yıllarda kurulan kontrgerilla ve türevi örgütlerle tanımlamaya kalkanlar da; bu kavramı, sadece terör işleyen yapılarla sınırlı görüp bütün arayışlarının burada yoğunlaştırmış ve karşılaştıkları her büyük yasadışı yapılanmaya “derin devlet” budur, demişler ve derin devletin sadece bir unsurunu, derin devletin kendisi sanmışlardır.

Bu yanlış tanımlama ya da olayın mahiyetini bilmemek; devletin kirli işleyişinin gizli kalmasını ve sürekliliğini sağladı. Konu devletin kendisinden bağımsız olarak ele alındığından, bütün her aşaması aşikâr olan olaylarda bile soruşturmalar sonuçsuz, failler cezasız kaldı. 1970’li, 80’li, 90’lı yılların kitlesel olaylarına bakıldığında da, fail-i meçhul infazlarına bakıldığında da durum aynıdır. Herkes olaylara ve faillere tanıklık etmekte, sonuçlarını tahlil edebilmekte ancak yine de hadiselerin mahiyeti ve sorumluları ortaya çıkarılamamaktadır

Derin devlet, İttihat Terakki’den beri devletin kendisidir. Devleti oluşturan irade, kendi varlığının devamını sağlamak için; başlangıcından bugüne, çeşitli yöntemlere başvurmuştur. Bu yöntemlerin toplamı derin devletin işleyişini oluşturur. Bu işleyiş; zannedildiği gibi, sadece fail-i meçhul cinayetler işleyen, toplu katliamlar gerçekleştiren, kaos ortamları oluşturan, sağ sol çatışmalarını organize eden, Alevi-Sünni ayrışmasını düşmanlığa dönüştüren, Güneydoğu’yu kan gölüne çeviren örgütlerden ibaret değildir. Derin devlet, bütün bunları yapan örgütleri bünyesinde taşıyan, onlara yasal koruma sağlayan ve finanse eden daha geniş bir yapılanmadır.

1950’lere kadar devlet; kendini gizlemeden, kendi varlığının devamı ve ideolojisine uygun vatandaş tipini oluşturabilmek için hiçbir hukukun kabullenemeyeceği yöntemlere başvurmuştur. Gerektiğinde Takrir-i Sükûn gibi hukuk dışı yasalar çıkarmış, İstiklal Mahkemeleri gibi seyyar mahkemeler kurmuş, İzmir Suikastı gibi düzmece olaylarla Kurtuluş savaşının paşalarını saf dışı bırakmış, Menemen Hadisesi gibi komedilerle onlarca kişiyi idam etmiş, binlerce kişiyi mahkemelerde süründürmüştür. Devlet bu ve benzeri temizleme operasyonlarında kendini gizleme ihtiyacı duymamıştır. O nedenle de 1950’lere kadar derin devlet faaliyeti sayılacak olaylar, tek parti uygulaması içerisinde açıkça devlet eliyle gerçekleştirilmiştir.

1950’lerden sonra devlet; kurucu iradenin devamı için ihtiyaç duyduğu bazı kirli işleri aleni olarak gerçekleştirememeye başlamış ve bunun için kendi koruması altında kendinden bağımsız gibi görülen kurumlar, gruplar, örgütler oluşturmuştur. Bunlar eliyle yasa dışı faaliyetler yürütülürken, yasal bazı kurumlar da bunlar gibi, o derin yapıyı besleyip istenmeyenleri devre dışı bırakmışlardır. O nedenle de derin devlet denilen yapılanmanın sınırları bir türlü çizilememiştir. Devletin omurgasını oluşturan Anayasa Mahkemesi gibi yüksek mahkemelerin, ordunun ve istihbarat örgütlerinin derin devletin mi, yoksa bilinen devletin mi kurumları olduğu, bir türlü kestirilememiştir. Bu ayırt edilemeyiş devletin bütün uzuvlarını derin devletin hizmetine vermiştir.

Bugün gelinen noktada görünen o ki, devlet derinliğinden sıyrılmaya çalışmaktadır. Bunun için Anayasa değiştirilmekte, Anayasa Mahkemesi’nin yapısında tadilata gidilmekte, HSYK yeniden dizayn edilmekte, derin devletin Ergenekon, KCK gibi terör yapılanmaları deşifre edilip cezalandırılmaya çalışılmakta, Demokratik açılım adıyla yasal düzenlemeler yapılıp insan haklarına vurgu yapılmaktadır. Bu yapılanların oluşturduğu güven ortamı sonucu olsa gerek; 17 yıl sonra Bir Cumhurbaşkanının ailesi çıkıp “Babamız öldürüldü, araştırılsın” diyebilmektedir. Jandarma Genel Komutanının oğlu kanal kanal dolaşıp “Babamın katillerini bulun” diye yalvarmaktadır. 75 yıl sonra Dersimliler; Dersim katliamının hesabını sorma cesaretini bulmakta,10 yıldır, 20 yıldır susmaya mahkûm bırakılmış fail-i meçhul cinayetlerle yakınlarını kaybedenler, “failler bulunsun” diye mahkemelere koşmakta, 12 Eylül’ün hesabı sorulmaya kalkılmaktadır.

İnsanların kendilerini bu şekilde güvende hissetmeleri, derin devletin çözülmeye başladığının bir nişanesidir. Gelinen nokta küçümsenmemeli, ama varılacak menzil daha çok uzak.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.