“Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür”…Yani “unutkanlık insanlık halidir”…
Bazen unutmak gerekir. Unutmazsak yaşayamayız, yüklerin altında eziliriz. Ama çoğu zaman “hafıza” yapmak da gelişimin ve korunmanın sigortasıdır.
Çoğu zaman da unuttuğumuz için “tarih tekerrür eder”…
Deprem tarihi de böyle…
Ortalama insan ömrü bugün bile 80 civarında… Yani 300-500 yıllık periyotlarda olan büyük depremlerin izleri hem zihinlerden hem de şehirlerden silinip gidiyor. Unutup yaşıyoruz…
11 ili dolayısıyla hepimizi derinden etkileyen son deprem sonrasında daha önce pek çok kez gittiğim, hayranlıkla gezdiğim, tarihinden, kültüründen etkilendiğim Hatay’a tekrar gitmek kısmet oldu. Antakya’yı, Kırıkhan’ı ve İskenderun’u hüzünle dolaştım…
Kudüs Dışında Hıristiyanlığın İlk yayıldığı Şehir: Hatay
MÖ IV. Yüzyıldan beri var olan, Seleukos Kırallığı’nın başkentliğini yapan ve coğrafi konumu sebebiyle her zaman önemli bir merkez olan Antakya, Kudüs dışında Hıristiyanlığın ilk yayıldığı yer olarak hep önemliydi.
Roma İmparatorluğunun da en önemli şehirlerinden biri olan Antakya tarih boyunca büyük depremler yaşadı.
MÖ 148, MÖ 130, MÖ 69 depremleriyle Antakya büyük zarar gördü.
Roma İmparatoru Hatay’da İken deprem oldu 260.000 Kişi Öldü
MS 115 depremi Roma İmparatoru Trainus ve ordusu Antakya’da iken gerçekleşti.
Antakya Part savaşlarının karargâhı olarak kullanılıyordu ve MS 13 Aralık 115’de deprem felaketi meydana geldiğinde Ermenistan’daki bir seferden dönem İmparator Traianus şehirdeydi…
Tarihçilerin anlattıklarından hareketle tahmini büyüklüğü 6 Şubat depremi büyüklüğü ile aynıydı…
Asi vadisinde meydana gelen deprem Rodos adasında bile hissedildi.
Önemli antik kentler yerle bir oldu. Judea’da (Güney İsrail) tusinami Caesarea Maritima’yı (Bugün Hayfa’nın güneyinde) vurdu.
Doğu’nun Kraliçesi olarak anılan Antakya MS 115 depreminde 500.000 civarında bir nüfusu barındırıyordu.
İmparator Traianus ve ordusu şehirde kışı geçirdiği için Antakya daha bir kalabalıktı…
Tarihçilerin anlattığına göre önce büyük bir kükreme duyuldu ve akabinde muazzam bir sarsıntı…
Adeta kıyamet kopmuştu. Binalar havaya sıçradı…
İmparator Traianus’un yaralanarak hayatta kaldığı depremde 260.000 kişi öldü…
Deprem ve artçılar insanları öldürürken, çöken binalarda mahsur kalanlara ulaşılamadı ve insanlar açlıktan öldüler…
Deprem sonrasında Antakya’nın nüfusunun ciddi olarak düştüğü ve birçok bölümünün terk edildiği tarihi kaynaklarda anlatılır…
Tabii ki coğrafi kader olan deprem bitmedi…
245, 334, 458, 506 da depremler meydana geldi. 525’de yangın ve 526 depremi Antakya’yı tekrar harabeye çevirdi. Bilinen son büyük deprem olan 1872 depremine kadar en az 30 büyük deprem daha oldu. Bu depremlerin detayını merak edenler Erhan Afyoncu Hocamızın “Tarih Boyunca Türkiye’nin En Büyük depremleri Antakya’da Oldu” konulu köşe yazısını okuyabilirler.
Tabii ki 6 Şubat depremlerinin üzerinden zaman geçtikçe bizleri etkileyecek ve tarihçilerin yazacağı pek çok insan hikâyesi de olacak. Bu hikâyeler de tarih gibi tekerrür edecek…
Tıpkı Erhan Hoca’nı söz konusu yazısında anlattığı 6 Eylül 1157 depreminde yaşanan bir anekdot gibi…
Antakya’yı Derinden Etkileyen Hama Depremi
Antakya’yı derinden etkileyen depremlerden biri de 6 Eylül 1157 tarihe “Zelzelet’ü Hama” olarak geçecek Şam’dan Lazkiye’ye kadar olan bölgeyi etkileyen bir depremdi.
Rivayete göre depremin şiddetinden Lazkiye’de yer yarılmış ve su içinde ayakta duran bir heykel açığa çıkmıştı. Bu hadise daha önceki devirlerde yaşanan depremlerin şiddetini ortaya koyan bir hadiseydi.
Yine tarihi kayıtlara göre "Hama şehrinde küçük çocuklara ders veren bir şeyh, depremden kısa bir süre önce dışarı çıkmış, geriye döndüğünde ise medresenin yerle bir olduğunu görmüştür. Medresede bulunan bütün çocuklar yıkıntılar altında kalarak hayatlarını kaybetmiş, çocukların akıbetini sormaya ise kimse gelmemiştir."
Deprem 14 Boyunca Devam Etti
Yani çocuklar medresede aileleri de evlerinde hayatlarını kaybettiler. Bu depremden sonra bölgenin 14 ay boyunca sallanmaya devam ettiği rivayet edilir.
Bu dramatik olay size 6 Şubat depremlerinde Adıyaman’da İsias Otelde tamamı vefat eden 35 kişilik Kıbrıslı spor kafilesini hatırlatmadı mı? Ya da Kahramanmaraş’ta 117 öğrencili özel eğitim merkezinde öğretmenlik yapan Metin Acıpayam’ın hikâyesini. Metin öğretmenin 117 öğrencisinden 92’si vefat etmiş. Birçoğunun ailesi de vefat ettiğinden öğrencileri teşhis etmek de Metin öğretmene düşmüş.
Metin öğretmen cenaze toplama yerine gittiğinde tüm aile birlikte vefat ettiklerinden en az 22 çocuğu teşhis ederek kimsesizler mezarlığına defnedilmesine mani olmuş.
Sınırlarımız Ayrı Olsa da Üzerinde Yaşadığımız Fay Hattı Bile Aynı
Suriye krizi hemen öncesinde Hatay’dan Suriye’ye geçmiş ve bir Halep ziyareti yapmıştım
Halep’e giderken Hatay’ın Reyhanlı ilçesinden bir arkadaşımız seyahatimize refakat etmek üzere yanımızdaydı. Arkadaşımın akrabaları Halep’te yerleşik durumdaydılar. Halep’e vardığımızda Suriye vatandaşı olan ve Halep’in bir köyünde ikamet eden dayısının oğlu bizi karşıladı ve sağ olsun Halep’i gezerken bize yardımcı olmuştu. Halep izlenimlerimi okumayanlar burayı tıklayarak okuyabilirler.
Gel zaman git zaman Suriye’de malum süreçler yaşandı ve arkadaşın bize refakat eden yakınları ülkelerini terk edip Türkiye’ye sığındılar. Suriye’den eskiden bayram ziyareti için birbirinin ülkesine geçen “suni sınırların” ayırdığı akrabaların kaderi “mültecilik” ekseninde tekrar birleşmişti.
Bu deprem bir daha gösterdi ki “suni sınırlar” bizi ayırsa da biz aynı kaderin paydaşıyız. Sınırlarımız ayrı olsa da üzerinde yaşadığımız “fay hattı” bile aynı. Yaklaşık 48 bin kişinin vefat ettiği depremde 5 bin civarında Suriye’li Türkiye’de 6 bin civarında Suriye’li de kendi toprağında depremden vefat etti.
Anıları Duvarda Asılı Kalmış Şehir: "Hatay"
Uzun bir yazı olduğunun farkındayım. Yazımın başında deprem sonrası Hatay, İskenderun ve Kırıkhan’a bir seyahat yaptığımdan bahsetmiştim. Bu seyahatte beni hüzünlendiren pek çok şeye şahit oldum. Burada sadece kendi çektiğim iki kare fotoğraf paylaşacağım.
Bu fotoğraflar hem düşündüren hem de hüzünlendiren fotoğraflar. Yukarıdaki kare Eski Hatay’dan.
Ulucami Mahallesi Kemalpaşa Caddesinde 5 katlı bir bina tamamen çökmüş. İşin ilginci enkaza dönen yapıya iç duvar yapılmamış ve doğrudan yanda yer alan binanın duvarı kullanılmış. Bu durumu belki o binada yaşayanlar bile bilmiyor diye düşünüyorum.
Sakinlerine mezar olan binanın duvarı zannedilen yan binanın duvarında “Anılar Duvarda Asılı Kalmış”…
Televizyon, kitaplık, çizilen resimler ve fotoğraflar…
Depremin gücü dışında yaşanan dramlarda bina kalitemizin etkisinin somut bir göstergesi olan bu fotoğraf hafızalarımızda yer almaya devam edecek…
Ki unutmayalım…