Gençliğimde Refik Halit KARAY’ın Gurbet Hikâyeleri isimli eserinde “Yara” adını verdiği öyküsünü okumuş, günlerce o yaranın gerçekliğini bedenim ve ruhumda yaşamıştım.
2023 Şubat’ında yaşadığımız Asrın Felaketinin yüreklerimize ve ülkemize açtığı yaraları, o günlerin acısını paylaşarak hafifletmek adına İnönü Üniversitesi tarafından bu kez de “Deprem Öyküleri Yarışması” düzenlenince bazıları buna itiraz etmişti. Jüri üyelerinden biri olarak hep şunu düşündüm: “İnsan acısını yazınca acısı hafifler, yazmak insana iyi gelir.” Biz okuyucuyduk, biz yaşanan acılara baştan sona ortak olandık, biz “bir daha böyle bir felaket olmasın,” diye dua edenlerdendik. Kolay olduğunu söylersem doğru olmaz. Kaleme alınan öyküleri okumak gerçekten çok zor bir süreçti. Okurken gözyaşlarımızın akmadığı tek bir hikâye olmadı. O anları yeniden yaşadık. Kiminin kaybına, belirsiz mezarlara, kurtulduğuna dahi sevinemeyenlere, tırnağıyla toprağı kazarak sevdiklerini hatta evcil hayvanını arayanlara o altı şubat gecesi ve sonrasındaki günlerdeki gibi yeniden ve yeniden şahit olduk. Yaranın kanamasını hissettik satırlarda. Kapanmayacak yaralara kahrolduk. “Keşke” dedik, “keşke…” İnönü Üniversitesi’nin bu eseri her biri kanayan yaralarla dolu. Zannetmiyorum ki her satırı acı dolu bu eser, yaş akmadan okunabilsin.
Bu süreçteki emekleri için Prof. Dr. Cengiz YAKINCI üstadımız başta olmak üzere, İnönü Üniversitesi Öğretim üyelerine ve emeği geçen herkese çok teşekkür ederiz. Bu eser acıları paylaşırken öğreten, tedbir almak gerektiğini yeniden hatırlatan bir başyapıt olacak.
O günlerde yazmış olduğum şiiri de burada paylaşmak istiyorum.
Allah bir daha ülkeme böyle felaket yaşatmasın duasıyla...
Dayanmıyor yürekler ülkemde büyük acı
Babalar kan ağlıyor perişan ana- bacı
Yıkıldı evler barklar kırık baştaki tacı
Enkazın altından mı duyuluyor o sesler?
Ölüyor susuzluktan artık yok o nefesler…
Dört duvarın huzuru yıkılıp başlarına
Ecel bu bakmaz elbet gidenin yaşlarına
“Şehittir” yazılır mı o mezar taşlarına
“Kurtarın bizi burdan” duyuluyor o sesler,
Titreyerek soğuktan artık yok o nefesler…
Hiç eksilmiyor umut, bin bir dua dillerde
“Allahüekber!” sesi sedye tutan ellerde
Oyuncak bir bebeğin sallanışı tellerde,
Sahibini soruyor duyuluyor o sesler
Yıkılan o bozuktan artık yok o nefesler…
Altı şubat kara gün silinmiyor, geçmiyor
Gözyaşları dinmiyor, ağzı bıçak açmıyor
Kaç mucize kurtuldu, sevinç adres seçmiyor
Can Canan’ı soruyor duyuluyor o sesler
Geçtik çoktan “yazık’tan artık yok o nefesler…
Yüzyılın depremi bu, felaket, soğuk ve kar
Herkes seferber oldu, yollar kırık, geçiş dar
Maraş, Hatay, Adana, Kilis Antep daha var
Osmaniye, soruyor Diyarbakır’da sesler?
Yardım geldi uzaktan artık yok o nefesler…
Kefenler yetmez oldu, harabe oldu her yer,
İskenderun’da yangın, Adıyaman bir ses ver
Altmış ülke koştular Urfa alınlarda ter,
Erzak, tır, mezar, çadır, imdat ister o sesler
Habersiz kara aktan artık yok o nefesler…
FATMA ÇETİN KABADAYI