Denizli'nin Horozu, Diyarbakır'ın Karpuzu...

Lütfi AYHAN

Dinimiz İslam insanı, “Allah’ın yarattığı en gelişmiş, en mükerrem, yaratılış emanetini üstlenen varlık olarak vasfetmiştir. Allah’ı, Evreni ve tüm varlığı anlama kabiliyeti sadece onda vardır. İnsandır en büyük nimetlere kavuşan, buna karşılık en büyük sorumluluğu üstlenen... O'dur kendisine verilen en büyük nimetlere karşılık, boynuna en büyük sorumluluğu dolayan.

                    BATI KÜLTÜRÜ İNSANI YANLIŞ TARİF EDER 

Roma’yı, eski Yunanı, tahrif edilmiş Hristiyanlığı ve Kapitalizmi kendisine temel alan batı kültüründe ise İnsan yüzlerce değişik namla anılmıştır. Bunların en fazla öne çıkanı ise “İnsan düşünen hayvan, insan konuşan hayvan, insan plan yapan hayvan.” Şeklinde olanlardır. İlla hayvan var batının insan tarifinde. Bundan dolayıdır ki Batı, insanı İlahi iradenin dışında görür. Bunun tabi bir sonucu olarak onu sadece akılla, sadece davranışları ile tanımaya çalışır. Bunda da belirli bir mesafe alır. Lakin düşüncesinin ana temeli yanlış olduğu için sürekli yanılır insanı tanıma mevzuunda Batılı insan. Bununda tabi bir sonucu olarak hep mutsuzdur batılı. O, zengin olsa da, o, dünyaya hükmetse de, o, en büyük buluşlara imza atsa da… Mutsuzdur, huzursuzdur. Bundan dolayıdır ki 1. Dünya savaşında 10, 2. Dünya savaşında 50 milyon insanın ölümüne sebep oldu Batı. Bu ölümlerin en büyük müsebbibi Allah’ı, evreni, insanı yanlış tanıyan batılı insandır. Bu gün dahi Afrika’da, Asya’da Batının diktiği fitne ağaçları kan ve zulüm meyveleri vermeye devam ediyor. Allah’ı bilmeden insanı, insanı tanımadan mahlukatı tanımak mümkün değildir. Tanıdım diyenlerin hem kendilerine hem insanlığa verdiği zararlar ortadadır.

                                  BU GÜZELLİKLER HEPİMİZİN  

Bütün bunları şunun için yazıyorum, son bir ay içinde güzel ülkemin beş güzel ve nadide bölgesini, en güzel mevsimde gezme imkânı buldum. İstanbul’dan, Didim’e, Didim’den, Denizli’ye, Denizli’den, Afyona, Afyondan, Konya’ya, Konya’dan Adana’ya, Adana’dan, Urfa, Mardin, Batman Diyarbakır’a… Evliya çelebi misali bir sefer eyledim. Bu güzel mevsimde, bu güzel ülkenin yeşil abalar giymiş dağlarını seyretmek, yeşil yorganlar altında uyuyan verimli ovalarını temaşa etmek, mavi Serpuşlar takınmış denizlerinin kıyısında yürüyüş yapmak… Ülkemin ovalarının içinden, baş eğmez yüce dağlarının yanından, hırçın hırçın akan ırmaklarının üzerinden, çok güzel yapılmış duble veya otoban yollarından, köprülerinden tünellerinden… Temiz, rahat, huzurlu, güçlü otobüslerle “yağ gibi kayarak” 100 km hızla giderken, kahve yudumlamak, güven ve huzur içinde vatanımın tüm güzellikleri seyretmek ne kadar güzel. Seyahatlerimde şu duygu sürekli içimde idi: “Bu vatan benim vatanım, bu ülke benim ülkem, bu yollar benim milletimin eseri, bu dağlar, bu ovalar, bu ırmaklar, bu denizler… Benim. Çünkü ben Türkiye Cumhuriyeti kimliğine sahibim. Öyleyse ben Ege denizine de ortağım, Konya ovasına da, Egenin verimli arazilerine de. Diyarbakır’da ki ulu camide benim, Mardin’deki tüm tarihi eserler de… Silvan’daki Malabadi köprüsü, Urfa’daki Balıklı Göl Konya’daki Mevlana Türbesi, Hasankeyf deki camiler türbeler… Hepsi ama hepsi benim kültürümün, benim vatanımın dolayısı ile benim ruhumun, kimliğimin bir parçası. Allah’ın verdiği akılla düşündüğüm zaman bu güzelliklerin tümüne birden sahip olmak dururken bunların bir kısmından vazgeçmek pek akıllıca bir iş değil.

Yüzlerce otobüs kalkıyor her gün Diyarbakır’dan Mardin’den, Batmandan, Urfa’dan… Nereye? İstanbul’a İzmir’e, Egeye, Akdeniz’e. Binlerce insan yolculuğa çıkıyor karadan, havadan, demiryolundan, nereden? Egeden, Marmara’dan, Ak Denizden, İç Anadolu’dan… Nereye? Doğuya, Güneydoğuya, Karadeniz’e. Bu hareketlenme, bu akış, bu gidiş her gün tekrarlanıyor biteviye. Öyleyse Her normal akıl, her vasat zihin bu ülkede ki ayrılığın hiç kimsenin faydasına olmadığını görür. Hele de bizim gibi İnsanı Allah’ın yeryüzündeki halifesi diye gören, insanı ,kutsal emanetleri yüklenen en yüce ve en soylu varlık olarak tanıyan kültürlerde. İnsana batının o batıl düşüncesi gözüyle değil İslam’ın o ilahi, o parlak, o duru gözüyle baktığımız gün hem dünya hem ahiret saadetine kavuşmuş olacağız.

 Didim'den, Denizli'ye, Denizli'den, Diyarbakıra...Ülkemizin tüm güzel köşelerini tekmil cemil diyarlarını ve bunların etrafındaki coğrafyaları, buralardaki kültürleri, ve en önemlisi buralarda yaşayan insanları, Kuranın nurundan aldığı ışıkla temaşa eden bir insanda  şu duygu uyanır: “Rabbim bana, aileme, milletime, bu güzel diyarları verdiğin için şükürler olsun sana. Allah’ım, bu güzel vatanın üzerinden bayrağımızın gölgesi eksik olmasın! Güzel vatanımız içinde din, kültür, etnik yapı, bölge, mezhep yönünden farklı olan tüm insanların kalplerini sen tevhitte, sen güzellikte birleştir. Bu hoş diyarların, güzel insanlarının dimağlarını sen nurlandır, sen aydınlat, “ayrılık azaptır tevhid rahmettir” düşüncesini sen kökleştir. Savaştan, kandan baruttan, gözyaşından bizleri uzaklaştırıp, barışa, esenliğe, saadete, birliğe kavuştur!(amin. amin amin) 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.