Yıllardır “deniz yıldızı hikâyesi”ni anlatırım. Her insanın, hiçbir faydalı çabayı, emeği ve iyiliği küçük görmeyip elinden geleni yapması gerektiğini iyi özetleyen bir örnektir deniz yıldızı hikayesi.
İki hafta kadar önce hayatımda ilk defa Marmara’da bir sahilde deniz yıldızı topladım, gerçek bir deniz yıldızına dokundum.
Deniz Feneri Derneği’nin İyilik Okulu projesi kapsamında gittiğimiz okullarda deniz yıldızı hikâyesini anlattığımda ne kadar etkili olduğunu müşahede ediyorum.
Geçtiğimiz Cumartesi Kocaeli gönüllüleriyle İzmit Öğretmenevi’nde bir araya geldik. Derneğimizin Ramazan Ağabey’i İbrahim Uğurlu, İstanbul şubemizin koordinatörü Yusuf Baykal, şubemizin emektarlarından Ali Duman ve bendeniz ev sahipliği yaptık misafirlerimize. Orada da anlattığım “deniz yıldızı hikâyesi” yine çok ilgi çekti.
Toplantı sonrası buluştuğumuz Deniz Feneri gönüllülerinden Hayri Bostan Hoca da hayatı boyunca deniz yıldızı toplayıp suyla buluşturan, darda kalmışların elinden tutmaya ziyadesiyle seven bir aktivist, bir güzel insan.
Hayata yeniden tutunmaları için suyla buluşturulan her deniz yıldızı için çok şeyin değiştiğini bilmek, çaba sahibi herkes için yeterli bir motivasyon kaynağı ve mutluluk vesilesidir.
Deniz Feneri, 20 yıllık geçmişinde milyonlarca deniz yıldızına dokunarak onların hayata tutunmasına yardımcı oldu. Deniz Feneri çalışanları ve gönüllüleri o deniz yıldızlarından bazılarını yakından tanır, bilir. Çalışanlar ve gönüllüler, bazı iyilik hikayelerinin doğrudan aktörü ya da kahramanıdırlar.
Kocaeli gönüllü buluşması vesilesiyle Deniz yıldızlarımızdan birisi olan Diyarbakırlı Fazilet’i hatırladım.
Deniz Feneri 2016 yılında 1001 Çocuk 1001 Dilek projesini on dördüncü defa uygulayacak. Her yıl Nisan ayı yaklaştığında hazırlıklar başlatılır, dilekler toplanır. 2007 yılında 1001 Çocuk 1001 Dilek projesi tamamlamışken, dosyanın kapağı yeniden açılmış, oraya güzel bir etkinlik daha ilave edilmişti.
Buna sebep, Deniz Feneri’nin Diyarbakır gönüllülerinden Armağan Hanımın hayalindeki bir projeden haberdar olunması idi. Diyarbakır gönüllüleri ile yaptığımız toplantıda tanıştığımız Armağan Hanım İngilizce öğretmeni olarak Diyarbakır’a geldiği ilk yılın ilk dersinde çocuklara yaz tatilini nasıl geçirdiklerini sormuş, her biri farklı şeylerden bahsetmiş. Bir öğrenci parmak kaldırıp söz aldıktan sonra, “Öğretmenim ben bu yaz tatilinde deniz gördüm” demiş.
Bu cevap karşısında sarsılan Armağan Hanım teneffüste bu konuşmadan öğretmenlere bahsetmiş. Bir öğretmen, “Bunda şaşılacak ne var ki, ben bu bölgenin insanıyım. Üniversiteyi bölgedeki bir ilimizde okudum. Ben de henüz deniz görmedim! ” demiş.
Armağan Hanım yaşadığı bu tecrübeden sonra yoksul ailelerden ve devletin yetiştirme yurtlarındaki çocuklardan seçilecek bir grup çocuğu İstanbul ya da deniz kenarındaki başka bir ilimize götürüp gezdirme hayalini kurmuş ve o hayalin gerçeklemesi için imkân araştırmaya başlamış.
Diyarbakır’daki gönüllü toplantısının ardından Armağan hanımdan bu hatırayı dinleyince, yazıp bana göndermesini rica ettim. Gelen elektronik postayı Yönetim Kurulumuzla paylaştığımda, 20 çocuğumuzun İstanbul’a getirilerek sevindirilmesi ve Armağan hanımın hayalinin de gerçekleşmesi için karar çıktı. Bir kısmı yetiştirme yurdundan, bazıları ise fakir mahallelerden 20 öğrenci Diyarbakır Valiliği ile işbirliği halinde belirlendi.
Çocuklar başlarında refakatçi olarak Armağan Hanım ve öğretmen eşi de bulunduğu halde uçakla İstanbul’a geldiler. Onları üç gün misafir ettik. Bu gezi ile çocukların hayatında, İstanbul’u görmek, uçağa binmek, vapura binmek, tramvaya binmek ve deniz görmek gibi bir dizi ilk gerçekleşmiş oldu.
Onlardan birisini evimde misafir etmek istedim. Çocuklar gelmeden önce liste üzerinden kızımın yaşıtı bir öğrenciyi kararlaştırdık. Geldiler. Benim misafirim Fazilet isimli bir kızımız idi.
İstanbul’a geldikleri ilk günün akşamı Fazilet’i evime götürdüm. Fazilet’e annesi ile telefon görüşmesi yaptırdık. “Kızınız bizim misafirimiz, merak etmeyin” demiş olduk.
Fazilet İstanbul’a gelirken kimin evinde kalacağını bilmiyordu. Annesi ile konuşmasında misafir olduğu evin bir Deniz Feneri idarecisine ait olduğunu aktarmış olmalı ki, telefon konuşması biter bitmez çantasını açtı, içinden çıkardığı bir zarfı bana hiçbir şey söylemeden uzattı. Zarfı merakla açıp mektubu okudum.
Mektup, Fazilet’in babası tarafından gayet güzel bir el yazısı ile Deniz Feneri yetkililerine hitaben kaleme alınmıştı. Baba, “deniz görmek isteyen” çocuğunu İstanbul’a getirdiğimiz için teşekkür ediyor, Fazilet’in bir sağlık probleminden bahisle tedavi için yardım istiyordu…
Fazilet’le kızım fazla konuşamadılar. Zira Fazilet’in sağlık problemi, onun konuşma güçlüğü çekiyor olmasıydı. Fazilet yorgun, suskun ve mahzundu. Hemen istirahate çekildi.
Diyarbakırlı çocuklar İstanbul’da ömürleri boyunca unutamayacakları üç güzel gün geçirdikten sonra ailelerine döndüler.
Fazilet’in, sağlık probleminin çözümü için özel bir merkezden destek alması gerekiyordu. Bunun için gerekli olan miktarı üç ay boyunca Fazilet’in ailesine gönderdik. Problem büyük ölçüde halledildi. Ancak tam bir iyileşme için birkaç defa daha seansların tekrarı gerekti. O destekler de aileye sağlandı.
Sonraki aylarda bir vesileyle Diyarbakır’a ilk gidişimde Fazilet’i ve ailesini evlerinde ziyaret ettim. Güngörmüş, onurlu ve kıymet bilir bir ailesi vardı Fazilet’in. Babasının işiyle ilgili bir sıkıntı yaşanıyordu. Küçük bir omuz verme ile rahatlama olabilirdi. Deniz Feneri babanın işiyle ilgili olarak “çam sakızı çoban armağanı” kabilinden bir destek de verdi.
Fazilet hep mahcuptu ama baba yıllarca Deniz Feneri yetkililerini kandillerde, bayramlarda arayıp vefasını gösterdi.
Fazilet, Deniz Feneri’nin deniz yıldızlarından biriydi. Gördüğü küçük destek onun hayatında önemli değişikliklere vesile oldu.
İyi ki, ülkemizin deniz fenerileri ve deniz yıldızı toplamayı seven güzel insanları var.
recep.kocakk@gmail.com