CHP, aylardan beri siyasi hesaplaşmasını neredeyse Deniz Feneri üzerinden yürütüyor.
Aydın Doğan ticari hesapları için Deniz Feneri’ni iyi bir malzeme olarak görüyor. Grup içinde “ihtisası” derneğe karşı tetikçilik olan gazeteler ve televizyonlar var. Ama gerektiğinde topyekûn saldırı işaretini aldıklarında tamamı saldırıya geçmekten bir an bile geri durmuyorlar.
Konu ile ilgili en istikrarlı yazarlar Mengi çifti. Ruhat Hanım köşesinde yazmasa televizyon programında mutlaka haftalık virdini okur. Programda konu bazen "kürt açılımı", bazen "enflasyon", kimi zaman "işsizlik" ama değişmez yan malzeme “deniz feneri”. Konuğun ve konunun ne olduğu hiç fark etmez. Görev görevdir. Günlük “deniz feneri virdi”, haftalık “deniz feneri virdi” mutlaka muntazaman çekilir.
MHP’nin yayın organları AK Partiyi yıpratmak istediklerinde bayatlamış bile olsa, daha önce nerede yayınlandığına bakmadan ve doğru olup olmadığını araştırma gereği duymaksızın bir Deniz Feneri haberi bulup sayfalarına yerleştirirler.
“Ne oluyor?” diye soran olursa, “Bu bir siyaset, ne yapalım. Tabanımız böyle istiyor” derler.
MHP ile yollarını ayırmış milliyetçi bir gazete de aynı yolu izliyor. Bir Deniz Feneri haberini Cumhuriyet’ten, Evrensel ya da Birgün’den alıp iştahla yayınladığında vatana büyük hizmet yapmış sayıyor kendini.
Deniz Feneri bu yıl kestiği kurbanların yarıdan çoğunu yurtdışında 21 ülkede kesmiş. Türkiye’nin dört farklı ilinde kesimler yapmış. İstanbul'da, Erzurum'da, Amasya Merzifon'da ve Diyarbakır'da kesilmiş Deniz Feneri kurbanları.
Diyarbakır’da kesim yaptığı Mayet firmasının başı dertteymiş.
Orada kurban kestiren Mehmetçik Vakfı, Lösev gibi kuruluşların yetkilileri ile birlikte Deniz Feneri’nden iki personel ve Genel Başkan Av. Mehmet Cengiz Ankara’da toplanan 65 kişi gibi “kurbanları nasıl kestiniz?” sorusuna muhatap olmuşlar.
Deniz Feneri bütün kesimlerini dernek görevlileri nezaretinde, İslami usullere uygun olarak, noter huzurunda ve kendi kamerası ile bütün işlemleri kaydederek gerçekleştirmiş.
Deniz Feneri Diyarbakır’da 6.370 hisselik kurban kesmiş. Kurban etlerini 65 ilde 17.840 aileye bayramın ikinci gününden itibaren derhal ulaştırmış. Et teslim edilen tüm aileler “teslim belgesi”ne imza atmışlar.
Kurbanları bizzat başında durarak kestirse de, noter kayıtları olsa da, kamera görüntüleri bulunsa da Deniz Feneri’nin işi zor.
Medyanın bir kısmı için Deniz Feneri bulunmaz konu, bitmez malzeme. Haberlere takla attır yaz, yayınla. Bir kuyuya at taşları. Çıkarmaya çalışsın Türkiye'nin akıllıları.
Deniz Feneri hasımları ile baş edebilecek kadar cesur ve kararlı ama “dostları”na söz geçiremiyor.
Deniz Feneri’nden bir yetkiliyi 25 yıllık dostu, kardeşi aramış, “Kurbanım kesilmemiş olabilir mi acaba, cep telefonuma mesaj gelmedi de?” diye şüphesini dile getirmiş.
Araştırılınca beyefendinin telefon numarası ile ilgili bir sorun olduğu ortaya çıkmış.
Deniz Feneri’ne kötü söz söylemek serbest. Onları kınamak olağan. Acayip garaip sorular sormakta en ufak bir beis yok.
Çünkü onlarla ilgili olarak başlatılan iftira kampanyası sona ermese de iftiracıların belli bir kitle üzerinde etkili olduğu muhakkak.
Gerçi onlar kem söz işitmekten haz duymuyorlar. Sadece sözün sahibine acıyorlar.
Onlar bütün zorluklara rağmen her ay ortalama 20. 000 insana yardım ulaştırıyorlar.
Bu sayıyı küçümseyenlere ise şimdilik cevap vermeyip sükût ediyorlar.
Onlar kendileri olmasa dünyanın duracağını, yardım faaliyetlerinin biteceğini, hayır sahiplerinin iyilik yapmaktan geri kalacağını düşünecek kadar hayalci ve saf değiller elbet.
Onlar, Maide Suresi 32. ayetini hatırlıyorlar sıkça:”Bundan dolayı İsrâiloğulları’na (Tevrat’ta şöyle) yazdık: Kim bir canı, başka bir cana veya yeryüzünde fesat çıkarmasına karşılık olmaksızın (şer’an/hukûken ölümü haketmeksizin) öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onun hayatını (meşru bir imkânla) kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur. Muhakkak ki peygamberlerimiz onlara açık deliller getirmişti. Sonra onlardan bir çoğu bunun ardından yeryüzünde (yine isyan ve cinayetle) aşırı gitmektedirler.”
Bu Deniz Feneri ekibi gerçekten bir âlem. Bunların bir buçuk yıldan beri yaşadıkları yazılsa roman olur. Yaptıkları akıllı işi değil. Bunlar deli, belki sevdalı. Çok görmemek lazım.
Yüksek tirajlı bir gazetenin yazarına, bilgilendirme ziyaretine gitmişler. “Sizi çok düşündüm” diye başlamış söze. Herkes çok duygulanmış. “Aylardır düşünüyorum sizin durumunuzu” diye devam etmiş, herkesin gözleri buğulanmış. “Kardeş, ağabey dediğin böyle olur” diye geçirmişler içlerinden.
“Düşündüm, düşündüm sonunda şu kanaate vardım: Kapatın bu derneği!”
Deniz Feneri yetkilileri, “Hangi suçumuzdan dolayı?” deyip direnince, “Öyleyse isminizi değiştirin bari” demiş.
“Hangi suçumuzdan ötürü?” diye kendilerini savunmayı sürdürmüşler garipler.
Pazarlıkta anlaşmaya varılamamış.
Görüşme bitmiş. Hep birlikte ayağa kalkmışlar. Kapıya doğru yürürken, “Buraya kadar gelmişsiniz. Ben bir yazı yazayım sizinle ilgili” demiş ünlü yazarımız.
Deniz Feneri ekibi narin insanlardır, duygulanmışlar, boğazlarında bir şeyler düğümlenivermiş.
Teşekkür edip ayrılmışlar yayın merkezinden, “Soğuk tandırdan sıcak ekmek” sözünü hatırlamış içlerinden biri.
Bu görüşmeyi hatırladıkça burunlarında bir sızı, gözleri dolu dolu olmuş sevdalıların.
Beklemeyi sürdürmüşler.
Aylar, mevsimler geçmiş yazarımızın kaleminin ucu bir türlü açılmamış Deniz Feneri konusuna.
“Yazar ağabeyimiz hala bizi düşünüyor olmasın. İsim değişikliği ve kapatma dışında bir formül bulmuş da bize söylemeye dili varmıyor olmasın?” demeye başlamışlar kendi aralarında.
Deniz Feneri’nin işi zor!
Bunlar çok oldular galiba!
Boylarından büyük işlere kalkışıp yedi düvele yardım götürmüşler. Bayrağımızı dalgalandırmışlar.
Anlaşıldı, anlaşıldı, çok oldular!
Kapatsınlar şu derneği de herkes, -başta da ünlü yazarımız- kurtulsun!