ÖÖmrünü, yolsuzluklarla mücadeleyle geçirmiş ve bu konudaki ısrarlı tutumu yüzünden Başbakanlık'tan olmuş birisi sıfatıyla, son haftalarda gündeme getirilen yolsuzluk iddialarından ne derece üzüntü duyduğumu ve rahatsız olduğumu söylememe lüzum var mıdır, bilmiyorum.
Dürüstlüğüne sonuna kadar güvendiğim Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey'in en ufak bir yanlışlığı olsaydı, ona karşı da en sert eleştirileri bizzat ben yöneltirdim. Lâkin, günlerce 'rüşvetçi' olarak ilân edildikten sonra, hakkındaki iddiaların asılsızlığı açıkça ortaya çıkmıştır.
Gerçekten yolsuzluk varsa, sonuna kadar üzerine gidilmesi gerektiği kanaatindeyim. Ancak, yolsuzluk iddialarının siyasî bir kampanyaya dönüştürülmesi, var olan yolsuzlukların da ciddiye alınmasını ve ortaya çıkarılmasını engeller.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli ile ilgili bir rüşvet iddiası gündeme gelmiş ve Başbakan Erdoğan bu konuda dikkatli davranarak Dişli'den yana tavır almamıştır. Olay, henüz neticelenmiş değildir; ancak Dişli'nin Parti'deki idarecilik görevlerinden istifası isabetli olmuştur.
Bundan cesaret alan siyasî muârızlar, önce 'İkinci Dişli Olayı' çığırtkanlığıyla Gaziantep Belediye Başkanı hakkında mesnetsiz iddialarda bulunmuşlar; arkasından da 'Deniz Feneri Olayı' konusunda Başbakan ve AK Parti'yi sarmalına alan bir yolsuzluk iddiası kampanyasına girişmişlerdir. Bu kampanyada, CHP ve Baykal tarafından Başbakan'ın para aldığı ve olayın AK Parti yolsuzluğu olduğu iddia edilmiştir.
***
Deniz Feneri'nin Almanya'daki e.V. kuruluşunda ortaya çıkarılan yolsuzlukta üzücü olan, sadece inançlı ve yardımsever insanımızın istismarı değildir. Daha da kötüsü, milletimizin yardımseverlik hislerine gölge düşürülmesi ve hamiyetperverlik gayretine set çekilmesidir. Nitekim, Bosna mezalimi esnasında toplanan yardımlar üzerinde şüphe uyandırılınca, Çeçenistan için yardım toplanması zorlaşmıştı.
Deniz Feneri, çok uzun olmayan mazisine rağmen, son derece etkili olmuş ve yardıma muhtaç insanımıza, hattâ dış dünyaya elini uzatabilmiş başarılı bir kuruluşumuzdur. Ancak, bütün bu iddialardan sonra yardım kaynağının azalacağı şüphesizdir. Geçmişte Kızılay'da da yolsuzluklar olmuştu. Fakat mevcut yönetim Kızılay'ın yardım bayrağını şerefle taşımaya devam ediyor.
Kısaca, bu nevi yolsuzluk olaylarının milletimizin yardımseverlik meziyetini yaralamaması ve bünyesinde yolsuzluk yapılmış dahi olsa, yardım kuruluşlarının faaliyetlerine devam etmesi gerektiğine inanıyoruz.
***
Deniz Feneri e.V.'nin Almanya'da görülmekte olan dâvası sona ermiş ve suçu sabit görülenler mahkûm edilmiştir. Son iki haftalık toz bulutu çöktükten sonra görünen manzara şudur:
- Olayla Başbakan'ın hiçbir ilgisi yoktur.
- Olayla AK Parti'nin de ilgisi bulunmamaktadır.
- Alman mahkemeye baskı iddiaları asılsız çıkmıştır. Başbakan'ın Alman Büyükelçisi'ne olay konusunda hiçbir talebi olmamıştır.
- Alman hâkim, Türk basınında çıkan birçok haberin gerçeği yansıtmadığını ve siyasî baskı için kullanıldığını söylemiştir.
RTÜK Başkanı Zahit Akman'a gelince; Akman, bizzat ve avukatı vasıtasıyla çeşitli açıklamalar yapmış ve bunların yayınlanması için 7 adet tekzip kararı verilmiştir. Akman bu açıklamalarında, hakkındaki iddiaların itirafçı-sanığın, Alman makamlarınca da ciddiye alınmayan mesnetsiz iftiraları olduğunu; bu iddialarla ilgili olarak hakkında hiçbir soruşturma, kovuşturma ve dâva açılmadığını; Almanya'ya girişinin yasaklanmadığını; Almanya'daki kooperatifin yöneticisi olmadığını, sadece fahrî üyesi olarak bulunduğunu söylemiştir. Akman'ın bu beyanlarının aksi ispat edilebilmiş değildir.
***
Netice olarak, Deniz Feneri Olayı, bir siyasî kampanyaya dönüştürülmüştür. Olayın Almanya'daki bölümünde bir yolsuzluk yapıldığı ortadadır. Daha fazla spekülâsyona imkân vermeden, Deniz Feneri teşkilâtının Türkiye'deki merkezi, faaliyetleri ve hesapları araştırılmalı; herhangi bir yolsuzluk varsa mutlaka ortaya çıkarılmalıdır