10 yıl kadar önce Deniz Feneri Dergisi için röportaj yaptığım hikâyeci Mustafa Kutlu’ya, “Deniz Feneri adının isim babası olduğunuzu duydum, doğru mu? Neden böyle bir isim verdiniz?” sorusunu yöneltmiştim.
Kutlu, “isim babası” olduğunu doğruladıktan sonra, “Deniz Feneri, evrensel bir simgedir. Deniz Fenerleri, bütün coğrafyalarda aynı ana mesajı taşır. Gece karanlığında ya da fırtınalı havalarda ışığa ihtiyacı olan her türden deniz taşıtına, hangi ülkeye ait olduğunu önemsemeden ve ayrım yapmadan el uzatmayı, destek vermeyi, yardım ulaştırmayı ifade eder” demişti.
Deniz Feneri felaket önler. Hem mal hem de can güvenliği için deniz fenerlerine hep ihtiyaç duyulacak.
Yoksulluk da büyük bir felakettir. Deniz Feneri Derneği bu felakete maruz kalmış yüz binlerce mağdur vatandaşın hayata tutunması için 1998 yılından bu yana ışığını ulaştırmaya devam ediyor.
Âlimler, deniz fenerlerine benzetilmiştir. Bazı kurumlar da, adı ya da faaliyet alanı ne olursa olsun o ülke için birer deniz feneridir. Bazı insanlar da yaşadıkları mahallede, köyde yahut şehirde tek başına bir deniz feneridir. Yardıma, desteğe, ışığa ihtiyacı olan herkes onlara koşar.
Deniz Fenerlerinin susması, geri çekilmesi, ışığını ihtiyacı olanlardan esirgemesi düşünülemez. “Değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek” anayasa maddelerinin varlığı gibi, deniz fenerlerinin söndürülmesinin, susturulmasının veya ortadan kaldırılmasının da akıldan geçirilmesi, “hayal edilmesi”, hatta telaffuz edilmesi yasak olmalı!
Zira ışığı zayıflatılan, engellenen her deniz feneri, bizi, binlerce ocağın sönmesi gerçeğiyle karşı karşıya getirecektir. Görünüşte söndürülen deniz feneri olmakla beraber gerçekte hayat ışığı yok edilen yetim, öksüz ve dulların ocaklarıdır.
“Dünyayı siz mi kurtaracaksınız, kapatın derneğinizi, birileri çıkar sizin yaptığınız işleri üstlenir. Kendinizi bu kadar yormayın, bu kadar yıpratmayın!” diyenlere bir Deniz Feneri yetkilisi, “Sizin teklifiniz, bir tıp profesörüne, ‘bırakın bu işi, başka işlerle meşgul olun, sizden başka tıp profesörü, öğrenci yetiştirecek hoca yok mu? demesine benziyor. Bunca yılın tecrübesini, emeğini, kurumsal hafızasını çöpe atın, birileri sizin boşluğunuzu doldurur’ demesi ile aynı anlama gelir” cevabını vermişti.
Deniz Feneri gönüllüsü Fatih Tamer, yıllardan beri yüzlerce ailenin yardım malzemelerini kendi elleri ile onlara teslim etmenin mutluluğunu yaşıyordu. O aynı zaman İHH İnsani Yardım Vakfı ve Bülbülzade Eğitim Sağlık ve Dayanışma Vakfı gibi çeşitli yardım kuruluşlarının da aktif gönüllüsü. Fatih Tamer, son yıllarda Deniz Feneri’ne karşı yürütülen iftira ve çamur atma kampanyası sebebiyle, Gaziantep’te eskisi kadar çok aileye yardım götürememiş. Çünkü çamur atma kampanyası bazı bağışçıları etkilediği için onlar yardımlarını, Deniz Feneri yerine başka kuruluşlar üzerinden veya bizzat kendi elleriyle ulaştırmayı tercih etmişler. Bu da Deniz Feneri’ne yapılan bağışları olumsuz etkilemiş.
Geçtiğimiz günlerde Fatih Tamer’den bir elektronik posta aldım. Satırlarında, gidemediği, problemlerinin çözümüne katkı sağlayamadığı ailelerin acıları, hüzünleri ve onlar adına sitemler vardı. Bu mektubu “şöhretli” bazı köşe yazarlarına, medya yöneticilerine de göndermiş. Hayırlara vesile olması ümit ve temennisi ile sözü –virgülüne dokunmadan- Tamer’e bırakıyorum:
“Selamün aleyküm, Abesle iştigal etmek gibi de algılanabilir bu yazacaklarım.
Ancak yazmalıyım. Vicdanımın sesini, üzerimdeki sorumluluğu aktarmazsam
vebalini kaldıramam.
Ben 2000’li yıllardan beri Gaziantep’te yerleşik bir vakıfta gönüllüyüm. Bu
zaman zarfı içinde 2004 yılından itibaren de Deniz Feneri gönüllüsü olarak
yoksul ailelerin incelenmesi ve yardım dağıtılması noktasında gönüllü olarak
çalışıyorum.(benzer zaman dilimleri içerisinde de IHH çalışmalarına da aktif olarak katılmaya çalışıyorum ki biri diğerini tetikliyor çok şükür.)
Son yıllarda dernek hakkındaki ortaya atılan iddialarla ve özellikle Almanya
üzerinden gerçekleşen davalarla ciddi bir kriz olduğu ortada. Bu süreci
tartışmayı çok uygun bulmuyorum. Her ne kadar Türkiye sathında bunca “özel
mahkeme” varken bazı siyasi partilerin yandaşı gibi çalışan istedikleri adamı
istedikleri gibi serbest bırakabilen mahkemeler hakimler savcılar vb. varken
Türkiye’deki Deniz Feneri’ni mahkum eden bir karar vb hala verilememişken
(!) gazetelerin bombardımanı ile zihinler felç hale getirilmiş durumda.
Normal şartlar altında masumiyet karinesi gereğince bir şeyler
yapılabilmeliydi belki ama maalesef çoğunluk denetlemeyi sıklaştırmak ve
gerçekleri öğrenmek yerine bağışları kesmeyi ve yapılan çalışmaların neredeyse
durma noktasına gelmesini tercih etti. Camiamızın bu noktadaki tavrı da her
zamanki sıradanlığını aşamadı maalesef. Hz. Ömer’e seni kılıçlarımızla
düzeltiriz diyerek uyaran insanlardan nerdeyse hiç yokmuş aramızda…. Dernekle
ilgili gerçekten sağlam bilgiler var idiyse bir yolsuzluk ve kusur noktasında
“Zalim kardeşimizin zulmünü önlemek adına” bir şeyler yapmalıydık değil mi?
Aksi halde mazlum ise de yardım etmeliydik. Ama ikisinin de olmaması garip
değil mi?
Bir dakika siz burada ne yapmaktasınız söylenenler ne kadar doğru, doğruysa
bırakın gidin yoksulun fakirin hakkına girmeyin denmedi. Bu niyetle olmayıp da
kapatıp gidin diyenler oldu elbet ama hâlihazırda hala Deniz Feneri’ne umut
bağlayıp yardım bekleyen, kirası ödenmemiş, elektriği suyu kesik, gencecik
kızları oğlanları ortada kalmış, kimsenin sahiplenmediği gariplerin haline ne
yapılacağı konusunda hiçbir fikir ortaya konmadı.
Derneğin Gaziantep’te yardım gönüllüsü olan arkadaş yardımlar kesilince
dayanamayıp kendisi bir küçük dernek kurup bildiği fakirlere yardım etmeye
başladı. Bendeniz de naçizane bu işlere koşturduğumuz bilindiğinden
arkadaşların sürekli bana aktardığı bazı yardımları, bildiğim ve daha önce
Deniz Feneri’nden yardımlar alan ve az da olsa ayakta duran, yetimlerini
ve kendilerini dünyanın zalim çarklarına bırakmaktan kendini koruyan dullara,
fakirlere yoksullara dağıtmaya çalışıyorum. Ancak elbette sistemli olmayan bu
durum sürekli karşımıza problem üretmekte…
Almanya’da olup bit(iril)enler, Türkiye’deki kirletilmiş gündem hepimizin
zihnini zorladı biliyorum. Bizzat Gaziantep kurban dağıtımını yapmamıza rağmen
kurbanla ilgili de ortaya çıkan talihsiz durum da yarayı azdırdı biliyorum.
Ama sonuçta fakirler hala bir umutla yardım bekliyor, uzanacak eli bekliyor.
Her hafta 3-4 aile Deniz Feneri’ne başvuruyor bize bilgiler geliyor, gidip
inceliyoruz, çok ağır şeylerle karşılaşıyoruz. Ancak bir şey de yapamıyoruz.
Bizzat Kaymakamlıkları arayarak onları devreye sokuyoruz, diğer dernekleri
haberdar etmeye çalışıyoruz ancak yara açıkta duruyor. Sağlıklı bir çözüm ya
da az da olsa sürekli aileyi ayakta tutacak, çoluğu çocuğu sokağa
düşürmeyecek, anneyi gencecik kızları harama zorlamayacak durum gerçekleşmiyor maalesef. Bu yardımlar şöyle böyle olmalı tartışması değil dediğim, örneğin peygamberin “bugün kim bir açı doyurdu”, "bugün kim bir ihtiyaç giderdi" sözüyle karşılığını bulması gereken bir durumdan söz ediyorum.
Müslüman olarak, duyarlı bir insan olarak bu yoksulların vebalini üzerinde
taşıyan birisi olarak eğer samimiyetimiz varsa, ya bu derneğin samimiyetinin
tekrar sorgulanmasını ve gerekirse lağvedilmesini sağlayın, gündem edin. Ya da
masumiyeti daha fazla zedelemeden ve bu garipleri daha fazla bekletmeden bir
yol önerin bizlere…
Bu noktada iyilik duygusunun katledilmesinin hepimize zararı olduğunu
biliyorum. Sahada olmam hasebiyle yardım için bir aileyi incelediğimde ve o
aileye yardım geldiğinde benim için süreç büyük ölçüde tamamlanıyor. Bu
iddialarla birlikte biz de derneği fazlasıyla sorguladık, çünkü buna hakkımız
vardı. Sürekli olarak davaları vb. takip ederek olan biteni varsa hatamızı ya
da kurumdaki hataları sorguladık, eleştirdik, kızdık. Eğer siz hali hazırda
dernekte yönetici olanlar vb. için bir zanna sahipseniz gereğini yapmalısınız
ama hüsn-ü zan ama su-i zan… Ancak yoksullarla direkt muhatap olunca ve
onların derdine derman olmanın gerekliliği gün gibi ortada olunca biz
duramazdık. Bir şeyler yapmayı bırakmak olamazdı, ne vicdanımıza ne imanımıza
ne de insanlığımıza sığan bir durum değildi bu!
Acımak basitliktir. Merhamet ise ilahidir insana bir şey yaptırır. Bir şey
yapmak gerekiyor.
Aksi halde yoksullar öylece ortada kalmış olacak. Biz de, çaresizlik içinde
manzarayı seyrediyor olacağız herhalde. Devletin ya da farklı odakların
inisiyatifi yoksulların halinden anlamaz maalesef. Müslüman şahsiyetler olarak
taşın altına elimizi biz koymalıyız.
Sizlerden bu konuda öneri düşünce hareket ya da bir kıpırdanma bekliyorum.
Sözlerimi bir kardeşinizin sitemine sayın, bir hak ihlalim olmuşsa da affediniz..
Helal ediniz...
Selametle…”
Öğr. Gör. FATIH TAMER
Gaziantep Üniversitesi MYO
Biyomedikal Cihaz Teknolojisi Bölümü