Demokratlar haklı çıktı!

xxx654
Geçen gün, " Liberal solcular kendilerini mi kandırdı " başlıklı yazıda, " sol liberal " ve " liberal demokrat " diye adlandırılan entelektüel kesimin AKP ile niye " ittifak " oluşturduğunu, başta " Avrupa Birliği'ne girme çabası " olmak üzere, çeşitli politikalar açısından anlatmaya çalıştım.
Tabii çok önemli bir başka nokta var: Benim 2005'in Nisan ayından itibaren beklemeye başladığım ve 2006'nın Mayıs ayından itibaren kendini gösteren " siyasete müdahale " çabaları.
Beklenen şuydu:
2007 ilkbaharında cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Seçimin ağırlıklı unsuru da Meclis'teki çoğunluğu nedeniyle AKP'ydi.
Ancak, ne zaman " bürokratik elit " dediğimiz kesimin dışından bir kişinin cumhurbaşkanı seçilme olasılığı belirse, Türkiye'de gerginlik çıkar.
Ayrıca " ulusalcılık " denilen ideolojinin, gayet bilinçli bir biçimde pompalandığını da görüyorduk. Belliydi, birileri, bir yerlerde hazırlık yapıyordu.
Ve Mayıs 2006'daki " Danıştay Saldırısı " ile durumun vahameti anlaşıldı:
Adamların gözü dönmüştü; kan dökmekten dahi çekinmeyeceklerdi.
Zaten ağır aksak işleyen demokrasiye müdahale edileceği 2006 sonbaharından itibaren iyice belli oldu: " Türkiye'de darbe olasılığı yüzde elli " deniliyordu.
Derken Ocak 2007'de Hrant Dink öldürüldü. Ardından Malatya'da misyoner katliamı yapıldı.
O arada " 367 " hokkabazlığı tartışılıyordu. YÖK Başkanı rektörleri arkasına dizerek siyasi parti lideri edasıyla basın toplantısı düzenledi.
Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaşırken Erkan Mumcu (Anavatan) ve Mehmet Ağar'a (DYP) baskılar yapıldı, akılları çelindi.
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi 27 Nisan gecesi "e-muhtıra" denilen internet bildirisi Genelkurmay sitesinde yayınlandı.
Cumhuriyet mitingleri devam ediyordu. Nokta dergisinde yayımlanan belgelerin de gösterdiği gibi bunların perde arkasında darbe heveslileri vardı.
Olaylar bitmek bilmiyordu: Önce Ümraniye'de ve Eskişehir'de bombalar, silahlar ele geçirildi. Ardından " Ergenekon tutuklamaları " başladı ki son dönemdeki iç ferahlatan tek gelişmeydi.
Tabii patlayan bombaları, ölen insanları ve şehitler üzerinden yapılan kirli siyaseti de unutmayalım.
Apaçık, tartışmasız bir biçimde sivil siyasete müdahale ediliyordu.
Halkın 22 Temmuz 2007 seçimlerinde ağızlarının payını vermesi de fayda etmedi.
Kısa bir şaşkınlık devresinden sonra toparlanıp saldırılarını sürdürdüler.
Sandıkta başaramadıklarını, sade suya tirit iddianamelerle, düpedüz yalan haberlerle, fırsatçı siyasetçileri kullanarak yapmaya çalıştılar.
Bütün bunlar olurken demokrasi yanlılarının " üç maymunu " oynaması; yani ağızlarını kapaması, gözlerini yumması, kulaklarını tıkaması mümkün değildi elbette.
Hakarete uğramayı, çamur atılmayı göze alarak konuştular ve yazdılar.
Haklı da çıktılar!
Ergenekon belgeleri ne kadar kapsamlı ve ürkütücü bir yapılanma ile karşı karşıya olduğumuzu net bir biçimde gösteriyor.
İşte olay bu!
Böyle bir süreçte, " varsın yesinler birbirlerini ", " nasıl olsa iktidardaki benim partim değil " ya da " hem zaten Köşk'te beğenmediğim bir kişi oturuyor " denebilir mi?
Mesele bu kadar basit mi?
Demokratları eleştirenlerin önce bu süreçte nasıl bir tavır aldıklarını düşünmeleri gerekiyor.
Aslında basit bir soruyla değerlendirmeye başlayabilirler: Bu yapılanlar, kendilerine yapılsaydı, ne düşünürlerdi?