Başörtü yasağına karşı YÖK’ün hamlesi mağdurları sevindirirken, malum çevreleri rahatsız etti. Bugün rahatsızlığı olanları bir tarafa bırakıp, YÖK’ün genelge ile ilk adımı attığı İstanbul Üniversitesinin yakın tarihine bakalım. Çünkü, tarihte yasağı ilk uygulayan üniversite İstanbul Üniversitesidir. İstanbul Üniversitesine ve aktörlere mercek tutmak kaçınılmaz. Aktörlerin kim olduğunu anlamadan, tanımadan yasağın amacını deşifre edemeyiz. Bu hukuksuz yasağın hangi ideolojiye hizmet ettiğini anlamakta da zorlanırız.
Hepimiz biliyoruz ki 28 Şubat’ın üniversite görevlisi Kemal Gürüz’dü. Gürüz ani bir talimat ile 98’de YÖK Genel Kurulunu toplamıştı. Konu; ‘kılık kıyafetti.’ Toplantıda kendisine verilen ilk görevi yerine getirmenin sevinciyle başörtülü öğrencilerin üniversitelere sokulmaması konusunda tüm rektörlere talimat vermişti. Üniversiteler zaten özgürlüğe hasret iken artık kışlalaşacaktı! Ama rektörler bu talimatı anında yerine getirmek yerine beklemeye geçmişlerdi. Ancak bu talimata ilk topuk selamı İstanbul Üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’ndan gelmişti. Rektörler değerlendirme yaparken, Alemdaroğlu çoktan dekanları toplayıp talimatı iletmişti. Alemdaroğlu’nun ‘Bilime ara verin, örtü yasağını uygulayın!’ talimatı karşısında şaşkına dönen dekanlar toplantıyı terk ederken, kapı görevlileri çoktan zulme başlamıştı. Kısa süre de yurt genelindeki tüm üniversitelere yasak yayılırken, direnen dekan ve öğrenciler hakkında soruşturmalar, ardından atılmalar gelmişti.
İlk işareti veren Gürüz ve uygulayan Alemdaroğlu’nu atayan isme bakalım isterseniz: Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel… Hani şu ‘başını örtmek isteyen gitsin Arabistan’a diyen meşhur muhafazakâr görünümlü cumhurbaşkanı! Sorunu kolayca bu sözleri ile çözen Demirel, olayı kör düğüm edenlerin de önünü açmıştı. Elindeki yetkileri kullanarak Kemallerin birini yüksek öğretimin başına diğerini de İstanbul Üniversitesi’ne atamıştı.
Konuyu dağıtmadan Kemallere dönelim. Yıllar sonra karşımıza tanka selam vererek yeniden çıkmışlardı. Yıl: 2002. Yer: Ankara… Konu: Laiklik… Amaç: Ergenekon iddianamesine göre kaos çıkartmak. Atılan slogan: ‘Türkiye laiktir, laik kalacak.’ Açılan pankart: ORDU GÖREVE… Evet o pankartın altında koca koca akademisyenler… Ama bu şaşkınlık çok sürmemişti. Çünkü Ergenekon’da üst üst dalgalar gelmeye başlamıştı. Öyle ki o koca koca akademisyenler de soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştı. O koca akademisyenlerin içinde 28 Şubat’tan tanıdığımız Kemaller de vardı. Tam o esnada yine muhafazakâr görünümlü eski cumhurbaşkanı çıkmıştı ortaya… Ama kafasında meşhur şapkası yoktu. Her şey açıktı. O açıklıkla göz altılara tepki gösterirken, ‘suçları nedir?’ diye sesini yükseltmeyi de ihmal etmemişti. Derken meşhur iddianame ve ek klasörlerde yer alan bilgiler. Meğer bizim Kemaller ile Demirel gizli toplantılarda bir araya geliyormuş. Orada yaptığı konuşmada da Demirel, Türkiye’nin kötüye gittiğinin altını çiziyormuş. Hani bilenler bilir; onun dönemindeki cehaleti, yoksulluğu, fukaralığı, çaresizliği, acizliği… Neyse bunu da geçelim. Toplantının amacını da anlatmaya zaten gerek yok!
Biz yine Alemdaroğlu’na dönelim… Soruşturma kapsamında Ergenekon sanığı emekli Orgeneral Şener Eruygur'un evinden çıkan bir gizli belgede İstanbul Üniversitesi eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu'nun ilginç itiraflarını hatırlayalım: “Türban yasağı konusunda dönemin Genelkurmay başkanı 3 kez telefonla aradı ve destek verdi. Vali, hoşgörülü olun imasında bulundu. O dönemde TSK arkamda olmasaydı ben ne yapardım? Olaylar haftasında resmî kıyafetle 3 korgeneral beni ziyaret etti.”
Nasıl iyi değil mi? Yapbozun parçalarını yerleştiriyorsunuz değil mi? Biraz daha materyal istiyorsanız devam edelim. “Ergenekon, Analiz, Yeni Yapılanma Yönetim ve Geliştirme Projesi” başlıklı doküman var birde… Ergenekon operasyonlarında ele geçen önemli belge. Belgede Ergenekon için medyanın izlemesi gereken yol haritası belirtiliyordu. Ergenekon'un medya operasyonunu teşvik edecekler arasında Kemal Alemdaroğlu da sayılıyordu. Tabi bu işlerin birde mahkeme süreci var. Eski rektör Kemal Alemdaroğlu, savunmasında “Evet darbe yaptım; üniversitede türban darbesi” diyordu. Devamında ise,”1997'de İstanbul Üniversitesi İran gibiydi' diyen Alemdaroğlu'na göre savcılar da örtüyle mücadelesi yüzünden kendisini hedef alıyordu.
Birde iddianamede telefon görüşmeleri var. Alemdaroğlu hiç huyundan vazgeçmemiş! Alemdaroğlu, eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, İnönü Üniversitesi Rektörü Fatih Hilmioğlu ve eski Trakya Üniversitesi Rektörü Osman İnci ile irtibata geçerek Celal Şengör'ün YÖK üyesi yapılmasını istiyordu. Hani şu ideolojik teorilere imanı esas alan ve kesin yenilgi ile yerle bir olmuş olan Darwinizm’i savunan Şengör… Ha bu arada, birde AK Partiye açılan kapatma davası öncesinde Alemdaroğlu’nun teknik takibe takılan sözleri var. Alemdaroğlu'nun teknik takibe takılan telefon görüşmelerinde AK Parti'ye kapatma davası açılacağından ve sonunda AK Parti için kapatma kararı çıkacağından emin olarak söz ettiği belirlenmişti. Alemdaroğlu’nun “Kansız olmaz. Darbe lazım. Öncelikle de bu davanın açılması lazım” dediği de ortaya çıkmıştı. Alemdaroğlu’nun tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıtlıktan sonra gazetelere verdiği meşhur teşekkür ilanı da unutulmamalı! Söz konusu ilanda Alemdaroğlu'nun teşekkür ettiği isimler arasında Encümen-i Daniş Başkanı Necmettin Karaduman vardı.
Ergenekon sanıklarından Engin Aydın ile Kemal Gürüz arasında geçen telefon görüşmeleri de çok önemli… Yeni atanan rektörler için “bunlardan rektör –mektör olmaz” diyen Gürüz, kimin rektör olmasına “Türkiye çapında akil adamlar grubu”nun karar vermesi gerektiğini anlatıyordu. Gürüz ile Ergenekon sanıklarından eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Şener Eruygur arasında gerçekleştirilen telefon görüşmeleri de Ergenekon'un yüksek öğretimi nasıl kontrol altına almaya çalıştığını gözler önüne sermişti. Rektörlük seçimleri için görüş alışverişinde bulunan ikili, bazı öğretim görevlilerine söz geçiremediklerinden yakınıyorlardı. Hatta söz konusu öğretim görevlilerine telefonda hakaretler yağdırıyorlardı.
Dört gün gözaltında kalan Kemal Gürüz serbest kalır kalmaz da kendisini ABD’ye atmıştı. ABD’de üniversite üniversite dolaşıp ‘laiklik’ konferansları vermişti. Gürüz, serbest kalınca sadece laiklik konferansları ile dikkatleri üzerine çekmemişti. İlginç açıklamalarda da bulunmuştu. Gürüz, darbelere karşı olduğunu; ancak 28 Şubat’ın bir darbe değil, anayasal süreç içinde yapılmış bir işlem olduğunu savunmuştu. Hatta milliyetçi olduğunu anlatan Gürüz, Türkiye’nin çıkarlarının ABD çıkarlarıyla örtüştüğünü iddia ederken, Süleyman Demirel'e büyük saygı duyduğunun da altını çizmişti. “Demirelciyim ama son seçimlerde oyumu CHP’ye verdim” bile demişti.
İşte başörtü yasağının görünürdeki faillerinin durumu bu… Yasak kime dayanıyor anladınız! Bir başka yazı da görünmeyen faillere mercek tutmak dileğiyle…