Musa Sow Zenci Musanın Nesi Olur?
Fenerbahçeli Musa Sow'u, Beşiktaşlı Dembaba'yı halkımız çok sevdi. Hatta Dembaba için şarkılar besteleniyor, marşlar çalınıyor stadyumlarda internette Tv lerde. Musa Sow da her golden sonra yaptığı secdelerle gençlerin gönlünde taht kurdu. Milyonlarca Türk vatandaşı bu iki genci biliyor tanıyor magazinciler ve Türk Spor medyası da sık sık onlardan bahsederek onların şöhretlerini artırıyorlar. Fenerli Musa Sowun Beşiktaşlı Dembabanın bu kadar bilinmişliğine karşı bu millet bu devlet için onların yaptıklarının yüzbin kat güzel işler yapan Tarihteki ZENCİ MUSA ise maalesef pek bilinmiyor.
"Hamalı Bile Böyle Olan Bir Devletti Osmanlı"
Pekiyi kimdir Sudanlı Musa? Bir devletin asli unsuru insandır. Ülke, yönetim şekli, kanunlar, kurallar...İkinci, üçüncü dereceden etkenlerdir devletlerin kalitesini oluşturmada. Kuruluşundan itibaren destansı bir hayat süren Osmanlı, (İslam) devleti tüm yanlışlarına, tekmil hatalarına rağmen "aslan ancak aslan doğurur", "göl yerinde su eksik olmaz" sözlerinin mahiyeti icabı ömrünün son demlerinde bile nice aslanlar doğurmuş, nice yiğitleri dünyaya armağan etmeye devam etmiştir.
Bu gün Osmanlının küllerinden doğan devletimizin (Türkiye Cumhuriyetinin) vatandaşları olan bizler, (Sağcısı, Solcusu, Sünnisi, Alevisi; Türkü, Kürdü, Arabı, Çerkesi...Farketmez) hepimiz devletimize, milletimize ve tüm insanlığa karşı nasıl bir ruh hali içerisindeyiz. Diğer gamlığımız, kanaatkarlığımız, haksızlığa karşı duruşumuz, küffara, zulme, haksızlığa karşı onurlu direnişimiz ne alemde hiç sorguluyor muyuz? Bırakın kafiri, zalimi, milletimize, akrabamıza, ailemize karşı yapmamız gereken insani, islami vazifelerimizi yapabiliyor muyuz? Hırs, mal düşkünlüğü, kanaatsizlik, israf, cimrilik, bencillik bizleri ne hale getirmiş farkında mıyız?
Bu yazımda, Osmanlının nasıl Osmanlı olduğunun, (yani altı yüz yıldan fazla yaşamasının, 400 yıla yakın dünyayı tek başına idare etmesinin) bizlerin niye bu erdemlerden uzak kaldığımızın sebeplerini sorgulamak istiyorum. Bu zıtlığı göstermenin birinci adımı olarak da Osmanlının son demlerinde yaşamış, tüm zorluklara rağmen onurundan, gururundan hiç bir şey kaybetmemiş, Karaköyde hamallık yaparken İngiliz İşgal Kuvvetleri Kumandanı General Harrington'un kendisine:
- Benim maiyetimde çalışırmısın?" sorusuna ; -Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var ; DEVLET-İ OSMANİ. Bir Bayrağım var ; AY YILDIZLI BAYRAK. Ve bir de Kumandanım var; EŞREF BEY. .. Bu iş(İnglizlerle olan savaş) daha bitmedi.Sizinle mücadelemiz devam edecek.” diye cevap vermiş şanlı, vakur, kahraman, cesur zenci bir osmanlı vatandaşını (nam-ı diğer Zenci Musayı) anlatarak yapmak istiyorum. Böylece Musa sowu, Dembabayı bilen milyonlarca gencimizin onların dindaşı ve ırkdaşı olan ZENCİ MUSAYI öğrenmelerini arzuluyorum. İnşallah başarırım. İşte o alıntı: (https://www.facebook.com/video.php?v=119672448081295)
"Hz İsa'ya Omuz Veren Zenci"
"...1919, İstanbul Karaköy Gümrüğü.
Mondros Antlaşması imzalanmış ve itilaf kuvvetleri İstanbulu İşgal etmiştir.İngiliz İşgal Kuvvetleri Kumandanı General Harrington, bir gün Karaköy gümrüğü önünden geçerken kocaman bir çuvalı tek eliyle kaldırırken gördüğü iri cüsseli, görkemli bir zenci hamal dikkatini çeker.Yanındakilere “Kim bu” diye sorar. Onun, Arabistan’da İngilizleri atlatarak Yemen’e 300 Bin Osmanlı Altınını götüren Zenci Musa olduğunu söylerler. Komutan, Zenci Musa’nın yanına gider ve ona kendi maiyetine girmesini teklif eder. Kabul ederse, Musa’yı altına boğacağını söyler. Musa, İngiliz Komutana tokat gibi bircevap vererek oradan uzaklaşır :
“Her teklif herkese yapılmaz.Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var ; DEVLET-İ OSMANİ. Bir de Bayrağım var ; AY YILDIZLI BAYRAK. Ve bir de Kumandanım; EŞREF BEY. .. Bu iş daha bitmedi.Sizinle mücadelemiz devam edecek.”
O, bir OSMANLI’dır. Kuşcubaşı Eşref’in emireridir. Yüreğini Anadoluya bağlamış özgür bir Afrikalı’dır. O, Sudanlı Zenci Musa’dır...
Eşref Bey komutasında gizli bir görevle, Yemen’deki 7.Ordu’ya altın götürmek için Arabistan’a gitti. İki ayrı heyetle giden grubun Eşref Bey kolu, Hayber’de 25 Bin kişilik İngiliz-Bedevi kuvveti tarafından kıstırıldı. Eşref Bey’in başında bulunduğu grub, iki gün boyunca son neferine kadar direndi. Sonunda, Eşref Bey yaralı olarak esir alındı.
Fakat Zenci Musa bu hengamede grubuyla birlikte altınları kaçırmayı başardı. 12 Ocak 1917′de gerçekleşen bu savaş, London Times Gazetesinde 8 sutun üzerinden manşetten verildi. 300 bin altını Yemen’de Tevfik Paşa’ya teslim etmeyi başaran Zenci Musa, 5 yıl boyunca cepheden cepheye birlikte koşturdugu komutanı Eşref Bey’den ayrı düşmüştü.
Malta’da esir olan Eşref Bey’le birdaha hiç görüşemeyecekti…
Bizler Çocuklarımız Erken Emekli Olsunlar Diye Uğraşırken
Musa, 1.Dünya Savaşı bittikten sonra Anadolu’da başlayan Milli Mücadeleye destek vermek amacıyla İstanbul’a geldi.Kalacak yeri, parası, hiç bir şeyi yoktu. Dönemin yetkili isimlerinden Ali Sait Paşa, Musa’yı Yemenden tanıyordu. Beyazıt Camii’nde bir ikindi Namazı çıkışında onu gören ve zor durumda olduğunu anlayan Paşa, hemen
Musa’ya yaklaştı ve şöyle dedi ” Musa, Emeklilik için bir dilekçe ver.Bende tastik edeyim. Sana emekli maaşı bağlasınlar.” Fakat Zenci Musa ona : “Paşam, ben bu fakir Milletten emekli maaşı alamam” cevabını verdi. Bu cevaptan sonra Ali Sait Paşa, Zenci Musa’dan habersiz İstanbul Hamallar kahyası Ferit Bey’e giderek, kendisini birkaç gün sonra Zenci Musayla birlikte ziyaret edeceğini söyledi.Ferit Bey’den istediği, bu ziyaret esnasında Zenci Musa’ya bir iş teklifinde bulunmasıydı. Bir araya geldiklerinde Ferit Bey, Zenci Musa’ya Karaköy Gümrüğünde kahyalık yapması için teklifte bulundu. Bu teklif karşısında Zenci Musa, yine mükemmel ahlakının yansıdığı bir cevap verdi : “Ben kahyalık yapmam.Onu yaşlı bir Müslümana verin.Orda hamallık varsa yaparım.” Ve Zenci Musa, o büyük Kahraman, artık gümrükte hamallık yapmaya başladı.
İşte, İşgal Kuvvetleri Kumandanı General Harrington’ın İstanbul’da Galata Gümrüğünde aşağılık bir teklif sunduğu Zenci Musa, bu haysiyet timsali Osmanlı neferi, Karaköy Gümrüğünde böyle işe başlamıştı. Bedel olarak; 2 Milyon’a yakın şehit, yaralı ve hastayla bitirlmiş olan 1.Dünya Savaşının sona erdiği günlerde, İşgal edilmiş bir İstanbul’da, “Bu iş daha bitmedi” diye düşünebilen ve bunu İşgalcilerin en yüksek rütbelisinin yüzüne haykırabilen biriydi Zenci Musa. Musa, Karakol Cemiyetiyle temas kurup, gündüzleri Galata Gümrüğünde hamallık yaparken, geceleri Milli Mücadele için Anadoluya silah kaçırma faaliyetlerini yürütmekteydi. O görkemli bedeni bu yoğun tempoya daha fazla dayanamayacaktı. Üstelik Osmanlı’nın yenilgisi, İstanbul’un işgali ve komutanı Eşref’in esareti, Musa’nın o altın yüreğini de bir hayli yormuştu. Musa vereme yakalandı. Ali Sait Paşa’nın bütün ısrarına rağmen bir Senatoryuma yatmayı kabul etmeyen Zenci Musa, bavulunu alıp Üsküdardaki Özbekler Tekkesine yerleşti. Hastalığı iyice ilerlemişti. Adeta ölümü ister gibi bir hali vardı. Ve Zenci Musa veremden kurtulamayarak kısa bir süre sonra burda vefat etti Bavulundan bir Osmanlı haritası, bir Kur’anı Kerim, Eşref Bey’in fotografı ve bir kefen bezi çıktı…
Eşref Bey onun için : “Ben Maltadan kurtulup, Milli Mücadelenin bayragını açanlardan biri olmak şerefine mashar oldugum günlerde Musa, o benim kahraman Arabım veremden ölmüş” diyecekti. Merhum Mehmet Akif, Zenci Musa’yı Eşref Bey’le birlikte görevli gittiği Arabistan yolculugunda tanımıştı. Akif, Sudan’ın bu vefakar Evladını şiirine alarak şöyle der :
Eşref Bey’in emireri Zenci Musa
Omzundan arşa yükseldi nebi İsa
Batılı sömürgecilerin, zenginliklerini elinden alarak köleleştirdiği, onurlarını kırıp, açlık ve sefalete mahkum ettiği Afrika’nın; yani bu mahsun ve mahsum kıtanın kahraman bir evladı olan Zenci Musa işte böyle yaşadı ve öldü..."
Konu ile ilgli Vdeoyu şu linkten lütfen seyredin: https://www.facebook.com/video.php?v=119672448081295