''Değişmeye mahkumuz''

Hamit SEVEN

                                                                      

 

Türkiye, her 10 yılda bir darbe sendromu yaşamaması, sık sık ekonomik krizlerle boğuşmaması, IMF'nin programlarına mahkum olmaması, terör sorunu ile “kaynak ve zaman” kaybetmemesi ve dünya ölçeğinde gelişmiş demokrasiye kavuşması için olmazsa olmazı, yeni bir Anayasa'nın yapılmasıdır…Bunun için çare “statükocuğun” aşılmasıdır…Meşhur bir söz vardır; “Değişmeyen tek gerçek değişimdir.” 

 

Geçtiğimiz günlerde Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr.Sami Selçuk'da bu gerçeğin altını, "Değişmeye mahkumuz. Türkiye meşruluk debisi neredeyse sıfıra yaklaşmış bir Anayasayla yeni yüzyıla giremez, girmemelidir” diyerek kalın çizgilerle çizdi. Eğer dünya süper liginde küresel “oyuncu” ve “bölgesel güç” olmak istiyorsanız, '82 model' yasakçı, köhnemiş, anti-demokratik ortamlarda hazırlanmış Anayasa ile yol alamaz, ileri gidemez, sürekli “patinaj” yaparsınız. Türkiye'nin en büyük ihtiyaç duyduğu ortak akıl, ortak vicdan ve ortak düşüncedir...

 

Bem-Bir-Sen'de farklı kesimlerin farklı görüşlerini ortak akla dönüştürmek için yaptığı toplantılardan da özgürlüklerden, sivilleşmeden ve tam demokrasiden yana bir anayasa ihtiyacının gerekliliği bir kez daha ortaya çıktı... 

 

'Ortak Akıl Toplantıları'nın son konuğu olan 'bilge hukukçu' Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk,  adaletin kirlenmemesi için, yargıya “kristal özeniyle” yaklaşmak zorunda olduklarını ifade ederek, “Bu konuda yargısını hâlâ bağımsız ve güçlü kılamamış Fransa bize örnek olmamalıdır. Daha 1991'de Fransız Cumhuriyetçi Parti Başkan Vekili Alain Madelin, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsız olmadığını, hukukta devletçilikten hukuk devletine geçmek için yargının bağımsız olması gerektiğini yazıyor, aynı yıl eski Cumhurbaşkanı Giscard d'Estaing ve şimdiki Cumhurbaşkanı Jacques Chirac da bu görüşü paylaşıyorlardı” sözleriyle görüşlerini dile getirdi...

 

Selçuk, ne kadar da doğru bir tespitte bulunuyor...Anayasa Mahkemesi'nin Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecindeki “367 kararı”, “Parti kapatma”, “başörtüsü” ve en son belediyelerden “burs alan” öğrencilerin mağdur edilmesiyle ilgili karar, yargıtay başsavcısının 'google' dan derleyerek açtığı davalar yargının ne kadar bağımsız olup olmadığı konusunda net ipuçları veriyor bize... 

 

Sivil Anayasa konusunda ki düşüncelerini de bizimle paylaşan Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, Mevcut Anayasa'nın haklılığını toplum vicdanında yitirdiği için artık yönetemediğini, Türk halkına 'Anayasal bir devlet' sunamadığını, bu haliyle hak ve özgürlük kanallarını ve sivil toplumun soluk borularını tıkadığını belirterek, “Halkından ve bireyinden korkuyor. Bu korkuyla, bu kaygıyla önce kendisini, sonra adı geçici ama aslında kalıcı 15. maddesiyle, hukuka aykırı 900'e yakın yasayı zırhlarla korurken bireyi çıplak ve çaresiz bırakıyor. Çoğulculuğa inanmıyor. Halkı diktatörlüğü yenecek silahlardan yoksun bırakıyor. Diktatörlüğe açık uçlu bir düzen getiriyor. Lüks bir tüketim maddesi gibi algıladığı demokrasinin değil, oligarşik yapılanmanın anayasasıdır bu anayasa. Demokratik devletten söz ediyor, ama sivil toplumu özendirmiyor. Sivil toplumun değil, devlet otoritesinin güçlenmesini amaçlıyor. Güvenmediği insanına ve halkına karşı teyakkuz uyarısı ile hazırlandığından, hak ve özgürlükleri istisna, sınırlamayı kural yapıyor. Yoğun sınırlamalarla hakların özünü boşaltıyor. Kamuoyunu işlevsiz kılıyor, suskunluğu, katılım dışılığı kurallaştırıyor. Devletin hukuksal haritasını çizmede başarısızı kaldığı için yaratılan boşluktan hep birey aleyhine sızmalar oluyor. Olağan - olağanüstü rejim, sivil - askeri otorite ikircikleriyle dengeyi demokrasi aleyhine kuruyor” tespitlerinde bulundu… 

 

Türkiye'nin başına ne geliyor, milletimiz ne çekiyorsa, tam yüz yıldır siyasetin, askeriye'nin, bürokrasinin, sivil toplumun “köşe başlarını” tutmuş “bürokratik oligarşinin” ve bu ortamda beslenen “rantiyecinin” doymak bilmez kar ve yönetme “hırsından” kaynaklandığını kimse inkar edemez... İşte bunları tasfiye edecek ve millet iradesini yegane güç olarak hakim kılacak yeni bir Anayasa'nın yapılması acil bir gerekliliktir...

 

İktidara buradan sesleniyoruz; “perakendeci” bir yaklaşımla Anayasa değiştirilemez, milletin beklentisi sorunlarını çözecek bütüncül bir yaklaşımla Anayasa'nın topyekün değiştirilmesidir...

 

Unutulmamalı ki, değişmeye direnenleri zaman affetmeyecektir...Türkiye değişmeye mahkumdur...Değişmeye direndiğimiz her dakika, ülkemizin ve milletimizin önüne konan yeni bir maliyettir, yeni bir faturadır...

 

IMF'nin, AB'nin, NATO'nun ve BM'nin dayatmalarıyla değişmek yerine, milletin ortak aklının ışığında değişmek en demokratik ve  en yerli bir seçimdir... 

 

Türkiye, değişmeye mahkumdur…Bunun için iki yol var; ya dayatmalara boyun eğerek yada kendi iç dinamiklerimizi kullanarak...

Tercih sizin...

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.