Yazımızın başlığı Osmanlı’nın son döneminde 1924 yılına kadar yaklaşık yarım asır kullanılan medeni kanun “Mecelle”’nin genel hükümlerinden biridir.
Bu ifade genel manası ile “zararı yok etmek fayda sağlamaktan iyidir” demektir. Biraz daha açmak gerekirse, bir haramı terk etmek bir helali işlemekten iyidir diyebiliriz. Örnekleri arttırmak mümkün mesela, vücut sağlığımız için içki ve sigara gibi zararlı işleri terk etmek spor yapmaktan iyidir.
“Yanan ev badana yapılmaz” da diyebiliriz. Yangını önlemekten aciz kaldıysan badana yapmak evine ilave bir güzellik katmayacaktır.
“Mefasid” müfsid kelimesinin çoğulu olup bozan, fenalaştıran manasına gelir. Bu kelime mezkur hükümde zarar, kötü, haram manasında kullanılmakta birlikte kötüye, harama giden yollar ve vasıtalar manasını da ihtiva etmektedir. Buradan hareketle, kötüye giden yolları kapatmanın veya vasıtalarını ortadan kaldırmanın da fayda sağlayan bir amelden daha üstün olduğunu söylemek mümkündür.
Kötüye giden yolları kapamak deyince bu günlerde iş dünyasında sıkça zikrettiğimiz “risk yönetimi” aklıma geldi. Bir risk yönetimi modeli mi oluşturacaksın bu hükmü merkeze koy sonrası çorap söküğü gibi gelecektir.
Bu meyanda batılı bir örnekten bahsetmek istiyorum. Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo’nun 1969 yılında yaptığı bir deneyden ilhamla geliştirilen “Kırık Cam Teorisi”. Zimbardo, suç oranının yüksel olduğu bir yoksul mahallesi ile daha yüksek gelirli kimselerin ikamet ettiği bir zengin mahallesine birer araba bırakır. Yoksul mahallesindeki araba kısa bir sürede tamamen yağma edilir. Zengin mahallesindeki arabaya ise bir hafta boyunca kimse dokunmaz. Zimbardo gelip bu arabanın kelebek camını çekiçle kırar. Bu hareketi müteakip araba kısa bir sürede yoksul mahallesinde olduğu gibi zengin mahallesinde de yağma edilir. Bunun üzerine Zimbardo “İlk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk duvar yazısına müsaade etmemeliyiz. Aksi takdirde kötü gidişatı engelleyemeyiz” der.
Bu teorinin takipçileri de “terkedilmiş bir bina düşünün, bu binanın bir camı kırılsa kısa bir zaman içinde harabeye dönüşmesi kaçınılmazdır. Yahut ta bir köşeye bırakılan bir çöp kaldırılmazsa o alan kısa bir zamanda çöplüğe dönüşecektir” demektedirler. Bu örnekleri çevremizde tecrübe etmeyenimiz yok gibidir. Özellikle duvara yazı yazma ve çöp yeri olmayan bir yere çöp bırakmak hususunda…
Bu örnekte kötüyü engellemek esprisi yanında “sahip çıkmak” olgusu da yer almaktadır. Kötüye götüren ilk “müfsidi” ortadan kaldırmak yerine bana ne dersek akıbet kaçınılmaz oluyor. Yani değerlerimiz sözde kalmamalı, bunları sahiplenerek hayata geçirmeliyiz. Sadece sözde kalırsa “kellim kellim la yenfa’ “ olacaktır.
Sahip çıkmak deyince aklıma gelen bir latifeyi de ilave etmek istiyorum. İki Erzurumlu yaz günü oturuyorlarmış. Biri diğerine;
-“Hava amma sıcak arkadaş, ortalık yaniir, yaniir” demiş.
Öteki de;
-“Sahapsız memleçet” diye cevap vermiş.
Evet, sahapsız kalan şey yanar da harabe de olur. Onun için değerlerimize, sevdiklerimize, memleketimize sahip çıkalım, koruyalım ve de yaşatalım.
Not : Bu yazıyı daha önce yazmama rağmen yayınlamadan önce bu notu ilave etmenin şart olduğunu düşündüm. Dün yani 11.09.2012 Çarşamba günü Sn. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün teşviki ve katılımıyla İstanbul’da gerçekleştirilen Uluslararası Finansal Sistemler Forumu’na katılmıştım. Bu program esnasında tanıştığım Malezyalı birisi sohbet esnasında lafı Mecelle’ye getirdi ve “Mecelle’nin İngilizce tercümesinden sonra Malaycaya da tercüme ettiklerini ve temel değerlerin yerleşmesi açısından okuyup bir ders gibi de okuttuklarını” söyleyince diyecek laf bulamadım. Böyle değerli bir kaynağın kendi öz yurdundaki garipliği ve bilinmezliği bize ayıp olarak yeter diyorum ve en azından genel kültür babında da olsa bir sefer olsun bu kaynağın okunmasını tavsiye ediyorum.