Pop sosyolog’ tırmandığı dağda aldığı temiz havadan mı hastalandı, yoksa bambaşka şeyler işitmek için gelmişken Türkiye’ye yönelik övgüler mi sağlığını bozdu, bilmiyorum; bildiğim tek şey pazar günü kendisine ayrılan sayfanın boş olduğu...
O sayede en takıntılı olduğum romancılardan Paul Auster’le yapılmış keyif verici bir röportaj yer alabildi Hürriyet’te...
Bu yılın Davos’u Türkiye’ye kötü haberler ulaştırmayı düşünenleri hasta edeceğe benziyor. Hemen ikinci gün, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın katıldığı ekonomik krizlerle ilgili bir panelde, yönetici Martin Wolf’un, “Bu konuda en rahat sizsiniz, bize ders verebilecek durumdasınız” takdiri duyuldu...
Martin Wolf önemli bir gazeteci. İngiliz Financial Times (FT) gazetesinin ‘başyazarı’ gibi... ‘Küreselleşme’ olgusunu başlatan grubun içerisinde yer aldı, her sarsıntıda kalemiyle doğru yolda olunduğunu savundu durdu. Kendisini ‘Bilderberg-2006’ toplantısından da çok samimi bir küreselleşme taraftarı olarak hatırlıyorum.
Küreselleşme yalnızca emeğin ve ürünlerin serbest dolaşımını getirmedi, krizleri de yaygınlaştırdı; bir ülke rahatsızlandığında diğerleri de öksürmeye başlıyor bu yüzden... Biri yatağa düştüğünde yanındaki yatakları başka ülkeler için rezerve etmek gerekiyor...
ABD yaşadı krizi önce; sonra sıra Avrupa’nın başka ülkelerine geldi: İrlanda, Yunanistan, İtalya... Sırada İspanya ve Portekiz’in de olduğu biliniyor.
Ottowa’daki 2006 Bilderberg toplantısında konuşmacılardan biri “Rüzgâr esmeye başlayınca bazıları önüne duvar örerek korunmaya çalışır, bazıları da enerji üretsin diye dev fırıldaklar diker” dedi. Portekiz atasözüymüş, defterime dikkatle not etmiştim. Bazen rüzgâr esince karşısında ne varsa silip süpürüyor; şimdilerde Avrupa ekonomilerinin yaşadığı gibi...
Wolf’un 2004 yılında çıkan ‘Why Globalization Works’ (Küreselleşme niçin işe yarıyor?) adlı kitabı bir tür ‘küreselleşme manifestosu’ sayılabilir. 300 küsur sayfalık kitapta küreselleşme karşıtlarının ağzının payı veriliyor ve “Bundan sonra tek bir hedef var, küreselliği biraz daha geniş coğrafyalara yaymak” diyor...
1930’larda yaşanan ekonomik krizi gündeme taşıyanlara acıyarak bakıyor Wolf; “Geçti o günler” dercesine... 1930’ların krizine ülkeler arasında keskin rekabet, istikrarsızlık, çıkarlar ve fikirlerin çatışması yol açmış Wolf’a göre; oysa durum şimdi çok farklıymış: “Tek egemen güç var, ABD” diyor... Çatışma bitmiş, teröre karşı savaşta hemen bütün büyük güçler aynı saftaymış... Herkesin çıkarı pazar ekonomisindeymiş... Uluslararası sistem, kurumlar, kurallar da işbirliğini zorluyormuş...
Buradan (s. 309) çıkan doğal sonuç şu: “Korkmayın ey kapitalistler, ey devletleri yönetenler, ey ekonomiye hükmedenler... Korkmayın.. Artık kriz filân çıkmaz....”
Çıktı ama... Aradan on yıl geçmeden önce ABD’de, ardından Avrupa ülkelerinde krizler patlayıverdi. Uluslararası toplantılarda eline geçen her fırsatta küreselleşmenin faziletlerini anlatan, FT’nin en kıymetli sayfalarına koyduğu yazılar ve kendi yazdıklarıyla teskin edici hap görevini sürdüren Martin Wolf’u, Dünya Ekonomik Forumu (DEF), ‘küresel ekonomik krizler’ konulu panele yönetici yapmış...
Gel de şaşırma...
Şaşırmamın sebebi, DEF adlı örgütün, Bilderberg ile birlikte, dünyaya ‘küreselleşme’ denilen süreci sunmuş olmasıdır. Her yıl Davos Dağı’na tırmanan siyasilere, bürokratlara, işadamlarına, profesyonel yöneticilere, “Dünyanın gittiği tek bir yön var, o da küreselleşmedir” tezini sundu durdu DEF... Martin Wolf Davos’ta hep el üstündeydi. Ancak kopan krizler sonrasında, Wolf’a ve benzerlerine, “Neden bizi aldattınız?” kadar kaba saba olmasa bile, hiç değilse “Neden bizi uyarmadın?” sorusunun yöneltilmesini beklerdim.
Ne kadar safım, değil mi?
Davos Dağı’na tırmanamadım, umutlarımı ‘pop sosyolog’un oradan yazacağı yazılara bağlamıştım; o da ciddi konularla ilgilenemeyecek (diğer konulara ilgisi devam ediyor) kadar hasta düşünce...
İş başa düştü. Uzaktan bir Davos yazısı daha yazdım işte.