Ergenekon Soruşturması’nda ‘İkinci İddianame’, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi. Sanıkların daha önce bulundukları görevler, Cumhuriyetçi ve ulusalcı olma iddiaları ve özellikle CHP’ye yakın duran siyasî görüşleri dolayısıyla, başta Baykal olmak üzere ideolojik peşin hükümlü jakoben oligarşi, Ergenekon Soruşturması’nı reddetmiş ve sözümona ‘bazı aydınlara’ gözdağı verilmesi olarak nitelendirip sanıkların avukatlığına soyunmuşlardı.
Soruşturma safhasının uzaması ve hazırlanan iddianamenin çok teferrüatlı ve uzun tutulması konusunda, çeşitli yazılarımızda eleştirilerde bulunmuş ve ‘âdil yargılanma hakkı’nın zedelenmemesi gerektiğini işaret etmiştik. Lâkin, ikinci iddianame ortaya çıkınca, bu kapsamda bir soruşturmanın daha kısa bir sürede tamamlanmasının imkânsızlığını ve iddianamenin ayrıntılı yazılmasının gereğini görmüş bulunuyoruz. Nitekim, İtalya’daki benzeri soruşturmanın ve açılan dâvaların çok daha uzun müddet devam ettiği, sanık sayısının kat kat fazla olduğu ve iddianamedeki hususların daha ayrıntılı olduğu unutulmamalıdır.
***
Birinci İddianame açıklandığında Ergenekon Savcısı Öz, emekli amiral Özden Örnek’in hâtıratının soruşturma kapsamına alınmadığını, yani ‘darbe teşebbüsleri’nin dâva dışında bırakıldığını ifade etmişti. Ancak, özellikle İkinci İddianame hazırlanırken, örgüt mensuplarının darbecilerle nasıl içiçe oldukları ve örgütün asıl hedefinin Türkiye’deki millî iradeye dayalı meşrû demokratik rejimi yıkmak olduğu görülmüştür. Bu durumda soruşturma, ister istemez bir ‘darbe soruşturması’ hâline gelmiştir.
Sanıklar hakkında isnat edilen çeşitli suçlar içinde TCK’nın, Yasama organına karşı suçu düzenleyen 311. maddesi ile Hükûmete karşı suçu düzenleyen 312. maddesi, TCK’nın bir bakıma en önemli maddeleridir ve ‘Devletin egemenlik alametlerine ve organlarının saygınlığına karşı suçlar’ (Üçüncü Bölüm) cümlesindendir. Bu maddelerde, cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Büyük Millet Meclisini (ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini) ortadan kaldırmaya veya görevlerini kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs edenlerin, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılacakları hükme bağlanmıştır.
Açıkçası, bu bir ‘darbe soruşturması’dır ve darbe soruşturması olmak zorundadır.
İddianame okunduğunda, 27 Mayıs’tan itibaren yapılan darbelerin, bir avuç askerin sırf vatanperverâne görüşlerinden doğmadığı ve millî iradeye karşı düzenlenen komploların ne derece vahim olduğu görülmektedir.
Hele bu son iddianamede yer alan örgüt-darbeci bağlantıları ile, faili meçhul cinayet ve eylemlerin doğrulanması hâlinde, Türkiye’nin ne kadar büyük bir felâketi atlatmak üzere olduğu anlaşılacaktır.
***
Türkiye’de artık yeni bir dönem başlıyor. Millî iradeye dayalı demokratik rejime atılan düğümler teker teker çözülüyor. Halkımız, kendisine yöneltilen komploları açıkça görüyor ve idrak ediyor.
Darbe dönemlerinde siyasallaştırılan yargı, artık hukuk devletinin ve demokratik rejimin teminatı olarak faaliyette bulunuyor. Savcılar ve hâkimler, kendilerine yöneltilen bütün tehditlere ve baskılara rağmen, cesaretle kanunları uygulamakta kararlı görünüyorlar.
Güvenlik güçleri, savcıların emrinde, tesir altında kalmadan görevlerini yapıyorlar. Hükûmet de, yargı serecine müdahale etmeden, adaletin tecellisi konusunda sonuna kadar kararlı olduğunu ilân ediyor.
Türk Silâhlı Kuvvetleri, son iki yıldır siyasete müdahale mahiyetindeki açıklamalardan
kaçınıyor. Türkiye’nin girdiği yeni dönemde, eski alışkanlıkların yerini modern, demokrat, meşruiyete bağlı ilkelerin alması bekleniyor.
Türkiye, yepyeni, ümit dolu ufuklara açılıyor.
Bu, darbeden demokrasiye geçişin kutlu bir işaretidir