Darbecileri yargılamak, alkışlayanları ayıplamak…
Gazetelerin internet ortamına taşınmaya başlandığı 2000’li yıllar öncesini içeren bir konuyu gazeteleri eksen alarak incelemek isteyenlerin yapabilecekleri tek şey vardır. Her kütüphanede bulma imkânımızın da olmadığı ciltlenmiş devasa gazete arşivlerine ulaşmaya çalışmak…
Cumhuriyet, Hürriyet, Milliyet ve Tercüman gibi Cumhuriyet Türkiye’sinin pek çok dönemine tanıklık etmiş gazeteler araştırma yapmak isteyenler için hala çok önemli bir kaynak niteliğindedir.
Oysa bunların bir kısmına ulaşmak bir kısım Osmanlı arşivlerine ulaşmak kadar zor ve zahmetlidir.
Milliyet Gazetesi neredeyse Demokrasi tarihimize yaşıt arşivini 3 yıl boyunca geceli gündüzlü çalışan bir ekibin gayretleri ile internet ortamına taşıdı. Milliyetin 54 yıllık arşivini internet ortamına taşımak için Milliyet ciltlerini tek tek söken, aşınmış sayfaları onaran, tarayıcılarla dijital ortama taşıyan ekip sadece Türkiye’de değil dünyada da örneği çok az rastlanacak bir çalışmayı gerçekleştirmiş oldu.
İsteyen herkesin ücretsiz olarak ulaşabileceği 376 bin sayfalık bu arşivi oluşturan ekibe ve Milliyet Gazetesi yönetimine bu konulara meraklı olan ve sıkıntı çeken biri olarak ben de teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Darısı diğer gazetelerimizin başına…
Milliyet arşivi hizmete verilir verilmez üye oldum ve artık tozlu olmayan 50 yıllık gazete sayfaları arasında gezmeye başladım. Siyasetten kültüre sanattan reklam dünyasına kadar dönemlerinin özelliklerini yansıtan pek çok konu gözümün önünden akmaya başladı.
O yıl bu yıl bir amaç olmaksızın tanıma maksatlı bir tur atarken birden kendimi 28 Mayıs 1960 tarihli Milliyet Gazetesinin içerisinde buluverdim. Künyesine göre o tarihte Milliyet Gazetesinin sahibi “Ercüment Karacan”, genel yayın yönetmeni ise (O tarihli ifadesiyle “Yazı İşlerini Fiilen İdare Eden Mesul Müdür”) Abdi İpekçi…
Tarih 28 Mayıs 1960… Bir gün önce ordu yönetime el koymuş, meclis feshedilmiş, iki gün önce Türkiye’yi yöneten meşru liderler adi birer suçlu gibi tutuklanmaya başlamış… Türk Demokrasi tarihinin kara günleri…
Demokrasinin askıya alındığı bu utanç günlerinde Milliyet Gazetesi o gün konuya nasıl yaklaşmış doğrusu merak ettim. Aşağıda gördüğünüz ilk sayfada dikkatimi çeken en önemli şey Turhan Selçuk’un karikatürü oldu. Burada Atatürk Türkiye haritasının üzerine uzanmış yatıyor.(Kurtuluş savaşı sırasında verdiği meşhur pozuyla) takvim “27 Mayıs 1960” ı gösteriyor. Karikatürü “ATATÜRK-ARTIK RAHATÇA UYUYABİLİRİM!....” cümlesi tamamlıyor.
28 Mayıs 1960 tarihli Milliyet Gazetesi
Birinci sayfada gözüme çarpan bu darbe yanlısı tutum merakımı daha da artıyor ve gazetenin iç saylarına doğru yol alıyorum. 3. Sayfada karşıma Çetin Altan’ın köşesi çıkıyor. O dönemde Çetin Altan “TAŞ” adını verdiği köşesinde (Henüz Şeytanın Gör Dediğini görmüyor!...) Milliyet’in en önemli yazarı. “Bugün Canım Yazı Yazmak İstiyor” başlıklı yazısını doğrusu umutla okuyorum. Açıkça değilse de dolaylı bir darbe karşıtlığı göreceğimden hiç şüphe duymuyorum. Ama yazıyı okudukça hayal kırıklığım arıyor. Çetin Altan değil karşı çıkmak darbeyi hararetle destekleyen bir karakter olarak karşımda duruyor. Şaşkın şaşkın okuyorum…
“Silahlı Kuvvetlerimizin Büyük Ata’nın yıllar arkasından akseden manevi direktifi ile yaptığı bu hareket, demokrasimizin en sağlam teminatı olarak tarihimize geçecek ve hürriyetlerden kendi sefil benlikleri için faydalanmak isteyen gafillere her zaman için unutulmaz bir ders olacaktır.”
“Bu hareketin meşruluğu ve büyüklüğü, yıkılanların gayrimeşruluğu ve küçüklüğüyle makûsen mütenasip olarak bir abide gibi ortaya çıkmaktadır”
“Bize bu günleri taddıran ve bir milletin haysiyetine konmıya çalışan tozları bir üfleyişle temizleyiveren Türk Silahlı Kuvvetleri sağolsunlar. “
Merak bu ya herhalde en azından Abdi İpekçi darbeyi alkışlamamıştır diye bir ümit onun yazısını arıyorum. Yine hayal kırıklığı….
Abdi İpekçi 30 Mayıs 1960 tarihli “Milliyetten Mektup” imzalı yazısında darbenin öğrenildiği sırada Milliyet Gazetesinde yaşanan sevinci anlatmaktadır:
“Bu sırada Babıalide bir fevkaladelik sezmeye başladık. Tanklar, motorize birlikler birbiri ardından geçiyordu. Vilayet muhasara edilmişti. Bu yeni bir tedbir miydi? Neydi? Çok geçmeden sağdan soldan haberler, telefonlar gelmeye başladı.
“Radyoevi tanklarla çevrildi”
“Emniyet Müdürlüğü de öyle…”
“Köprüyü askeri birlikler tuttu… “
Heyecandan titriyor, parlayan gözlerimiz birbirimize aynı “acaba” ile bakıyordu…Acaba beklediğimiz gün gelmişmiydi.
Matbaada herkez kucaklaşmaya başladı.”
Aslında Fazla söze de hacet yok. Bu hayal kırıklığı ile böyle bir yazıyı kaleme almaya niyetlendiğimde eşim özellikle Çetin Altan’ı kasdederek “belki de yazdıklarından sonradan pişman olmuştur” dedi. İçimde bir soru işareti oluştu. Konuyu birkaç gün tehir ettim bu sırada karşıma Oray Eğin’in Akşam Gazetesinde “Bu Darbe Günlükleri Hangi Gazeteciye Ait?” diye sorduğu yazısı çıkıverdi.
Yazının neredeyse tamamında 12 Mart 1971 darbesinin arkasından o dönemde Akşam gazetesinde yazmakta olan Çetin Altan’a ait yazılardan alıntılar yer alıyordu. İlgilenenler yazıyı okuyabilirler. Özetin özeti Altan yine darbe destekçisi olarak karşımıza çıkıyordu. İşte o yazıdan küçük bir alıntı:
“Gayet açık söylüyoruz, biz bizim inandığımız programın daha ilk harfini görünce delilik krizleri geçiren feodal gölgeli parlamentoyu değil, Orgeneral Batur’un imzasını taşıyan muhtırayı ve onu destekleyip benimseyen güçleri tutuyoruz.”
Pek çok yazımda da ifade ettiğim gibi yine sözün bittiği bir yerdeyiz. Darbe yapanları yargılamadıkça, alkışlayanları da ayıplamadıkça Demokrasimizi güvenli bir sahile çıkaramayacağız.
unalsade@mynet.com