Pakistan'da asker kışladan çıkıyor, tanklar sokağa iniyor! Yani darbenin eli kulağında.. Siyasi tarihi darbeler tarihinden oluşan ülkede, Başbakan Yusuf Rıza Giylani'nin Savunma Bakanı'nı görevde alması orduyu harekete geçirdi.
Genelkurmay Başkanı Aşfak Kayani, bunun "çok ciddi sonuçları olacağı" tehdidinde bulunurken, kuvvet komutanlarını Revalpindi'deki karargahta toplantıya çağırdı. Başbakan ise, halka seslenme kararı aldı.
Yani saflar ayrıldı, derinden devam eden güçler çatışması alenileşti. İç savaş yaşayan Pakistan krizden çıkamadı. Uzunca bir süredir söylenen "darbe olacak" endişesi ilk kez bu kadar ciddileşti. Son derece zayıf siyasi liderlik askeri yeniden sahaya inmeye teşvik etti.
Ama durum sadece sivil-asker geriliminden ibaret değil. Pakistan oldukça karmaşık, içinden çıkılması son derece zor olan bir kriz içinde. Kendisi de darbeyle gelen Perviz Müşerref'in görevden ayrılmasından sonra, suikastle hayatını kaybeden Benazir Butto'nun kocası Asıf Ali Zerdari Cumhurbaşkanı seçildi. Ama Zerdari, ülkeyi toparlayacak bir isim değildi, güven vermiyordu. Son krizde de Zerdari'nin ABD Genelkurmay Başkanı'na mektup yazarak askeri şikayet etmesiyle patladı zaten. Biraz geriye gitmekte fayda var. Ancak o zaman bu karmaşık krizin ana hatlarını çizebiliriz.
Son aylarda ABD ile Pakistan arasında, ipleri kopartacak ölçüde kriz yaşanıyordu. ABD-NATO birliklerinin bir Pakistan karakolunu bombalaması ve yirmi beş askeri öldürmesi bardağı taşıran son damla oldu. Ardından İslamabad, ülke içindeki ABD üslerinden bazılarının boşaltılmasını istedi ve ABD askerlerini bu üslerden çıkardı.
Ancak krizin sebebi bu da değildi. Afganistan'ın ABD tarafından işgalinden bu yana devam eden bir sorun vardı: ABD, Afgan savaşını Pakistan'a doğru genişletiyordu. Bunu yaptı ve ülkeyi iç savaşa sürükledi. Ortalama günde yüz kişinin hayatını kaybettiği bir savaştı bu. Pakistan'daki üslerden kalkan insansız hava araçları yine Pakistan topraklarını bombalıyor adeta katliam yapıyordu. Bu hali Pakistan halkına hiçbir sivil iktidar anlatamazdı. Bunlar olurken de, Karaçi'den Afganistan'a uzanan ABD-NATO lojistik hattı ağır saldırılara uğruyor, Afganistan operasyonu başarısızlığı sürükleniyordu.
ABD'nin örtülü operasyon merkezi olan ülke, neredeyse egemenliğini kaybetti. Dünyada böyle bir ülke yoktu. Kendi topraklarında üslenen bir yabancı gücün kendi insanlarını öldürmesine seyirci kalan bir ülke zaten olamazdı. İşte bu gelişmeye, buna seyirci kalanlara ve o yabancı güçlere karşı alttan alta şiddetli bir direnç güç kazanıyordu.
Son dönemlerde ABD misyonlarına saldırılar arttı. Afganistan'da NATO ve ABD temsilciliklerine ağır saldırılar başladı. ABD, bu saldırıları yapanlarla Pakistan istihbaratı arasında irtibat olduğunu iddia etti. İşte o zaman ipler koptu. Bu ve benzeri krizler sonrasında Pakistan ile ABD arasında derin bir kriz oluştu.
Biraz daha geriye gidelim: ABD'nin Pakistan planının ana hatları 2007'de belirginleşmişti. Kasım ayında The Washinton Post gazetesi ilginç bir haber yayınladı. "ABD'nin Pakistan için gizli bir planı var" başlıklı haberde, Pakistan'ın nükleer silahları sorgulanıyor, "bu silahların güvende olmadığı, ABD'nin bunları güven altına almayı planladığı" belirtiliyordu. Onlara göre Müşerref kontrolü kaybedecek ve nükleer silahlar ABD/İsrail karşıtı güçlerin eline geçecekti. Ya da ABD karşıtı generaller darbe yapacak, Pakistan büyük bir tehdit haline gelecekti. Çok geçmeden iki ülke arasında özel birliklerin Pakistan'da konuşlandırılmasına ilişkin anlaşmalar imzalandı. Hedef terörle savaştı. Oysa gerçek nükleer silahlardı.
İşte bu plan üzerine özel birlikler, insansız hava araçları, operasyon birimleri Pakistan'daki askeri üslere yerleşti. Her şey ondan sonra başladı. Saldırılar, suikastler, sabotajlar, etnik ve mezhep eksenli çatışmaların tırmanması, kısaca iç savaş böyle başlatıldı.
İslamabad'a gidenler görecektir. Neredeyse işgal altındaki Bağdat'ı andıran görüntüler dikkat çekecektir. Asker her yerde, polis her yerde, tam bir olağanüstü hal varken, ülke fiili iç savaşın içindeyken bu ülke hakkında ne düşünülebilir?
Pakistan'ı izleyenler birkaç yıldır askeri darbe bekliyordu. Bugüne kadar olmadı, keşke yine olmasa ve Pakistan yönetimi bu krizi de atlatabilse. Ancak krizi atlatmanın tek yolu, ülkede istikrarı sağlamaktır. İstikrar ise ABD'nin projelendirdiği iç savaşı sona erdirmek, "terörle mücadele" adı altında yürütülen operasyonları durdurmak, ABD ile bu anlaşmayı sona erdirmekle sağlanır. Bu da Zerdari ile olabilecek bir şey değil.
Perviz Müşerref'in darbe yaptığı günü bugün gibi hatırlıyorum. Sri Lanka'dan dönerken uçağına yerden ateş açıldığını iddia etmiş, iner inmez komutanları toplamış ve yönetime el koymuştu. Onun yönetiminde Pakistan çok acı yaşadı. Butto öldürüldü. ABD ile bu anlaşmalar yapıldı, ülke kaosa sürüklendi. O şimdi Pakistan'a dönmeye, siyasete girmeye hazırlanıyor.
Bugün yarın Pakistan ordusu ne yapacak dikkatle izleyeceğiz... Darbeye hayır ama bu ülke krizden nasıl çıkacak, kimse bilmiyor!