Öncelikle ve özellikle "Dandirik" kelimesini "Dandik" kelimesi ile karıştırılmamasını isterim ki ikisi tamamen farklı manalar içermektedir. Dandirik hepimizce malum çocuk oyuncağı topacın bizim köy dilindeki karşılığıdır. Dandirik çocukluğumuzda tamamen kendimizin imal edip oynadığı bir oyuncaktır ve kesinlikle dandik bir şey değildir.
Bu vesileyle bizim çocukluğumuzda kendimizin yapıp oynadığımız oyuncaklardan bahsetmek istiyorum. Dandirikle başlayalım. On santim uzunluğunda bilek kalınlığında düzgün bir ağaç dalı işe başlamak için yeterlidir. Bu malzeme kaliteli bir çakı ile yontulur. Bu yontma işinde tercih edilen çakı markası "Süleyman Bursa"dır. Bazen Denizli malı çakılar gelse de bizim köyde "Süleyman Bursa" rakipsizdi. Büyüklerin belirttiği gibi yontma işinde model "turp" idi. Elimizdeki malzemeyi düzgün bir turp şekli alana kadar güzelce yontardık. Yontma işinden sonra küçük kiremit parçası gibi malzemelerle zımparalama yapardık. İyi dönmesi için alt ucuna küçük bir çivi çakardık. Yarım metre bir sopa ucuna bağlı yine bir yarım metre bir paçavra ile takım tamamlanmış olur. Yaptığımız topacın düz bir zeminde 24 saat dönme garantisi vardır.
Bizim bölgenin (Trakya) en önemli ürünlerinden biri de ayçiçeğidir. Bizim tabirle "gündöndü"dür. Gündöndü önemli bir oyuncak malzemesidir aynı zamanda. Gündöndünün ana malzemesi olduğu oyuncaklarımızın önemlileri şunlardır.
Tıkırdak : Gündöndü bitkisi 2 metreye uzayan bir gövde ile ayçiçeklerinin bulunduğu yuvarlak şekilli bir kafadan oluşur. Gövdeyi oluşturan sopa kısmının kalınlığı çeşitli ebatta olabilir ve bu sopanın içinde pamuksu bir malzeme bulunduğundan işlemesi kolaydır. Tıkırdak dediğimiz oyuncak bir çeşit model arabadır. Tekerlekleri yaklaşık 10 cm. uzunluğunda biri daha kalın iki parçadan oluşur. Kalın olan parçanın ortası delinerek daha ince olan parça bunun içinden geçirilerek "+" şeklinde tekerlek yapılır. Bunlar en az 2 adet olur. Ancak nihai sayısı tamamen sizin hayal ve isteğinize bağlıdır. Genelde sekizli veya onikili tercih sebebimizdi. Dingil vazifesi gören düzgün ağaç çubuklarına bu tekerlekleri monte ederiz. Ortaya da direksiyon vazifesi görecek olan yaklaşık 1 metre uzunluğunda bir gündöndü sopası takılır. Bu düzeneği yürüttüğümüzde tekerleklerin yerde çıkardığı sesten dolayı "tıkırdak" denilmiştir. Düzeneğin önüne bir de rüzgar gülü koydun mu keyfine diyecek yoktur.
Kayık : Kalın bir gündöndü gövdesi köküyle birlikte alınır. Ortasında bir delik açılır. Daha ince bir gövde daha alınır ve kök kısmı klarnet düdüğü şeklinde kesilerek yerde düz gidecek kalın sopada açılan deliğe yerleştirilir. Böylece şeklinde bir oyuncağımız olur.
Kafa arabacığı : Gündöndünün tekerlek gibi olan kafalarından aynı boyutta olan 10 kadar kafa seçilir. Bunların ortalarında bir delik açılıp bir sopaya dizilir ve ortalarına da uzunca bir gündöndü sopası geçirilir ve oyuncağımız hazır olur.
Bu oyuncağın kabaktan yapılanı da vardır ki ona "kabak arabacığı" denir. Bildiğimiz bal kabağı cinsinden orta büyüklükte olan birisi seçilir. Sap ve alt kısmından delik açılıp bir ağaç çubuk geçirilir. Bu ağaç çubuğun iki yanına yaklaşık bir metre uzunluğunda iki adet gündöndü sopası konur.
Kabak arabacığı deyince sevgili amcaoğlum ile yaşadığım bir hatıra gelir aklıma. Amcaoğlum dedim ancak aynı hanede büyüdüğümüz için öz kardeşten farkımız yoktur. Bizimki benden 1 yaş büyüktür ve tescilli Trakyalıdır. Doğduğunda adının "Bilgehan" olmasını isterler. İyi güzel de "h"nın telaffuzunda problem olduğu için isim ancak "Bilgean" olarak söylenir. Nüfusa kayıt yapılırken memur da bunu "Bilgân" olarak yazar. Memur da kendine göre haklıdır çünkü telaffuz edilen kelimenin doğru yazılışı budur. Neyse bizimki kendine has bir isim sahibi olur. İkinci bir örneğinin olduğunu zannetmiyorum. Bilgân ile 6-7 yaşlarında iken bir öğlen vakti bostanlıktan geçerken büyükçe bir kabak gözümüze çarptı. Bu kabaktan "kabak arabacığı" yapmaya karar verdik. Ancak o gün yanımızda çakılarımız yoktu. Keskin uçlu taşlarla kabağın iki yanını delmeye çalıştık ancak uzun uğraşa rağmen bir türlü beceremedik. Bunun üzerine bizim Bilgân sinirlenip kabağı yere çaldı. Yere çalınınca kabak ikiye bölündü. Bölündü bölünmesine ama bölününce gördük ki bu kabak değil de farklı cinsten bir kavun imiş. Biz bunun kavun olduğunu anlayınca tabii ki afiyetle yedik. O kavunun tadını hala unutmuş değilimdir.
Meşhur çocuk oyuncaklarından olan halkayı da eskimiş olan inek arabalarının tekerleklerindeki metal kasnakları sökerek elde ederdik.
Yaş söğüt dallarından ve kabuklarından sipsi denilen düdükleri yapardık. Aynı tip sipsileri buğday saplarından yapmak ta mümkündür. Ancak düdük cinsi oyuncağın en güzeli kurumuş kamışlardan yapılırdı. Bu düdüğe "nunu" diyoruz. Yaş kamıştandan da olur ancak kuru kamış daha iyi ses verir. Kamış dalları boğumludur bildiğiniz gibi. İki boğum arası yaklaşık 15-20 santimdir. Bu kısım alınır ve boğum kısımları kesilerek düzgün bir kamış boru elde edilir. (Burada çakımızın "Süleyman bursa" olması önemlidir) bu kamışın üzerindeki kabuk özenle kesilir ve kabuk altındaki zarın zarar görmemesine dikkat edilir. Açılan zar kısmı ağıza yerleştirilerek istediğiniz melodiyi çalabilirsiniz.
Kamıştan bahsedince belirtmekte fayda var, kamış dallarından müthiş uçurtma çıtası olur. Kamış dalının içi boş olduğu için ağırlığı pek yoktur. İnce naylona geçirilmiş bir kamış iskeletli uçurtma ile yarışacak olan yine aynı şekilde yapılmış bir uçurtmadır.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ancak maksadı ifade etmek açısından yeterli olduğunu düşünüyorum. Bugünün bilgisayar oyunlarını oynayan çocuklara da meydan okuyarak oynadığınız oyunlardan en az birinin yazılımını yaparsanız bizimle boy ölçüşebilirsiniz.
Bildiğiniz gibi psikiyatrda problemin kaynağını tespit etmek için çocukluğa inilir. Çocukluğumuza indik ancak bir problem kaynağı göremedik. Demek ki bizim problemlerin kaynağı bugünlerdeymiş vesselam.