D İ Ş

A.Kerim KARAAĞAÇ

Bir sürü lüzûmsuz yazılar için( başkalarının hayatlarını anlatan Romanlar, Hikâyeler, maceralar vs.) saatler, günler gözden çıkarılır. Öyle değil mi? Bir mail gelir, yazının uzunluğuna hiç bakmayız, yeter ki bizi biraz neşelendirsin, merakımızdan bir solukta okuruz. Fakât, kendi sağlık ve sıhhatimiz için yazılmış yazıları ekseriya es geçeriz. İnşaallah sizlere faydalı olacağına inandığım bu yazımı es geçmezsiniz. 

                                         D   İ   Ş

Bu üç harf sizlere neleri hatırlatıyor hiç düşündünüz mü? Biliyorum bazılarına geceleri ve sabahların bir türlü olmayışını, bazılarına mosmor oluncaya kadar şişmiş suratları, bazılarına fırçayı ve macunu, bazılarına da henüz hiçbir şeyi hatırlatmaz, çünkü sahibine, kendisini hatırlatacak kadar ağrı ve sızı sinyalleri vermemiştir.

Bir tanesini bile dünyanın içindeki bütün varlıklardan hiç biri ile değişmeyeceğimiz güzelim dişlerimizi hatırlatmak istedik. Gelin birlikte el ele vererek hiç mi? hiç “diş ağrısı çekmeden yaşayanlar kervanı”na bizler de katılalım. Bu bir ürün satışı reklamı falan değildir. Gelir geçer bir moda hiç değildir. İlgi duyanların, işi ciddiye alırlarsa gene kendi gayretleriyle, “ağız kokulu hayatlarına”, “pırıl pırıl ağızlı bir hayat” kazandırmaları kendi ellerinde olacak. Böyle bir güzellik için, sizlere ne bir ürün ne de bir firma ismi de vermeyeceğim. Buradan benim sunacağım ancak bilgidir, uygulaması sizlere kalıyor.

                            ÖNCE BİLGİ

Önce bilgi dedik. Bilgilenme ne demektir? Bilgilenmeye ihtiyaç nedendir? Bilgilenmenin yolları nelerdir. Değişik sorularla meseleyi açmaya çalışalım. Diş nedir? Isıran, koparan, parçalayan, öğüten bir organsa, onun bu vazifesini bir ömür sağlıklı yapabilmesi için, bizim ona karşı vazifemiz hiç olmayacak mı? Olacaksa bunlar nelerdir? Usulü nasıldır? Bunun gibi soruları artırmak mümkün. Bu türden sorular acaba bizde cevaplarını buluyor mu? Yani bunları enine, boyuna ciddi olarak hiç düşündük mü? Hayatı hep böyle güllük, gülistanlık devam edecek mi sanıyoruz?

Bilginin yaşı ve zamanı olmaz. Yeter ki yaşa göre bilgi verilebilsin. Biz buradan genel bilgiler vermeye gayret edeceğiz. Çünkü bu yazımızı her yaştan insan okuyacaktır. İnsanların bilgi kaynağı ailedir, okuldur ya da çevredir. Bunlardan biri veya ikisi eksik olursa tam Türkiye’nin fotoğrafı olur. Sağlıkta Koruyucu Hekimlik işin başıdır. Maalesef benim güzel memleketim bundan mahrum. Öğretilen bilgi gereği insanların işleri, her şeyin, sağlığının da önünde geliyor. Dolayısıyla insanımız da evini otel gibi kullanmaktadır. Sabah henüz çocuklar ve hanım yatmaktayken işine gider, akşam da onlar yattıktan sonra evlerine dönerler. Aile reisinin evdeki fonksiyonu bu mu? Ben bu hali kınamıyorum çünkü, resmi öğreti bu, buna mahkum edilmiş insanlar. Baba ve annede bilgi yok ki çocuklarına öğretsin. Bu bir Devlet politikasıdır sanki. Toplu bilgilendirme devletin vazifesidir. Öyle anlaşılıyor ki öncelikle idarecilerin bilgilendirilmesi lazım. Şu an idarecilerimizin buna acilen ihtiyacı var. O zaman iş hekimlerimize düşüyor. Her Dişhekimi gelen hastalarıyla bire bir ilgilenerek bilgileri sır gibi saklamadan aktarabilse gene büyük bir başarı olur ama, nafile. Para, para, para. Bedenler de, ruhlar da paraya teslim edilmiş. Kapitalizmin kucağında, onun acı faturaları mazlum insanlara ödetiliyor. İşte bu arada, zaman ayırıp hastasıyla ilgilenen, bilgilendiren hekimlerimizin sayısı mutlaka çoktur, onlara teşekkür ediyorum, onlar müstesna.

Bizim evimizde aile fertleri dişlerini fırçalamadan kesinlikle yatmazlar hatta, dalgınlıkla yatmışlarsa bile hatırlayınca mutlaka kalkar fırçayı ağızlarıyla buluştururlar. Bu kaide baskı ve şiddetle değil, bilgilendirme ve eğitimle kazandırılmış bir kültürdür.  Bir ilköğretim dördüncü sınıf öğretmenine dedim ki; -“Müsaadeniz olursa bir ders geleyim şu güzel yavrulara hem diş hakkında, hem de ilk yardım hakkında bilgiler vereyim”. Öğretmen-“Ama sizin sakalınız var, ben töhmet altında kalırım müsaade edemem” dedi. Ben de ne diyeyim “Allah hayırlar versin, biz bu bilgileri ihtiyaç hissedenlere vermek isteriz, sizlerin bu tür şeylere ihtiyacınız yok anlaşılan” deyip ayrıldım. Sanki bu işi para karşılığı yapacağım ve parası da öğretmenden çıkacakmış gibi bir tavır sergiledi. Maalesef üzücü, benim ülkem adına ayıp ve yüz karası bir tablo. Ne öğretiyorlar, ne de öğrenmek istiyorlar. Bu tür saçma kurallarla nereye gidebilirsiniz Allah aşkına. Nasrettin hoca göle yoğurt çalıyordu, bunlar çamura çalıyorlar. Ne denir böyle bağnazlığa bilmem.

Baba ve annenin çocukları ile iletişimi çok önemli. Yıllardır diş hekimiyim, muayenehaneme “Doktor bey ağzımı ve dişlerimi muayene eder misiniz? Sizin veya benim yapmamız gereken bir şey var mı? bana bu hususta neleri tavsiye edesiniz?” diye bilgi almaya gelen bir Allah’ın kulu olmadı. Gelen mutlaka şikâyetiyle beraber geliyor. Şikâyetle de gelinse, yakalamışken ben açıyorum konuyu, bazı acil bilgiler aktarmak istiyorum, buna rağmen bazıları vakitlerini aldığım için olsa gerek, “işimiz bittiyse neden bizi hala oyalıyorsunuz” der gibi bir hava sergiliyorlar. Çokları ise memnuniyetlerini ifade edip teşekkür ediyorlar. Memnun olanların çoğunlukta oluşu, bizi de memnun ediyor ve bu türlü çalışmalara sevk ediyor. Bilgilenme ve eğitim diyoruz madem, geliniz şu ana kadar olmamışsa da şimdiden tezi yok, hem kendimiz, hem de varsa çocuklarımız üzerinde ciddi bir hesabımız olsun. “Ne diyorsunuz doktor bey, hesaptan kastınız ne? Siz de mi neticeyi bir sigorta şirketinde bitireceksiniz yoksa” diye aklınızdan geçiyor olabilir. Evet, ben de sizlerin sigortalanmanızı istiyorum ama, bu sigorta öyle kaza-maza sigortalarına benzemez. Sigorta şirketi de sizsiniz, sigortalanan da sizsiniz, tabii ki prim yatırmaya devam ettiğiniz sürece. Primi keserseniz kendi ipinizi kendiniz çekmiş olursunuz. Yavaş, yavaş meselenin esasına doğru geliyoruz.

Muayenehanemize baba ve anneleriyle birlikte çocuk hastalarda çok geliyor. Gördüğümüz şu ki, genellikle aileler çocuklarını hiç hazırlamadan geliyorlar. Hatta daha beteri, geçmişte aile ne zaman sıkışsa, çocuk iğne ile korkutulmuş. “Doktora götürür şu kadar büyük iğne yaptırırım ha, ve ya bu kadar uzun iğne batırırlar karışmam” gibi yanlış sözlerle çocuk iğneye karşı psikolojik olarak o kadar tepkili ki, o çocuk üzerinde diş tedavisi yapmanız neredeyse imkansız hale gelmiştir. Onun için baba ve anne, neyi ne zaman yapacağını bilecek, bilgilenecek ki, göz bebeğimiz çocuklarımız da kendi sıhhatleri hususunda bir doktora götürüldüğüne sevinebilsin. Aile de, çocuğun sağlığı ile ilgili bir mesele olduğunda, çekinme ve korku hususunda çocuğundan emin olabilsin. Diş ağrısı ile getirilen çocukların yüzde altmışı korku yüzünden tedavilerini yaptıramadan geri dönerler. Tedavisi yapılan yüzde kırkının neredeyse yarısı, hekimin uzun bir süre ikna çabaları sonunda razı olurlar.    

Bir dişin bile kökünde bu temel bilgiler, hassas kaygılar ve disiplinli, planlı çalışmalar yatmaktadır. Sizler zannediyor musunuz ki, yalancı, sahtekâr, çocukların itimat etmedikleri, güvenmedikleri bir baba ve annenin evlerinde, kendine ve insanlığa faydalı bir genç insan yetişsin? Ancak, o baba ve anne gibi hatta, daha da beter garip varlıklar türeyecektir. Her zaman olduğu gibi, yavrularımızın yanında katiyetle dürüst olalım. Çocuğumuzu bir diş hekimine götürüyorsak, onu hazırlayalım, ön bilgiler verelim. Hiç olmazsa “Bak yavrum şimdi seni dişin için doktora götüreceğim. Göreceksin doktor amcayı da beni sevdiğin gibi seveceksin. O da seni seveceği için ağrı, acı vermeyecektir. Hem ben, sana zarar gelecek, sana kötü muamele yapacak bir doktora götürür müyüm canım” gibi cümlelerle gönlünü almak ve de bir hazırlık içinde olmak lazım. Şunu da bir öz eleştiri olarak söyleyeyim, hekimlerimizin de çok dikkatli olması gerekiyor. Çocuklarımızı dikkate alıp, aradan resmiyeti kaldırarak onlarla candan ilgilenmek önemli vazifelerimizdendir. Çocuğun ufacık bir tepkisinde seslerinin tonunu yükseltmemeleri, onlara karşı olabildiğince toleranslı ve şefkatli davranmaları hekimliğin şanındandır. Hekimlik aynı zamanda sabır demektir. Korkan, korkutulmuş olan bir çocuğun diş tedavisini neticede gene bir diş hekimi yapacak. Öyle bir çocuğu biz kovarsak, öbürü kovarsa kim uğraşacak. Onu kendi ağrılarına terk mi edelim, o da bir can taşımakta ve o da bizim çocuklarımız gibi bir annenin ciğerparesidir. Sabır gösterip, ona bu hususta yardımcı olmamız hem insanlık görevimiz, hem de ağrılarından onu kurtarmakla güzel bir dost kazanmış oluruz.  

Devam edecek

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.