Görünüşe göre bu yılın Cumhuriyet Bayramı geçmiş yıllardan sönük geçecek... Terör fena çarptı, ardından da deprem... Köşk daveti iptal edildi; Ankara’daki resm-i geçit de yapılmayacak...
Cumhuriyet’in bayram olarak kutlanmaya başlanmasından beri bu bir ilk galiba...
Üzülebiliriz de; ancak benim farklı bir teklifim var; törenleri izleyerek geçireceğimiz vakti Cumhuriyet kavramı üzerinde düşünmeye ayırabiliriz: Üzerinden 88 koca yıl geçmiş olan Cumhuriyet şimdi ne durumda? Hedeflerine ulaştı mı? Eksiklerimiz neler?
Bugün bir çok bakımdan geçmişten hayli ileri durumdayız, buna hiç kuşku yok. Etrafımızdaki devletlere baktığımızda onlarda gördüğümüz siyasal, ekonomik, sosyal sıkıntıların pek çoğundan âzâdeyiz. Ekonomimiz güçleniyor, siyasal sistemimiz sağlam, geleceğe daha güvenle bakıyoruz. Bu durumumuzu büyük çapta yönetim tarzımıza borçluyuz.
Dünya artık eskisi gibi ‘mavi kan’ taşıyan ailelerin ülkelerin başında bulunduğu bir dünya değil; halklar kendi kaderlerini kendileri tayin ediyor ve içlerinden çıkardıkları iktidarlar tarafından yönetiliyorlar. Kimseye kutsallık atfedilmiyor; soy-sop üstünlüğü de yok, paralının parasıza hakimiyeti de...
Yine de kendisini daha az eşit hissedenlerimiz var aramızda. Ulusal gelirden yeterince pay alamayan, siyasal yapının kendisini dışladığına inanan, etnik veya dini kimliği yüzünden mağduriyet yaşadığı kanaatinde kitleler bunlar; bazı şikâyetleri yerinde değilse bile, bazıları sistemin ayıbı...
İnsanlarımızın kendilerini nasıl hissediyor, tanımlıyor ve nasıl yaşamak istiyorsa öyle olmalarını hâlâ sağlayamıyoruz.
Oysa Cumhuriyet tam da bunu sağlamaya muktedir sistemin adıdır. Tabuları olmaz Cumhuriyet’in, kutsal ineği, dokunulmazı, dışlanmışı, sistem-dışı bırakılmışı da... ‘Vesayet’, yani gücünü halktan almayan bir erkin tahakkümü altına girmek, Cumhuriyet kavramına taban tabana terstir.
100. yıldönümüne yaklaşırken bunu da öğrendik ve düzeltmenin çarelerini elbirliğiyle arıyoruz.
En büyük kazanımlarımızdan Cumhuriyet’i bu yıl bayram olarak kutlamamızı engelleyen iki olay, tırmanan terör ve 500’den fazla can alan deprem, bir çok bakımdan Cumhuriyet’in değerini anlamamıza yarıyor. Terörist, cana kıyan eylemleriyle, ülkemizdeki etnik kimlik farklılığının birarada yaşamayı imkânsız kıldığını göstermeye çalışıyor; oysa hemen üstüne gelen depreme verdiği tepkiyle, insanlarımız, etnik kimlik farklılığının keder ve sevinci, tasa ve kıvancı ortak hissetmeye engel olmadığını ilân etti.
Henüz hepimiz bunu anlayamamış olabiliriz, ama o günler de pek uzağımızda değil...
Marmara bölgesini vurmuştu on yıl kadar önce deprem; o âfetin başa açtığı gâilelerle nasıl ve hangi yoğunlukta ilgilenildiyse, Van/Erciş depremine gösterilen ilgi onun bir milim bile gerisinde kalmadı. Van’ın çevre illerden gördüğü ilgi daha uzak bölgelerin ilgisinden ne daha az ne daha fazla; felâketin en ucuz atlatılması için ülkenin bütünü seferber oldu.
Resmi kişiler ve devlet temsilcileri kadar sivil toplum örgütleri de göreve koştular. Açılan kampanyalara herkes katıldı.
Bu yıl bayram olarak kutlayamadık Cumhuriyet’i, oysa esas bu yıl Cumhuriyet bayramı coşkuyla kutlanmaya değiyor...