Başörtüsü konusunu giderek bazı çevreler rejim meselesi haline getirmenin gayreti içindeler. Toplumu gererek sorunu çözümsüz kılmak için sanki özel bir uğraş veriyorlar. Bu arada siyasetçilerin duruma göre aynı konuda farklı tutumlar sergiliyor olmaları da acil çözüm bekleyen konuların çözümsüz kalmasına yol açıyor..
Ülkemizde yüksek yargı mensuplarının zaman zaman açıklamalar yaptıkları, hatta siyasileri eleştirdikleri bilinen bir husus. Bu sebeple de yıllardan beri ülkemizde yargının siyasallaştığı iddiaları ve tartışmaları gündeme gelir. Hatta alınan bazı kararlar sebebiyle yargının yürütmeye müdahale ettiği, yasamanın aldığı kararları iptal ettiği yönündeki tartışmalar günlerce gündemi meşgul eder. İşte bu tartışmalar anayasa değişikliğini gündeme getirmiştir. Belki yargı, yasama ve yürütmeye müdahale etmek anlamına gelen bir takım kararlar almamış olsaydı anayasa değişikliği de gündeme gelmezdi. Her ne ise bugün gelinen noktada görünen o ki anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yeniden yapılandırılmasının gündeme gelmesi de yargı ile yürütme ve yasama arasındaki karşılıklı atışmaya son verememiş görünüyor. Bu arada dün olduğu gibi bugün de siyasi partilerin olaylar karşısındaki farklı tavırları sürüyor. Siyasette görüş birliğinin oluşturulamaması da yargının siyasete müdahale isteklerini canlandırmakta... En azından bana öyle geliyor.
Bilindiği gibi yüksek yargı ile CHP genelde ortak noktada buluşmuşlardır. Millet Meclisi'nde kabul edilmiş bir takım kanunlar CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne taşınmış burada da CHP'nin isteği doğrultusunda iptal edilmiştir. Böyle olunca da iktidarlar ellerinin bağlandığını, çalışma imkanı bulamadıklarını söylemişlerdir. Hatta yüksek yargı mensuplarından öyle açıklamalar gelmiştir ki iktidar mensupları bu açıklamalara karşılık, "Siyaset yapmayın. Siyaseti bu kadar seviyorsanız görevinizden ayrılın politikaya atılın" demişlerdir. Ne var ki iktidar partisi/partileri böylesine tepki gösterirken CHP kendi fikri çizgisindeki yüksek yargıdan yapılan açıklamaları siyasete müdahale olarak değerlendirmemiş, hiçbir tepki göstermedikleri gibi alınan kararları ve açıklamaları desteklemişlerdir. Ancak görünen o ki, bu defa devir tersine dönüyor. Düne kadar yüksek yargıdan gelen her açıklamaya destek veren CHP bu defa Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'ın açıklamasına, Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin ile "Cübbeni çıkar gel" çağrısında bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç'ın sözleri bazılarınca sert bulunabilir ama bugün "Cübbeni çıkar gel" diye çağrıda bulunanlar eğer dün 367 garabeti karşısında, "Siyasete karışmayın. Eğer siyaset yapacaksınız cübbenizi çıkarın" diyebilselerdi bugünkü sözlerinin bir anlamı olabilirdi. Ancak, dün başka bugün başka bir tavır sergileyen siyaset mensupları halka güven veremezler. Halka güven veremedikleri sürece de halkın desteğini alamazlar. Marjinal bir grup olarak kalırlar. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç'ı cübbesini çıkarmaya davet eden CHP Yargıtay Başsavcısı'nın siyasilere dönük zehir zemberek sözleri karşısında da benzer bir tavır sergileyebilseydi yine de haklı görülebilirlerdi. En azından siyasete siyaset dışı müdahale isteklerine aynı tavrı sergiliyorlar denebilirdi. Ancak görünen bunun tam aksine. Kendileri gibi düşünen, kendi istikametlerinde gelen açıklama ve destekler CHP'yi memnun ediyor ama hoşlarına gitmeyen açıklamalar karşısında adeta paniğe kapılıyorlar.