Çocukluğunu yasa(ya)mayan çocuklar

Pınar KİBAR

Çocukken bir başkaydık. Çocukluk yıllarımız bir başkaydı. Bazen tekrar çocukluğumuza inmek istiyoruz, yaptığımız haylazlıklar gelince aklımıza. Aklımızın bir köşesinde yer ettiğimiz  çocukluk anılarımız. Belki güzel, belki acı, belki komik.

Ama biz çocukluğumuzun hakkını vere vere yaşadık. İçimizden geldiği gibi yaşadık, hem de doya doya. Kimseye hesap vermeden çamurlara battık, elimizi yüzümüzü kumlara daldırdık. Elbisemizin renk uyumsuzluğu kimseyi rahatsız etmedi. Kaşımız gözümüzle kimse dalga geçmedi. Pek dalga geçilmiyordu bizim çocukluğumuzda. Çocukluğumuzu doyasıya yaşadık, tadını çıkarttık.

Peki ya şimdiki çocukların durumu aynı mı?

Şimdiki çocuklar harika! Evet, her şeyi biliyorlar. Özellikle bilgisayar konusunda üstlerine yok. Peki bu ne kadar sağlıklı onlar için? Çocuk olabiliyorlar mı?

Malesef...

Çocuklar artık kıyafetlerindeki renk uyumsuzluğunu bile göze alamıyor. Onlar çok küçük yaşta ergen olmak zorunda kalıyor.  10 yasında makyaja başlıyor, 12 yasında güzellik salonuna gidiliyor, 14'ünde estetik oluyorlar.

Boş zamanlarını arkadaşlarıyla sokakta oyun oynayarak geçiren çocukların dönemi kapandı. Çocuklar artık parkta, kumların tam ortasında, ellerini kirleterek oynamıyor. Onlar bunun yerine bilgisayarı kendilerine yakın arkadaş olarak seçiyor.  Bilgisayarın karşısında geçen nice saatlerin farkına varmadan hemde. Hoyratça.

Giderek daha küçük yaşta 'büyüyen' kız çocuklarının güzel ve seksi olma yarışı çok erken yaşta başlıyor  ve çocuk kavramı çok erken yitiriliyor.

Arkadaşına uyum sağlayamayan çocuksa, kendi dünyasında şiddetli depresyon ve bunalım yaşıyor. Sürekli kıyafeti ve tüyleri ile dalga geçen bir ortamda, kendisini rahat hissetmemeye başlayarak, öteki gibi olmaya çalışıp kendi özünden kopartılıyor. Kendisi gibi olamayan çocuk ise ciddi manada depresyon yaşayabiliyor. Bu hem okulundaki başarısına, hem de sosyal çevresine yansıyor.

Çocukluklarını yaşamalılar

Çocuk çocukluğunu bilmeli ve yaşamalı. Çocuklar, apartman dairesine tıkılı kalmamalı. Televizyon karşısında obeziteye mahkum edilmemeli.

Anne ve babamdan duyduğuma göre, çocukken çocuk olmayı başarmış büyüklerimiz varmış bizim. O zamanlar her şeyden oyun yapabilen büyüklerimiz.  Şimdiki gibi hazır oyunlara konmamışlar.  Onlar gazoz kapaklarını  dahi oyun aleti olarak kullanırlarmış. Uzaktan kumandalı arabaları yokmuş ama tele bağlanan arabaları varmış onların.

Peki değişen ney?

Sürekli tüketen bir toplum olduk. Tüketmeyi seviyoruz ve bunu ne yazıkki çocuklarımıza da yansıtmışız.. Yok nedir bilmez çocuklar yetiştiriyoruz. Yapılan hatalardan birtanesi de, "Ben yokluk yaşadım çocuğumuz yaşamasın" diyen anne babalar, çocuklarının her istediğini yaparak onlara "doyumsuzluğu" istemeden aşılıyorlar.  Yeni alınan oyuncak, daha eskimeden alınan nice yeni oyunlar, çocuklara kıymet bilmemeyi, şükürden yoksun olarak yetişmeyi aşılıyor.

Peki aileler ne yapabilir?

1. Onlara farklı pencereler açmaya çalışın.

2. Onlara pahalı ve çok oyuncak yerine, doğayı kullanmayı deneyin.

3. Çocuğunuz ile çocuk olmayı deneyin.

... ve televizyon çocuğunuzun bakıcısı değil, bunu sakin unutmayın.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.