Başlığı görünce şaşırmayan sevgili okurlar, hepimiz biliriz ki, ilim öğrenmenin zamanı, süresi, yaşı yoktur. Beşikten mezara ilim tahsil edilir bizim inancımıza göre… Bu inancı hayatımın her karesine işlemeye azmetmiş ve halen 50 kusur yaşlarına gelmiş olan bendeniz bu yaşta hala öğrenmeye devam ediyorum, hamdolsun ve rabbime sonsuz şükürler olsun ki bana bu imkanı nasip ediyor.
Bu girişten sonra artık başlığın içeriğini anlatmaya başlayabiliriz. Efendim, eğitim seviyem gayet yüksek olmasına ve bu ilerlemiş yaşımda olmama rağmen ben 9 yaşlarındaki ikiz kızlarımdan hergün yeni yeni şeyler öğreniyorum. Hayret edeceksiniz belki ama, öğrendiklerim de öyle eften püften ya da çoluk-çocukca şeyler değil. Ne mi öğreniyorum dostlar? Dürüstlüğü, insanlığı, edebi, ahlakı, tertipli, düzenli olmayı, zamanın önemini, vaktin değerini… Bizler, sevgili okurlar.. bunlar ve daha bunun gibi pek çok şeyi bildiğini zanneden biz büyükler, gerçekten bunları biliyormuyumuz? Bu ifadelerimi belki doğru ifade edemediğim için, yanlış anlamaya yol açabileceğim için şimdiden bendenizi mazur görmenizi istirham ederim. Belki konuyu bir iki cümle ile açıklamaya çalışırsam, ne demek istediğim konusunda daha anlaşılır olacağım.
Efendim, yıllardır kendimi doğru dürüst bir insan olduğumu düşünür yada olmaya çalışan bir kişi olarak görürdüm. Bir başka ifade ile doğruluk ve dürüstlüğün ne demek olduğunu öğrenmiş sanırdım kendimi, ama maalesef değilmiş, ben yanılmışım… Bunu bana öğreten bizim kızlar oldu çok şükür. Onlara hep doğru ve dürüst olmak gerektiğin anlatır, öğretir hatta bunlarla ilgili masallarda okurum. Geçende yaptığım dürüstlük ve doğruluğa muhalif bir tavır karşısında bizim kızlar bana “baba senin bu yaptığın doğru mu oldu yanlış mı” dediklerinde bir an sarsıldım ve düşündüm gerçekten yapmamam gereken bir iş yapmıştım. Bir başka olayda kızlar beni söz vermek ve verilen sözlere sadakat konusunda “suçüstü” yakalamasınlar mı? Hani onlara her zaman sözünü mutlaka yerine getirin, yapamayacağınız şeyler için söz vermeyin, zira söz namustur, namusunuza hassasiyet gösterin” derdi ya… Ne olmuştu da babalarına, söz veriyor da sözünü yerine getirmiyordu. Artık hepsi için değil ama pek çok için tövbe ettim sevgili dostlar. Çocukların öğretmenliğine karşı iki tavırdan başka yapabilecek bir başka çarem yoktu... Ya onlara bundan sonra öğretilmesi gereken erdemleri, ahlaki değerleri öğretmeyecektim ki, bu durumda da onların beni sorgulamasından kurtulacak, daha doğrusu onların kendime öğretmen tutmaktan vazgeçecektim, ya da hem bu zamana kadar onlara değerler, ahlaki, insani ve islami güzellikler namına anlattıklarıma, okuduklarıma, öğrettiklerime göz atacak, bunları tek tek yeniden düşünmeye, hangisine gerçekten uyuyor ve hangisini uyguluyorum, ne kadar uyguluyorum, sorularını doğru ve dürüstçe cevaplandırıp, onların sınavından kurtulmaya çalışacaktım.
Değerli dostlar iki seçenekten birinci kolay olandı ve yapması, gerçekleştirilmesi en rahatıydı. Ama bu ilerlemiş yaşıma rağmen ben zor olanı seçtim, bakalım öğretmenlerim olan çocukların sınavlarını başarıyla verebilecek, onlara uygun başarılı öğrenci olabilecek miyim? Bu konuda dualarınıza ihtiyacım var sevgili okurlar.
Bizim kızların öğretmenliğine benzer, yaşadığım bir ibretamiz hadiseyi de aktarmanın yeri geldi sanırım. Bunu da aktarıp yazıyı sonlandıralım artık. Efendim ben, öğrenciliğimde beş yıla yakın imam-hatiplik görevi ifa eyledim. Tabi “görev icabı” ve “zorunlu” olarak namazları camide cemaatle kılıyordum. İmamlıktan öğretmenliğe, oradan üniversite görevine geçtikten sonra artık zorunluluk kalmadığı ve görev de olmadığı için namazları camide ve cemaatte kılmak yerine bireysel olarak ve daha acil biçimlerde kılmaya başladım. Yine bir zaman artık ne olduysa camiye giderek cemaatte namaz kılınca, oradaki birinin cemaatle, camide namaz kılmanın önemine ve gereğine işaret eden sohbetine katılınca, kendi kendime bir ah ve binlerce vah ettim ki, onları yazsam, bu yazı sayfalarca olacağından yayınlanamaz. Ben de, imamlık yıllarımda, cemaate defaatle caminin, cemaatle namazın önemini anlatmamış mıydım? Hatta cemaatle namazı terkeden beldeye, islam devlet başkanının ordu gönderip, cemaatle namaz kılmalarını temin etmesi gerektiğini ifade eden mezhep görüşlerinden söz etmemiş miydim? Cemeat ve cami bu denli önemliydi de ben ne yapıyordum. Tabi şu anda namazları mı daima camide kıldığımı ifade edip, kızlarımdan dürüstlük konusunda bir eksi puan da almak istemiyorum. Ama şunu söylüyor ve biliyorum ki artık, ya biz çok şey biliyoruz, yeni bilgilere ihtiyacımız yok. Ya da bildiklerimizi iyi öğrenememişiz, onları doğru bellememişiz ki uygulamıyoruz. Boşuna denmemiş ki “insan bildiğini uygularsa Allah ona bilmediklerini de öğretir”
Bu yazı da sohbet türünde oldu galiba, akademik ve bilimsel bir muhteva yok galiba. Ama söz olmasa da, bir daha ki sefere daha bilimsel akademik içerikli bir yazı kaleme alırım inşallah. Tekrar ifade ediyorum bu sözümü söz verdim diye kabul etmeyin lütfen, zira yalancı çıkmak istemem.