Çocuğun sağlıklı yetişmesi, düzenli bir eğitim alması ve hayatında başarılı olması için, huzurlu bir aile ortamına ihtiyacı vardır. Bunun için de anne babanın ve aile fertlerinin üzerlerine düşen vazifeleri iyi bilmeleri gerekir.
Aileyi bir bütün olarak kabul edersek, aile fertleri de bu bütünün vazgeçilmez parçalarıdır. Parçalarla bütün arasında ahenkli bir ilişki olabilmesi için anne baba ve çocukların karşılıklı olarak sevgi ve saygı ortamı içinde buluşmaları gerekir. Bazen de bu huzurlu birlikteliğe; anneanne, babaanne ve dedeler de iştirak eder.
Anlamlı bir aile bütünlüğünü sağlamak için özellikle anne baba ve çocuklar arasında sevgi duygusu yoğun bir şekilde yaşanmalıdır. Çocuğun en mutlu olduğu yer kendi ailesidir. Annenin şefkati, babanın sevgisi, kardeşlerin desteği çocuğa doyumsuz bir huzur verir. En olumsuz bir aile, ailesizlikten daha iyidir. Çocukların başarısı ve toplumun huzuru için aile desteklenmelidir. Yalnızca anne babanın çocuğunu sevmesi yeterli olmamakta, birbirlerini sevip saymada çocuklarına örnek model oluşturmaları da gerekmektedir.
Anne, baba ve bütün aile fertlerinin tavır ve davranışları çocuk için ideal örneklerdir. Çocuk bu hareketleri benimsemeye çalışır. Bu sebeple anne baba ve aile fertlerinin, çocuğun kişilik ve karakter gelişimine etkileri çok fazladır. Anne baba çocuğun nasıl olmasını istiyorlarsa, önce kendileri öyle olmak zorundadırlar.
Çocukların düzenli eğitim almalarında ve onların istenilen biçimde yetiştirilmelerinde aile fertlerinin ayrı ayrı sorumlulukları vardır. Bu sorumluluğun büyük bir kısmını anne ve baba üstlenir. Babaanne, anneanne ve dedeler ise zaman zaman bu sorumluluğa ortak olurlar. Ailedeki diğer büyük kardeşler de, çocuk eğitiminde bu sorumluluğu paylaşan diğer bireylerdir.
Çocuk eğitiminde ayrı ayrı sorumluluk alan aile fertlerinin ne gibi görevleri vardır? Bunları ana hatlarıyla şöyle ifade etmek mümkündür:
Annenin Görevleri
Çocuğuna, anne rahmindeyken kanını, bedeninin sıcaklığını, doğumdan sonra sütünü veren, temizliğini, bakımını ve beslenmesini üstlenen anne, çocuk eğitiminin en ağır, en yorucu ve en zor bölümünü üstlenir. Allah’ın kendisine verdiği sevgi ve şefkat hissiyle bu inanılmaz fedakârlığı büyük bir hazla yerine getirir.
Bütün bu olağanüstü fedakârlığa rağmen yine de yapması gereken önemli görevleri vardır.
1) Çocuk yetiştirmeyi, bilimsel yollarla yapması için, annenin bu konuda kendini yetiştirmiş olması gerekir.
2) Anne, çocuk gelişimini çok iyi bilmeli, yemek, uyku, temizlik, sağlık kontrollerini iyi takip etmeli ve zamanında yapmalıdır.
3) Anne çalışan bir kadınsa, çocuğunun 0-3 yaşlan olduğu zamanda çalışmamayı tercih etmelidir. Çünkü çocuğuyla bu üç yıl içinde kuracağı fizyolojik temas ve duygusal ilişki, onunla bütünleşmesi ve çocuğun sağlıklı gelişimi yönünden çok önemlidir.
4) Eğer çalışmak zorundaysa, eve geldiğinde onunla yeteri kadar ilgilenmesi gerekir. Ayrıca, hafta içinde beraber olamadığı çocuğunun bu ayrılığını, hafta sonu telâfi etmesi lâzımdır.
5) Anne, her şeyden önce çocuğunun bağımsız bir varlık olduğunu kabul ederek, ona baskı yapmadan, sevgi ve şefkat duygularını aşılarsa, güzel duyguları çevresine dağıtan, hayatı seven, mutlu çocuklar yetiştirmiş olacaktır.
6) Başarılı bir anne-çocuk ilişkisinde, anne, çocuğuyla arkadaşlık eden, sabırlı, hoşgörülü, yerli yerinde uyarılar yapabilen, hataları güzel bir iletişimle ortadan kaldırmaya çalışan bir anlayış ve uygulama içinde olmalıdır.
7) Anne, çocuğunun yerine çalışmak, kendini siper etmek yerine ona destek olmayı bilmelidir.
Anne, çocuğunu kendini koruyacak biçimde yetiştirip, onun üzerindeki koruyucu ve kollayıcı olma özelliğini en aza indirmelidir.
9) Anne, çocuğunun yaşantısından haberdar olmakla birlikte onun özel bir yaşantısı olabileceğini kabul etmelidir. Çocuğunun hatıra defterini okumak, özel konuşmalarını dinlemek doğru değildir.
10) Ona yakın olmalı, saygı duymalı, davranışlarını desteklemeli ve cesaret vermelidir.
11) Anneler her şeyin en iyisini kendilerinin bildiğini zannet-memeli ve daha sağlıklı çocuklar yetiştirmek için kendilerini çok yönlü geliştirmelidirler.
Kısaca anne, çocuk sevgisinde ve şefkatinde anne gibi olmalı, ama çocuk eğitiminde öğretmen gibi davranmalıdır.
Babanın Görevleri
Hiç kimse iyi bir baba olarak doğmaz. İyi baba olmak; sevgi, deneyim, sabır ve bilgilenme işidir. Babalık yaşantısı, eşinin hamile olmasıyla başlar. Bu dönemde baba adayı, doğum öncesindeki gelişimi adım adım eşiyle birlikte izler. Eşini gerginleştirecek ortamı oluşturmamaya özen gösterir. İşte babalık sorumluluğu da böylelikle başlamış olur.
Babanın görevlerini ana hatlarıyla şöyle belirtmek mümkündür:
1) Baba, ailede otoriteyi temsil eder. Ailenin sevk ve idaresi baba tarafından yapılır. Ailede çocukların neleri yapıp, neler den sakınacakları baba tarafından öğretilir. Babanın bu rolü çocuk eğitimi açısından çok önemlidir. Bu otorite ne çok fazla ve ne de az olmalıdır. Fazla baskı gelişmeyi önler.
2) Babanın davranışları ile çocuk çok şeyler kavrar. Baba otoritesi ile çocuk hürriyetin anlamını anlar, değerini öğrenir. Baba otoritesi aynı zamanda toplumun kurallarını temsil eder. Bir takım yasaklar koyar, çocuk bu yasaklara karşı hareketlerini düzenler. Böylece hem hürriyeti, hem de yasakları tanımış olur. İkisi arasındaki farkı öğrenir. Karşılaştırma yapma imkânı bulur. Kısıtlandığı hallerde hürriyetin değerini kavrar.
3) Babanın otorite sahibi olması onun kırıcı ya da tahakküm edici olmasını gerektirmez. İyi bir baba çocuklara sevgi gösterirken, öte taraftan eğitim için lâzım olan sertliği de gösterir. Bu davranışların dozu çok önemlidir. Bir ilâç gibidir; dozu aşırıya kaçan ilâç hastaya şifa olmadığı gibi çocuğa karşı hareketlerimizde aşırıya varan sert tutumlar ileride daha büyük problemlerle bizi karşı karşıya getirir.
4) Baba otoritesi fazla olduğu zaman özellikle hassas yapılı çocuklar bundan zarar görebilir. Hassas ruhlu çocuklar genellikle her şeyi düşünebilen, üstün zekâlı ve duygulu çocuklardır. Baskılardan dolayı bunlar genelde içe dönük bir kişilik geliştirmişlerdir. Bu nedenle onlar daha çok yardıma muhtaçtırlar. Bu çocuklar sert otoriteye sahip babanın davranışlarını unutmazlar, onları yıllarca hatırlarlar. Babaların bu şekilde hareketleri kişiliğin oturduğu ergenlik çağında tehlikelidir.
5) Baba, çocuğun her yaştaki ilgi ve ihtiyaçlarını bilmeli ve hareket ve tutumlarını buna göre ayarlamalıdır. Bu sebeplerden dolayı baba bilimsel bir eğitime sahip olmalıdır. Böyle bir eğitimden yoksunsa çocuğun hareketlerini kendi çocukluk davranışları ile karşılaştırmaya çalışmalıdır.
6) Baba, çocuğun eğitiminden ve yetiştirilmesinden birinci derecede sorumlu bir kişidir. Baba, her şeyden önce çocuğun büyüme, gelişme ve kişilik kazanmasında önemli görevleri olduğunu bilmelidir.
7) Baba, gerektiğinde çocuğuyla ilgilenmeli, onunla müzeye, tiyatroya, sinemaya, balık tutmaya giden bir arkadaş olmalıdır. Gerektiğinde çocuğuna yapabileceği basit görevler vererek, on da kendine güven ve sorumluluk duygularının gelişmesine katkıda bulunmalıdır.
Baba, çocuğunun sorularını bıkıp usanmadan cevaplandıran, onunla sohbet eden bir arkadaş olmalıdır. Babanın çocuğuyla ortak faaliyetlerde bulunması, boş zamanını birlikte değerlendirmesi sayesinde çocukla baba birbirlerini daha yakından tanıma ve daha fazla yakınlaşma fırsatını bulacaklardır. Baba ve çocukta karşılıklı olarak sevgi ve saygı ancak bu şekilde gelişebilir ve ancak bu şekilde çocuk, mutlu, başarılı, huzurlu, kendine güvenen, sorumluluğunu bilen, sağlıklı bir kişiliğe kavuşabilir. Büyük Annelerin ve Dedelerin Görevlerine Gelince
Torun sahibi olan yaşlı kimselerin, torunlarıyla iyi bir iletişim kurarak, karşılıklı sevgi ve saygı ortamı kurmaları gerekir. Torunlarıyla karşılıklı olarak sevgi ve saygıya dayanan, sıcak ve dengeli ilişkiler kurabilen yaşlılar, bu şekilde daha sağlıklı ve mutlu bir yaşlılık dönemi geçirirler.
Ülkemizde özellikle şehirlerimizde artık geniş aile, yerini anne baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan çekirdek aileye bıraktıysa da hâlâ aile büyüklerinin (dede, nine) otoritesine dayalı geniş aile geçerliliğini korumakta ve varlığını sürdürmektedir. Dede ve ninenin torunlarıyla yakın teması arttıkça, ana babanın çocuğun eğitimindeki ağırlığı ve etkinliği azalmaktadır. Anne veya baba, dede veya nineyi kırmamak için özen gösterirken, dede veya nine de çocuğa karşı “hayır’ların tümüne karşı “evet” diyerek, aşırı bir hoşgörü içerisindedir. Bu durumda anne babasından olumsuz cevap alan çocuk, soluğu aile büyüklerinin yanında alır ve isteklerine büyük bir ihtimalle kavuşurlar. Aile büyükleri, torunları tarafından sürekli sevilmek ve ilgilerini canlı tutmak için bu koruyucu tutumlarını sürdürürler. Çocuğun her isteğinin şartsız yerine getirilmesi, onda şımarık ve sorumsuz bir kişilik geliştirmektedir. Bu şekildeki aşırı hoşgörü ve koruyuculuk çocuğun eğitiminde denge ve tutarlılığı ortadan kaldırmaktadır.
Anne ve baba, çocuğun eğitimi ve yetiştirilmesinde birinci derecede yetkili ve sorumlu olmalıdırlar. Gerekirse nine ve dedeye çocuğun eğitimi ve terbiyesinde biraz mesafeli olmaları uyarısı, onları kırmadan yapılmalı ve gereken ortam hatırlanmalıdır. Çocuğun eğitimi, terbiyesi ve yetiştirilmesinde direksiyon kesinlikle anne babada olmalıdır. Nineler ve dedeler, çocuk eğitiminde yalnızca destekleyici rol oynamalıdırlar, asla anne ve baba görevine soyunmamalıdırlar. Çocuk eğitiminin hızla değiştiğinin farkına varırlarsa kendi eğitim anlayışlarında ısrarlı olmazlar.