Bu şaklabanlık, 23 Nisan günü başladı!
Her şeyi reyting haline getiren basınımız, televizyon kanallarımız; artık pervasızca ve acımasızca ne yazık ki çocuklarımızı da reyting canavarının oyuncağı haline getirdi. İnancımız, bayrağımız, memleketimiz, paramız, aşkımız, ruhumuz … ve sonunda çocuklarımız da bu sömürünün aleni bir parçası oldu.
Haftalardır, TV kanallarının birisinde; “Bir şarkısın sen” diye, yarışma programlarının yeni bir versiyonu yayınlanmakta. İlk defa 23 Nisan günü haşır neşir olduğum bu program; o gün çok fazla garibime gitmemişti. “Ne de olsa; bugün, çocukların günü” demiş ve eline mikrofon alan bu gencecik fidanları biraz iç burukluğuyla izlemiştim. Mahcup, utangaç tavırları ile şarkılarını söylemeye çalışan bu çocukların masumiyeti karşısında;
“Ya Rabbi, sen akıl, fikir ver. Onları yanlış ellere düşürme, yollarını şaşırtma” diye dua etmiştim kendi kendime.
Allah vergisi özel yetenekleri, billur gibi sesleri olan bu çocuklar özel olarak aranmış, seçilmiş ve süslenip, giydirilip TV kameralarının karşısına çıkarılmıştı. Özel bir gündü, dünya çocuklarının bayramıydı. Bayramda eğlenmek elbette ki onların hakkı değil mi? Evet hakkı ama bir çocuk olarak ve bir çocuk gibi…
Program beklenenin üzerinde bir ilgi gördü. Günlerce haber programlarında çocuklarla yapılan röportajlar yayımlandı. Tekrar ve tekrar çocukların şarkıları seslendirmesi gösterildi. Çocuklar ve onların aileleri iyice bir havaya sokuldu.
Peki ya şimdi? 23 Nisanın üzerinden haftalar geçti. Hatta 19 Mayıs bile gelip geçti ama bu çocuk sömürüsü durmaksızın devam ediyor.
Reyting canavarı, kanını emecek yeni kurbanlarını buldu ve bırakmıyor. Kurban ne kadar küçük olursa, ne kadar masum ve mahcup olursa o kadar çok prim yapıyor bu canavarın elinde.
Haftalar birbirini kovaladı ve TV çocuklarında ciddi bir değişim başladı. İlk programda, “ileride öğretmen olmak istiyorum, asker olmak istiyorum, doktor olmak istiyorum…” diyen çocuklar; artık, “sanatçı” olmak istiyorum gibi ufak görünen bir söylem değişikliğiyle bu değişimin ilk sinyalini verdiler bile.
Beyinleri, ruhları, ahlakları, çocuklukları, eğitim hayatları, hayalleri yani sahip oldukları herşey medyanın yönlendirmesinde artık.
Çocuklar; o ilk günkü mahcubiyetlerini atmaya başlamış, sanatçı ağabeylerini ve ablalarını kendilerine örnek almışlar bile.
Değişim sadece bu çocuklarla da sınırlı kalmadı ne yazık ki. Ekranların cazibesi önünde reklam edilen, ön plana çıkarılan bu çocuklar nasıl ki sanat üstatlarını (!) kendilerine örnek alıyorlarsa; onları seyreden yaşıtları da maalesef bu çocukları örnek almaya başlamış görünüyor. Çocuklar artık ya futbolcu olup köşeyi dönme hayalleri kuruyorlar ya da sanatçı olup ünlü olmayı…
Bir bakar mısınız kameralar önünde şarkı söylemeye uğraşan dokuz, on yaşındaki kız çocuğunun suratına. Yapılan makyajla tüm çocukluğunu yok etmişler. Hele üzerindeki dansöz kıyafetini andıran elbise ise tam bir facia. Aşk, aldatma, ayrılık temalı şarkısı ise o küçücük dudaklara fazla ağır değil mi?
Hemen bu çocuğun ardından sahneye çıkan erkek çocuğuna ne demeli peki? Yavrucak pırıl pırıl giydirilmiş, birkaç tane de “yumuşak” sınıfından hareketler öğretilmiş ve sahnede şarkısını söylemek için uğraşıyor. Hemen yanı başında ise iki tane dansçı kız(!) (herhalde bunlar TV’deki cılkı çıkmış dans yarışmalarından bulunmuş olabilir) dans etmeye çalışıyorlar. Dansçı kızların üzerinde sadece sutyen ve bir karışlık bir etek var. Kızlar arada bir, on yaşındaki yavrucağın omuzlarından tutup; striptiz tarzı hareketler yapıyorlar.
Sunucular ve sözüm ona konusunun uzmanı(!) jüri üyeleri ise bu olay karşısında utanan, mahcup olan, kaçamak gözlerle kızlara bakan çocuğun halini gülerek seyrediyorlar.
Sizce bir çocuğun ruh ve beden sağlığının bozulması sadece adli tıp kurumunu ilgilendiren ve benim burada adını dahi anmaktan tiksindiğim konularla mı oluyor?
Söyler misiniz, bu taciz değil midir? Daha ergenliğe dahi ulaşmamış bir çocuğun ruh ve beden sağlığına yönelik bir saldırı değil midir bütün bunlar?
Şimdi daha ne diyebilirim ki bu program hakkında? Hadi bu çocuklar henüz çocuk ve uğradıkları zararların farkında değiller, hadi aileleri de medya patronlarının göz boyamalarına kanmış durumda. Peki bu programlardan haberdar olan hiç mi devlet büyüğümüz yok? “Durun, ne yapıyorsunuz siz?” diyebilecek güçte bir kişi de mi yok? Yoksa bu adamlara söz geçmiyor mu? Gözden çıkarttınız mı bu çocukları?
Peki ya bu çocukların öğretmenleri?
Sayın Hocam !
İzlemiyor musun öğrencilerini? İçin sızlamıyor mu?
“Dersleriniz niye aksıyor, uykusuz mu kaldınız? Provalarda çok mu yoruyorlar sizi?” diye sormak aklınıza gelmiyor mu?
Herkes mi bu kadar duyarsız oldu?
Şimdi eğri oturup, doğru konuşalım.
Gözlerimizi kapatıp bir hayal kuralım bakalım.
Bu yarışma programının formatının şu şekilde olduğunu düşünelim:
Yarışmacılar yine 9-10 yaşlarında çocuklardan oluşuyor ama bu sefer kız çocukları mini eteklerle aşk şarkıları söylemiyor ve etraflarında sutyen ve etek giymiş kızlar dans etmiyorlar. Bunun yerine kız çocukları başörtüsü takıyorlar ve en güzel ilahi okuma yarışması yapılıyor. Çocukların isimleri ve SMS numaraları ekranlarda boy gösteriyor, çocuk sömürüsü bu sefer bu şekilde yapılıyor diyelim.
Neler olurdu acaba?
Kaç kişi yargılanır, TV’ler kaçar gün kapatılırdı? Sunucular ve program yapımcıları görüldükleri yerde linç edilmezler miydi? Hatta bu programlar parti kapatma davalarında konu bile olabilirdi. Bütün gazeteler sürmanşetten haber yaparlar, yetkili yetkisiz herkesi ve hatta orduyu bile göreve davet ederler miydi dersiniz?
Sömürünün her türlüsüne karşıyız ama “sen yapınca sömürü, ben yapınca modernlik” diyenlere daha da çok karşıyız.
Selam ve muhabbetle…