Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Ven Ciabao 8-9 Ekim 2010 tarihlerinde Türkiye’yi ziyaret etmişti. Ziyaret sonrasında Dünya Gazetesinde de yayınlanan “Çin Başbakanının Ziyaretinin Ardından…” Başlıklı yazımda ziyareti geniş olarak değerlendirmiştim.
Ven Ciabao’nun tarihi Türkiye ziyareti sırasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Çin ile ikili dış ticaret hacmine baktığımızda, 17 milyar dolar gibi bir dış ticaret hacmine sahibiz. Bugün aramızda bir takvim belirledik. Bu takvime göre 2015’e kadar bu ticaret hacmini 50 milyar dolara çıkaralım dedik.” Şeklindeki açıklamayı ikinci etap olarak 2020 yılını belirlediklerini ve “2020 yılında da bu ticaret hacmini 100 milyar dolara ulaştıralım” şeklinde bir mutabakata vardıklarını ifade ettiğini yazmıştım.
Bu ziyaret sırasında 17 milyar dolar civarındaki Çin-Türkiye dış ticaret hacmi seyri yıllar itibariyle şu şekildeydi:
Ziyaretin gerçekleştiği 2010 yılının ilk sekiz ay verilerine göre ise toplam 12.122 milyar dolara ulaşan Çin-Türkiye dış ticaret hacminin %88’ini Çin’den yaptığımız ithalat oluştururken ancak %12’sini Çin’e yaptığımız ihracat oluşturmaktaydı. Yani Türkiye-Çin ekonomik ilişkileri maalesef ülkemiz aleyhine her yıl artarak devam eden bir seyir izlemekteydi.
Bu sebeple o ziyaret sırasında beklentimiz hem dış ticaret hacmimizin 2020 yılına kadar 100 milyar dolara çıkması hem de bu ilişkinin Türkiye lehine evrilmesiydi. Çünkü Çin ile resmi ilişkilerin başladığı 1971’den itibaren artma eğilimini sürdüren Ankara-Pekin ekonomik ilişkileri 1990’ların başından itibaren Çin’in ihracat üstünlüğüyle devam etmesi rahatsızlık veren, “kazan kazan” ilişkisine aykırı işleyen bir şekilde gelişiyordu.
Peki, aradan geçen on yılda ne oldu? Hedeflere yaklaşabildik mi? Cari açığımızın üçte birine denk düşen bu denklem ne olmuştu?
Maalesef değişen çok bir şey olmadığını ve hedeflerin temenni düzeyinde kalmış olduğunu görüyoruz.
Türkiye-Çin ekonomik ilişkilerini ve içerdiği sorunları madde madde özetlemeye çalışalım:
1- Maalesef Türkiye-Çin ekonomik ilişkileri 2010’daki manzaranın aynısı olarak devam ediyor. Aradan geçen zaman içerisinde 2015 yılı için konulan 50 milyar dolar, 2020 için konulan 100 milyar dolarlık hacme ulaşılmamış hatta yakınlaşılamamıştır. O tarihlerde 17 milyar dolar civarında olan ticaret hacmi 2019 sonu itibariyle sadece 21.08 milyar dolara ulaşabilmiştir.
2- 2019 sonu itibariyle 21,8 milyar dolar dış ticaret hacminde Çin’den 18,49 milyar dolarlık ithalat yaparken sadece 2,58 milyar dolar ihracatımız gerçekleşmiştir. Özetle Türkiye, Çin’den ortalama olarak her 1 dolarlık mal satışına karşılık (ihracat) yaklaşık 8 dolarlık mal ithalatı gerçekleştirmiştir. Çin’in lehine gelişim gösteren söz konusu ilişki Türkiye’nin cari açığının üçte birine denk düşmektedir. Türkiye’nin ihracatında Çin’in payı yüzde 1,7 iken ithalattaki payı ise 9,2’dir.
Farazi olarak Çin’le tüm ekonomik ilişkileri kesmiş olsak her yıl kasamızda 16 milyar dolar kalacak ve cari açığımız üçte bir oranında azalacaktır. Benim “farazi” diye dile getirdiğim bu konuyu ABD-Çin dış ticareti bağlamında bu hafta Başkan Trump’ın “Milyarlarca dolar kaybediyoruz ve onlarla iş yapmazsak milyarlarca dolar kaybetmezdik. Buna bağları koparma deniyor” şeklinde dile getirmesi de ilginçtir. Çin yönetiminin tüm Dünya ile adil ticaret konusunda bir strateji değişikliğine gitmesi elzemdir.
3- Çin’e olan ihracatımıza baktığımızda ilk üç sırada;
Tuz, kükürt, topraklar ve taşlar, alçılar, kireçler ve çimento Mal Grubunda (Çin’e Olan İhracattaki Payı %36.5)
Metal cevherleri, cüruf ve kül Mal Grubunda(Çin’e Olan İhracattaki Payı %20,1)
İnorganik kimyasallar, kıymetli metal, radyoaktif element, metal ve izotopların organik- anorganik bileşikleri Mal Grubunda (Çin’e Olan İhracattaki Payı %7.5)
Yer almaktadır. Kabaca Çin’e mermer, bakır cevheri, demir ve çelik, değerli metaller, giysi ve türevleri, motor parçaları, tarımsal ürünler, sağlık ürünleri ve altın vb. ürünler ihraç edilmektedir.
4-Çin’den olana ithalatımıza baktığımızda ilk üç sırada;
Elektrikli makina ve cihazlar, ses kaydetme-verme, televizyon, görüntü-ses kaydetme-verme cihazları, aksam-parça-aksesuarı Mal Grubunda : (Çin’den yapılan İthalattaki Payı %23,5)
Kazanlar, makinalar, mekanik cihazlar ve aletler, nükleer reaktörler, bunların aksam ve parçaları Mal Grubunda : (Çin’den yapılan İthalattaki Payı %21,6)
Organik kimyasal ürünler Mal Grubunda (Çin’den yapılan İthalattaki Payı %4)
yer almaktadır. Yine kabaca Çin’den Otomatik bilgi işlem makinaları ve üniteleri, hücresel/diğer kablosuz ağlar için telefonlar, oyuncaklar, ses-görüntü ve diğer bilgileri almaya, çevirmeye ve vermeye yarayan araçlar, yük/insan taşıma amaçlı gemiler ithal edilmektedir.
Maalesef Türkiye’nin Çin’e yaptığı ihracatta yeterli derecede fayda ve avantaj elde edemediğini değerlendirebiliriz. Son on yılda ihracatımızda ağırlığı olan demir ve çeliğin yerini tuz, kükürt, çimento ve kireç alabilmiştir ve bunlar ihracatımızın üçte birini oluşturmaktadır. En fazla ihraç edilen diğer mal grupları arasında mamul malların yer alması da toplam ihracatın büyük oranda ham madde ve yarı işlenmiş mal gruplarından oluştuğunu ortaya koymaktadır.
Çin’e ham madde, yarı işlenmiş mal gruplarından ihracat yaparken (ileri teknoloji içermeyen) buna karşılık teknoloji ya da sermaye yoğun olarak tanımlanabilecek imalat sanayiine dayanan malların Çin’den ithal edildiği görülmektedir.
Bu durum kırılamayan bir döngüye dönüşmüştür. Ekonomi-Ticaret-Dışişleri-Turizm-Ulaştırma-Sanayi Yönetimlerinin koordinasyon halinde acil odaklanacağı konu bu olmalıdır. Aksi taktirde adaletsiz Çin Dış Ticaret ilişkimiz cari açığımızı büyütmeye devam edecektir.
5-Küresel ekonomideki ağırlığını her an arttıran ve 2000’li yıllardan itibaren yatırımlarını az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere kaydırmaya başlayan Çin’in Türkiye’de 15 Milyar dolar civarında bir yatırım stoku bulunmaktadır. Oysa Dünya genelinde yatırımları 2 trilyon dolar civarındadır. Burada aldığımız payın yeterli olduğunu da söylemek mümkün değildir. “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı” bu anlamda bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Orta Asya, Rusya ve Avrupa odaklı proje Çin’in kuzeybatısında yer alan Şian (Xi’an) kentinden başlayarak Sincan Uygur Özerk Bölgesi, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran, Irak ve Suriye üzerinden Türkiye’ye ulaşacak, Türkiye’den ise Rusya’ya uzanan kuşak buradan Belarus üzerinden Avrupa Kıtası’na bağlanarak İtalya’da son bulacaktır. Girişim kapsamındaki ikinci proje de “21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu”dur. Bu proje ile birlikte Dünya Nüfusunun %65’ini kapsanmaktadır.
Bu kapsamda Çin yılda 130 milyar dolar civarında yatırım yapmayı planlamaktadır. Ancak düşük kur politikaları dahil tüm ekonomik ilişkileri kendi ekseninde kurgulayan Çin’e şirket satın almaları dahil kuşkucu bir yaklaşım ve önyargı oluşmuştur. Bu girişimlerin ülkelerin ekonomik istilasına dönüşme ihtimali ortadadır. Türkiye’nin de bu konuda uyanık olması hem bu pastadan adil pay alması hem de ekonomik bağımsızlığını koruyacak ve güçlendirecek bir stratejik uyanıklık içerisinde olması gerekmektedir.