ÇİÇEKLERİMİZ VE ÇOCUKLARIMIZ

A.Kerim KARAAĞAÇ

Yıllardır beklediğimiz kooperatif evimiz bitti ve nihayet yeni evimize taşındık. Rahmetli Esat hocam; “Dostlarımızla bir arada, bir sitede beraber olmak, çocuklarımızın biri birleriyle kaynaşmaları açısından da çok önemli, onun için kerpiçten bir eve bile razıyım” demişti.

Mübarek insan, kendisi göremedi ama, bizler şimdi onun

 başlattığı Ravza Kooperatifi”ni bitirip yerleştik elhamdülillah. Komşularımızın hepsi aklı başında, şuurlu, kendilerine verilen emanetin farkında olan güzel aileler.

Ben bahçeme hiç çim ekmemiş, onun yerine domates salatalık gibi sebzeler ekmiştim. İstanbul gibi bir şehirde o kadarcık bir toprak parçasını çim ekerek heder eder miydim? Çünkü, Yeşilhisar’da ben çim ekecek lükse hiç sahip olmamıştım. Komşularıma gelince; neredeyse hepsi sadece çim ekmişlerdi.

Bir gün bahçeye sebzelerle uğraşmak için inmiştim. Komşum Ahmet de yedi yaşındaki oğlu ile bahçeye inmişlerdi. Baktım, oğluna çim biçme makinesiyle nasıl çim biçildiğini öğretiyordu. Makineyi çim

 üzerinde nasıl döndüreceğini öğretirken eşi, Ahmet’i bir soru sormak için içeri çağırdı. Ahmet içeri girince, oğlu Hasan çalışan makineyi çimlerin ortasındaki çiçek bölümüne doğru sürdü. Hemen seslendim “yavrum devam etme, olduğun yerde kal” diye ama, çalışan çim makinesinin gürültüsünden benim sesimi hiç duymadı bile. Çiçek bölümüne çim makinesiyle dalınca bir anda çiçekler mahvoldu tabii ki.

Ahmet döndüğünde gördüğü manzara karşısında çılgına döndü. Bütün komşuların çok beğendiği çiçek kısmı artık yoktu. Ahmet tam sesini yükseltmeye başlamıştı ki, Eşi dışarıya çıktı ve Ahmet’e: ''Ahmet bey, çiçek değil, çocuk yetiştirdiğini unutma!'' dedi.

Eşi bu sözleriyle hem beyine hem de bana, ana- baba olarak önceliklerimizin ne olduğunu çok güzel hatırlattı. Çocuklarımız, çıkarabilecekleri ya da hasar verebilecekleri herhangi bir fiziksel nesneden çok daha önemlidir. Bir futbol topunun kırdığı bir cam, dikkat edilmediği için kırılan bir lamba ya da mutfakta elden kayıp, kırılan bir tabak, daha önceki yazımda misal verdiğim bir kız çocuğunun kırdığı bir bardak zaten kırılmıştır. Çiçekler zaten ölmüştür. Verilen bu zararı, bir de ben çocuğumu inciterek, hayat sevincini öldürerek iki katına çıkartmamalıyım.

Sizlere, bu hususta karşılaştığım bir iki misal aktarayım inşallah.

Bir hafta önce arkadaşım ve komşum Fuat ile anne-babalık üzerine biraz sohbet ettik. Fuat bana, evde akşam yemeği yedikleri esnada kızının masadaki bardağı devirdiğini anlattı. Masadaki su temizlenip, anne- babası üzülmemesini söyledikleri zaman kızı onlara bakmış ve, ''Biliyor musunuz, size diğer anne babalara benzemediğiniz için teşekkür etmek istiyorum. Arkadaşlarımın çoğunun anne-babaları böyle bir durumda onlara bağırır ve bir daha dikkatli olmaları konusunda onlara söylev çekerler. Böyle bir şey yapmadığınız için size teşekkür ederim!'' demiş.

Bir seferinde ben arkadaşlarımla yemekteyken, benzer bir olay oldu. Arkadaşımın beş yaşındaki oğlu masaya bir bardak süt döktü. Arkadaşım çocuğuna bağırmaya başlayınca, ben de bilerek çarptım ve

 kendi bardağımı devirdim. 54 yaşında olmama rağmen, nasıl beş yaşındaki çocuk gibi hâlâ aynı şeyi yaptığımı anlatmaya başlayınca, çocuğun gözleri parladı ve anne babası gereken mesajı alıp, çocuklarına bağırmaktan vazgeçtiler. Her gün hâlâ yeni bir şeyler öğrendiğimizi unutmak bazen ne kadar da kolay oluyor.

Yapılan hataların yeni bir şeyler öğrenmek için çok güzel fırsatlar olduğunu anlamamız gerekir. İşte bilimsel araştırmalardaki deneyler de bu temele dayanır zaten. Bir deney başarısız olsa bile, o deneyden çok değerli bilgiler elde edilir. Bütün anne-babalar çocuklarına, annesinin bilim adamına davrandığı gibi davransalar çok daha iyi olmaz mı?

Bir başka hikâyemiz de yetişkinler bağlamında. Bu hikâyeyi birkaç yıl önce bir Radyo programında dinlemiştim.

Genç bir kadın işten evine dönerken arabasının çamurluğuyla, bir başka arabanın tamponuna vurmuş. Kadıncağız ağlamaya başlamış, çünkü arabası yeniymiş. Bu durumu kocasına nasıl açıklayacakmış? Diğer arabanın sürücüsü anlayışlı davranmış, ama yine de birbirlerine plakalarını ve ruhsat numaralarını vermeleri gerektiğini açıklamış.

Genç kadın, belgelerinin bulunduğu zarfı açtığında, zarftan yere bir kâğıt düşmüş. Kâğıtta eşinin el yazısıyla şu sözler yazılıymış: ''Sevgilim, bir kaza yaptığında, arabayı

 değil, seni sevdiğimi unutma!'' Şimdi bir kez daha çocuklarımızın, maddi şeylerden çok daha önemli olduklarını hatırlayalım. Bunu aklımızdan çıkarmadığımız zaman, çocuklarımız yüreklerinde sevgi tomurcukları belirir. Dünyadaki en güzel çiçek bahçelerinden daha güzel bir insan olurlar. Bilgimizi ve Sevgimizi büyütelim.

Abdülkerim Karaağaç

akerimdis@gmail.com

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.