Bu yılın ilk günlerinde idi. Adı çarşaf açılımı ile gündeme gelen CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen Habertürk Televizyonu’nda Söz Sende programına konuk oldu.
Programın sunucusu Balçiçek Pamir güncel “çarşaf açılımı” ile ilgili sorular yanında CHP’ye dair genel soruları da yöneltiyordu Sevigen’e. O günlerde Sefa Sirmen’in öncülüğünü yaptığı Kur’an Kursu açılımı henüz ortaya çıkmamıştı.
Sevigen, yıllar önce dinlediğim, bir süre önce de Vakit Gazetesi yazarı Hüseyin Öztürk’ün köşesinden okuduğum, yaşanmış bir hikâyeyi anlattı.
77 seçimleridir, siyasi partiler yurt gezilerindedir. Diğer partililerin yaptığı gibi, CHP’liler de Karadeniz civarındadır. Bir köyden diğer köye geçerken, dereden su taşıyan ihtiyar bir kadına rastlarlar. CHP’den olan ilgili şahıs, ihtiyarın suyunu taşır ve son noktaya gelince elindeki bakraçları bırakarak, kendisinin CHP’li olduğunu söyleyip teyzenin oyuna talip olur.
Bunu duyan ihtiyar kadın; “Sen CHP’li vekilsin öyle mi” diyerek hayretini ifade ettikten sonra: “Be oğlum bana niye eziyet ettin, ben bu suyla abdest alıp, yemek yapacaktım. Şimdi bunların hiçbirisini yapamam, bu suyu dökeceğim ve yeniden su getireceğim. CHP’lilerin taşıdığı suyla hayır işleri yapılır mı? Keşke taşımasaydın ya da baştan kim olduğunu söyleseydin” der.
Meğer hikâyenin kahramanlarından birisi de Mehmet Sevigen’miş. Hayretle dinlediğim hikâyeyi Zaman Gazetesi yazarı Mustafa Ünal’ın da köşesine taşıdığını bu yazıyı kalem alırken tespit ettim. Ünal’ın aktarımında önemli bir ayrıntı dikkatimi çekti. Yazar bu hikâyeyi bizzat Baykal’dan dinlediğini belirtiyordu.
Ünal’ın aktardığı versiyon şöyle:
"Karadeniz'de CHP'lilerin yaşadığı bir abdest olayı var. Bizzat Baykal'dan dinledim; yani gerçek, hikâye değil. Yıllarca önce Trabzon'da yaşanmış. Milletvekili adayları, il ve ilçe yöneticileri ile şehrin en ücra köşelerini dolaşırken yolları bir köye düşer. Köyün hemen girişinde elinde taşıdığı su kaplarıyla ağır ağır yürüyen yaşlıca bir kadına rastlarlar. Araçlarından inerler, selam ve hal hatır konuşmalarından sonra sırf yardım olsun diye taşımak için kadının sularını alırlar. Bir süre yürüdükten sonra kadın 'Siz kimsiniz?' diye sorar.
Parti yöneticisi, milletvekili adayını göstererek, 'Oy verip seçerseniz şu arkadaş Ankara'da sizin sesiniz olacak, milletvekiliniz olacak.' der. Kadın sesini yükselterek merakla sorar: 'Hangi partiden?' ' Halk Partisi'nden...'
Kadın partinin ismini duyunca tepki gösterir, hışımla milletvekili adayının taşıdığı su kabını elinden kaparken, 'Eyvah, o benim abdest suyumdu, şimdi ne yapacağım?' diye söylenir. Trabzonlu köylü kadının, abdest suyunu bir CHP'linin taşımasından ne tür sonuçlar çıkardığını bilmem söylemeye gerek var mı?
Bugün CHP'nin abdest suyu ile çarşaf arasında çıkış aradığını söylemek yanlış olmaz herhalde."
Mehmet Sevigen bizzat yaşadığı olayı anlatırken yaşlı köylünün “Eyvah bu su mekruh oldu, ben abdest alacaktım” dediğini ifade etti. Belki de “Şimdi bu su murdar oldu” demiştir Karadenizli teyze, Sevigen böyle hatırlıyor olmalı.
Sevigen hikâyesini bitirince, “Halk bizi dinsiz bir parti gibi görüyor” serzenişinde bulundu.
Sunucu Balçiçek Pamir “Ben söylemedim, siz söylediniz!” diyerek espri yapmayı kaçırmadı.
Sevigen’in bizzat yaşadığı bu hikâyeyi bir televizyon kanalında anlatmasına şaşırmıştım. Bu durum bir parti için çok üzülmeyi, üzerinde düşünmeyi ve dersler çıkarmayı gerektiren acı bir tablonun ifadesidir.
Partinin Genel Sekreter Yardımcısının bunu anlatıyor olması bir gaf kabul edilmeli idi.
Nerde?
Meğer Genel Başkan Baykal da gazetecilerle sohbetine malzeme yapmış bu hikayeyi.
“Merd-i kıpti şecaat arz ederken sirkatin söyler” sözünü hatırlatan bir sahne.
Sevigen’i “Söz Sende” de izlediğimde, onun, CHP’ye türlü zararlar açabilecek bir potansiyel taşıdığını hissetmiştim.
Çok sürmeden arsa meselesi patladı. Şimdi partisi, onun gitmesi ya da kalması konusunda bölük bölük bölündü.
CHP Genel Başkanı Baykal 19 Şubat’ta NTV’de konuk olup Sevigen’i savunmaya çalıştı. Asıl mesleği avukatlık olan ve “hukuk” alanında akademik kariyer de yapan Baykal için zor mu zor bir durum. Allah kimseyi onun durumuna düşürmesin.
Baykal’a bakılırsa, suç olabilecek konuya Sevigen’in ilgisi varmış ama suç oluşmamış..
Şehrin ileri gelen ailelerinden birinin çocuğu cinayet işlemiş. Baba çok zengin ve nüfuzlu birisi imiş. Ama ortada fiili bir durum ve şahitler varmış.
Katil hapse atılmış, mahkeme başlamış.
Baba, şehrin en şöhretli avukatı ile anlaşmış.
Bir yakını katil gencin babasına, “Avukat ne kadar işini bilen birisi olsa da her şey ortada. Mahkemede ne söyleyecek ki, nasıl bir savunma yapmasını bekliyorsun?” diye sormuş merakla.
Babanın cevabı kısa olmuş, “Valla ben de çok merak ediyorum, nasıl bir savunma yapacak?”
Baykal’ın nasıl bir savunma yapacağını merakla beklemek gerekmedi. O hemen çıktı bir haber kanalına ve Sevigen’i savunmaya çalıştı, savunamadı.
Baykal ve ekibi başlarında hiç görmediğimiz şapkalarını önlerine alıp derin derin düşünmeliler. Biz nerede yanlış yapıyoruz sorusunu tekrar tekrar sormalılar kendilerine.
Mesela, bunca derdin arasında Deniz Feneri gibi, -Baykal’ın sevdiği deyimle- “tekin olmayan” bir konuya asla girmemeliler. Zira CHP’nin başındaki belalar yeterince renkli ve çözümü zor.
Deniz Feneri’nin harcında yetimlerin gözyaşı, dulların duası, yaşlıların sıcacık yüreklerinden kopan iyi dilekler var.
Deniz Feneri Derneği Yönetim Kurulu bir mektupla Baykal’ı uyardı.
Baykal’ı ve CHP yönetimini dostları da acilen uyarmalı.
Belki de CHP’nin asıl sorunu, dostça yapılan ikazlara kulak vermemesi, halkının değerleriyle barışmaya samimi olarak niyet etmemesi.
CHP’liler söylediklerimizin sağlamasını yapmak isterse Trabzonlu teyzenin suyunu yeniden taşımayı denesin. Ama baştan CHP’li olduklarını açıkladıktan sonra.
gumuslale@gmail.com