Baş döndürücü bir hızla geliştiği için olanı kolayca anlamamız ve bir-iki yazıyla irdelememiz mümkün değil. Olmaz ya hani, Deniz Baykal'ın SBF mezunu eşi Olcay Hanım kendi özgür iradesiyle başını örtmeye karar verseydi şimdi karşımıza çıkan tabloyu daha rahat yorumlayabilirdik.
Geçen yıl Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığına itiraz sebebi olan, bu yıl içerisinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurulup kamusal alanda 'yasaklı' statüsü yeniden pekiştirilen 'başörtüsü/ türban/ çarşaf', Deniz Baykal'ın başında bulunduğu CHP'nin şimdiye kadar şiddetle karşı çıktığı bir nesneydi.
Şimdi ne oldu da başörtülüler CHP'ye davet ediliyor, çarşaflı hanımlara altı oklu rozet takılıyor?
Sorunun cevabını Deniz Baykal'ın açıklamalarından anlamak mümkün olmuyor. 'Kopar zincirlerini Gülsarı' makamından bir şeyler söylemekle soruları savuşturuyor CHP lideri... Kısa süre öncesine kadar Bizim için giyim-kuşam önemli derken, artık Bizim için giyim-kuşam değil, zihniyet önemli demeye başladı Deniz Bey...
İyi de, neden?
İlk akla gelen sözcük 'oy' oluyor doğal olarak. Dün de yazdım, 'katı lâik' bir siyasetin müşterisi yüzde 20'yi ancak geçiyor; oysa yüzde 70'lik geniş bir kulvar var ve orada yer alan insanlar hiçbir şeyin 'katı' ve 'aşırı' olanına yüz vermiyor. Tayyip Erdoğan ve arkadaşları siyaseten yüzde 20'lerde gezinirken yüzde 70 kulvarına kendilerini atarak iktidarı yakalamadılar mı? Deniz Baykal'ın da yapmaya çalıştığı o: 'Siyasî simge' olduğu iddiasıyla kamusal alandan kovduğu başörtüsünün 'simge' olma özelliğini şimdi yeni siyaseti için kullanıyor Deniz Bey...
Tek başına ve kendiliğinden gerçekleşseydi Oy beklentisiyle cevabını yeterli sayabilirdik. Tek başına ve kendiliğinden gelişmedi bu durum; Başbakan ve Ak Parti lideri Tayyip Erdoğan'da kendini yeni yeni belli eden 'söylem değişikliği' tartışmaları eşliğinde yaşanıyor.
Ak Parti'nin milletle içiçe ve onun aşırılıktan uzak hassasiyetlerine sahip çıkan çizgisinden kayarak belli başlı politikalarda devletçi bir görünüme büründüğü iddialarına maruz kaldığı bir dönemden geçiyoruz... Bir de bakıyoruz ki, eş zamanlı olarak, CHP de değişiyor ve kendisini millete daha sempatik gelecek bir yerde konuşlandırıyor...
Tesadüf mü acaba bu? Yoksa, birini devletle tanıştırıp kimyasını bozan irade, diğerini yakın zaman öncesine kadar en şiddetli biçimde karşı çıktığı değerlerle mi tanıştırıyor? 'Devlet-millet' çelişkisinde rolleri değiştirmekle amaçlanan seçmenin zihnini karıştırmak mı?
Bu soruların doğru cevabını bilmek için partilerden birinin kimyasını, diğerinin ilkesini bozan iradeyi bilmek ve tanımak gerekiyor. Oysa böyle bir irade ortalıkta görünmüyor.
Soruyu bu biçimde sormak başka durumlarda 'ayıp' kaçabilirdi, ama sanıyorum konu 'ayıp' soruları kaldıracak kadar nâzik. O halde sorayım: Acaba bu olup bitenler hakkında askerler ne düşünüyor? 27 Nisan 2007 benzeri bir e-muhtırayı CHP'ye vermeyi veya Genelkurmay Başkanı ağzından CHP'yi kınamayı mı düşünüyorlar, yoksa sessiz kalmayı mı yeğleyecekler?
Her türlü siyasi operasyonun daniskasının bugüne kadar sergilendiği bir ülke burası, ama yine de itiraf etmemiz gerekiyor: CHP'yi AKP'lileştirmek, Ak Parti'yi CHP'lileştirmek senaryosu olağanüstü akıllı bir senaryo...
Bu senaryoyu yalnızca Ak Parti bozabilir; mutlaka bozmalıdır da...