Önce, geçen hafta Milliyet'in iç sayfalarında yer alan Erdoğan Cheney'le de nükleer silahı tartışmış başlıklı haberin içeriğine bir göz atalım:
-Başbakan Erdoğan'ın Brookings Enstitüsü'nde yaptığı konuşmada dile getirdiği İran eğer kitle imha silahı yapıyorsa ona 'bunu yapma' diyenlerin de nükleer silahının olmaması gerekir sözleri ABD başkentinde soru işaretleri yarattı.
-Erdoğan'ın Mart ayında Ankara'yı ziyaret eden ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'le de aynı konuyu tartıştığı ortaya çıktı.
-TÜSİAD Raporu'nun tartışıldığı German Marshall Fonu'nda konuşan Amerikan Yahudi Konseyi'nin eski yöneticisi Barry Jacobs 'Erdoğan'ın bu sözleri Dick Cheney'ye de söylediği, Cheney'nin de bunun üzerine odadan çıkmak için kapıya yürüdüğü biliniyor.' dedi
*
Başbakan'ın adını koymadan ABD-İsrail ikilisinin nükleer çifte standardını dile getirmesinin İçimizdeki İliştirilmişler cenahını fena halde rahatsız ettiğine daha önce değinmiştik.
Erdoğan'ın nükleer silahlarla ilgili sözleri -kimi iliştirilmiş yazarların öne sürdüğü gibi- İrancılık falan değildi.
Türkiye-İran ilişkilerinin son dönemde aldığı büyük mesafe Ankara'nın Washington'dan kopuşu ile birebir bağlantılı bir süreçtir. Dolayısıyla nükleer çifte standardı vurgulamak, Erdoğan'ın kişisel çıkışı değildi. Ankara'nın pozisyonuyla ilgiliydi.
Milliyet'teki haberde, Erdoğan'ın nükleer silahlar konusunda Cheney'yi bozan tavrından söz ediliyor:
Haberde anlatılanlar, Ankara'nın nükleer silahlar hadisesine bakışının -Erdoğan'ın son ABD ziyaretinde sarf ettiği sözlerle sınırlı olmadığının göstergesidir.
*
Şu satırlar da -kamuoyunu her fırsatta Amerikancı tezler doğrultusunda efsunlama çabası sergileyen bir Milliyet yazarına ait:
İran, üç beş sene sonra nükleer silah sahibi bir ülke olarak karşımıza çıkarsa bu durum Türkiye'yi bölgesinde marjinal ve etkisiz bir konuma itmez mi, ikinci sınıf bir güç haline getirmez mi? Buna cevabım kesinlikle 'evet'tir. Peki, İsrail'in nükleer güç olması Türkiye üzerinde şimdiye kadar buna benzer bir etki yapmış mıdır? Ben 'Hayır, yapmamıştır' diyorum
ABD-İsrail Tandemi eksenindeki bu görüşler, elbette sadece bir yazarın değil -aşağı yukarı- içimizdeki bütün iliştirilmişler takımının kanaatleridir.
Türkiye'nin ABD ekseninden çıkarak bölgesel güç konumuna yükselmiş olması bu takımın itiraf edemediği ancak ciddi rahatsızlık duyduğu bir husustur!
İran'ın nükleer silah sahibi olmasını Türkiye'yi geri plana atacak veya aleyhimize gelişecek bir süreç diye değerlendirmek tam anlamıyla Amerikancı bir gözbağcılıktır.
İsrail'in kırk yıldır nükleer güç sahibi olmasının Türkiye'nin her bakımdan aleyhine bir hadise olduğunu görmemek için de ancak iliştirilmiş yazar olmak gerekir.
Yani? Türkiye'nin ABD-İsrail eksenindeki politikalara bağlı ve bağımlı kalması isteniyor
Ankara'nın o eksenden kopuşundan duyulan rahatsızlığın yansımalarını izliyoruz, aslında
Bölgemizde ve dünyada barışı tehdit eden İran değil; ABD-İsrail ikilisidir. İçimizdeki İrlandalılar bu gerçeğe gözlerimizi kapatmamızı istiyorlar.
*
Buradan yola çıkarak benim de bir sorum olacak:
İsrail, Suriye'de bir askeri binayı vurduğunda (6 Eylül 2007) Türkiye'nin hava sahasını ihlal etmemiş miydi?
O hadise; son dönemde hiç olmadığı kadar yakınlaşan iki ülkenin, Türkiye ile Suriye'nin ilişkilerini bozamamıştı. Hatta iki ülkeyi daha da yakınlaştırmıştı!
İsrail savaş uçaklarının Suriye'ye saldırısının hemen ardından sadece birkaç gün sonra- ne olduğunu unutmuşsanız, ben hatırlatayım:
-Ankara/Sıhhiye'deki bir kapalı otoparkta 600 kilo bomba ile yüklenmiş bir lacivert araç bulunmuştu!