İki emekli paşa arasındaki çekişme bazı gerçeklerin su yüzüne çıkması bakımından oldukça faydalı oluyor!
Paşalar birbirlerini alt edebilmek için canla başla çalışıyorlar!
Ve gerçekler bir bir ortaya çıkıyor!
Ortaya çıkan gerçeklerden biri de bugün Balyoz soruşturması kapsamında gözaltında bulunanların halet-i ruhiyesini göz önüne seren açıklamalar!
Açıklamalar Çetin Doğan'a ait!
Çetin Doğan kendisini ve kendisi gibi düşünenleri Türkiye ile o kadar özdeşleştirmiş durumda ki, kendilerinin göreceği her zararın aslında Türkiye'nin göreceği zarar olacağını ifade etmekte sakınca görmüyor!
Bunu nereden mi çıkarıyoruz?
Nereden çıkaracağız, bizzat Çetin Doğan'ın söylemlerinden çıkarıyoruz.
Bakın Çetin Doğan ne diyor:
"Bu benim davam değil Türk ulusunun kader davasıdır!"
Çetin Doğan ve onun gibi düşünenler Türkiye'nin sadece kendi düşünce ve görüşleri doğrultunda ayakta kalabileceğine kesinkes inanmışlar!
Farklı bir düşünce yapısının Türkiye'ye hakim olmasını ise Türkiye'nin kaybetmesi olarak algılıyorlar!
Ancak kendi düşüncelerinin yönetime hakim olması halinde Türkiye'nin var olabileceğini zannediyorlar!
Onlar varsa Türkiye var, onlar yoksa Türkiye'de yok! Biz bu düşünce yapısını "Çetin Doğan sendromu" olarak adlandırmak istiyoruz!
Ne kadar sakat, ne kadar yanlış ve ne kadar çağdışı bir yaklaşım değil mi?
"Çetin Doğan sendromu" tanımını sadece bu sözlerden dolayı koymuş değiliz! Çetin Doğan'ın başka tespitleri de var.
Buyurun birlikte okuyalım:
"Ateş düştüğü yeri yakar derler ama ateş Türkiye'yi yakıyor, kimse farkında değil!" Evet, doğrudur ateş düştüğü yeri yakar derler!
Ve ateş şimdi Çetin Doğan ve onun gibi düşünenlere düşmüştür!
Onları yakıyor olmasını hiç yadırgamayız! Hatta bu ateşten bir an evvel kurtulmaları için temennide bile bulunuruz!
Ama ateşin Türkiye'yi yaktığı iddiasını asla kabul edemeyiz!
Zira bu doğru bir iddia, haklı bir tespit değildir! Sadece Çetin Doğan sendromuna yakalanmış olanlarını ileri sürebilecekleri bir varsayımdır!
Adamlar kendilerini Türkiye ile o kadar özdeşleştirmişler ki başka kimseye hayat hakkı tanımamayı bile vazife olarak kabul ediyorlar!
Farklı düşünenleri yok etmeyi kutsal bir görev olarak algılıyorlar!
Şu anda bu düşüncelerini günlük hayata geçirmek istedikleri için yargılanıyorlar ama aslında tedavi edilmeleri gerekir!
Farklı düşünceye saygı duyar hale gelmeleri için uzun bir tedaviye ihtiyaç duyduklarında şüphe yok!
Gerçi çoğunun yaşı bu tür bir tedaviye cevap vermeyecek kadar ilerlemiş durumda ama hiç olmazsa arkalarından gelenler tedavi edilecek olursa Türkiye önümüzde yıllarda bu sendromun sebep olacağı sıkıntıları büyük ölçüde aşmış olur!