Edebiyatın en baba konularından biri, yaşamın da en büyük çelişkisi sayılan ‘insan doğası’ ile ‘toplumsal değerlerin’ çatışmasıdır...
Bu can yakıcı çatışma nedeniyle kimileri cinnet geçirerek canileşiyor, kimileri de alışamadıkları bu dünyayı erken terk ediyor...
***
Önce Norveç’deki katliam...
Ardından olağanüstü bir ses ve yorum gücüne sahip 27 yaşındaki Amy Winehouse’ın trajik ölümü...
İster istemez Anthony Burgess’in klasikleşmiş eserlerinden biri olan ‘Otomatik Portakal’ adlı romanını anımsayıp duruyorum...
Bu kült eseri sinemaya Stanley Kubrick uyarlamıştı... Film, sinema tarihindeki en başarılı roman uyarlamalarından birisi olarak kabul edilir...
Kitap, Britanya’da ‘endüstri sonrası’ bir şehirdeki, ahlaki değerlerin birbirine karıştığı, iyi ve kötünün ayırt edilemez hale geldiği bir toplumda, gençlerden oluşan bir çetenin insanlara uyguladıkları şiddeti ve Alex üzerinden insan doğası ve toplumsal değerlerin çatışmasını anlatır...
Anthony Burgess, bu kitabı için ‘tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum’ demişti...
***
Norveç’teki bombalı ve silahlı saldırılarıyla 100’e yakın kişiyi katleden Anders Behring Breivik’in bin 500 sayfalık günlüklerinden yansıyanlar; saldırganın, Norveçlileri ve Avrupa’yı Müslüman göçmenlere ve çok kültürlülüğe karşı savaşa çağırması, göçmen ve Müslümanlara karşı savaşta, bir milyondan fazla kişinin ya öleceği ya da yaralanacağı tahmininde bulunması, ‘yeni çağı’ algılamayan katil ruhlu birinin kanlı cinneti değil mi?
Norveçli cani de geçen gün televizyonda FBI’ın kendisini nasıl yakaladığını anlatan bir belgeselini izlediğim ‘bombacı profesör’ Theodore John Kaczynksi’in manevi sulbünden değil mi?
Kaczynksi de gazetelere gönderdiği el yazılı ‘manifesto’sunda, teknolojinin insanlık için tehlike olduğunu savunup durmuyor muydu?
Onlar, anlamadıkları ve anlamadıkları için uyum sağlayamadıkları bir çağ değişimine çıldırarak ve katliamlarla isyan edenler...
Kendilerini ‘doğru’, dünya değişimini ‘yanlış’ varsayarak amansızca vahşileşenler...
***
Amy Winehouse ise toplumsal değişime filan değil, doğrudan ve düpedüz bu dünyaya alışamayanlardan...
İçki, kokain de yetmiyor, hayvanlar için kullanılan uyuşturucunun esrik sanallığında alışamadığı bu dünyada sükûnet arıyordu...
Ne ki o kısacık yaşamında bir yandan kendini kezzaplarken, diğer yanda onu dinleyenleri mutlu edenlerdendi...
Onun sarsıcı ölümünü duyunca da Aldous Huxley’in çarpıcı sözünü anımsadım:
‘Belki de bu dünya başka bir gezegenin cehennemidir...’
Winehouse için kesin böyleydi...
***
Çağımızda da ‘insan doğası’ ile ‘toplumsal değerlerin’ çatışması, insan lehine bir noktada son bulmuş değil...
İnsanı ‘kutsalların kutsalı’ kabul eden bir sistem de henüz kurulamadı. Ama bir yandan da ‘eski’ ölüyor ancak ‘yeni’ aynı hızla boy atmıyor...
Bu can yakıcı Araf’ta kalanlar, bazen Norveç’de olduğu üzere cinnet geçirerek canileşiyor, bazen de Winehouse gibi alışamadıkları bu dünyayı erken terk ediyor.