CASUSLAR KÖPRÜSÜ

Hüseyin DERVİŞOĞLU

Okuyucularımdan gelen bazı özel maillerde en çok hangi film türüne ilgi duyduğum merak konusu oluyor. Aslında ilgi duyduğumdan ziyade hiç ilgimi çekmeyen birkaç tür var büyülü perdede. Ama ısrarla sinema sohbetlerimizde konusu yapılan ve mailde sorulan soruya Casuslar Köprüsü sebebiyle cevap vereyim: İkinci Dünya Savaşı ve sonrası soğuk savaş dönemlerinin casusluk öykülerini anlatan filmler özel ilgi alanımı oluşturuyor. Bu konuda geniş bir kişisel arşivim olduğunu da belirteyim.

 

Yazıma böyle bir girişi niçin yaptığımı belirteyim: Senaryosunu Coen kardeşlerin yazdığı, Spielberg’in yönettiği, Tom Hanks gibi büyük bir oyuncunun başrol oynadığı, soğuk savaş dönemini içeren hem de gerçek bir öyküye dayanan casusluk filmi, bu türe özel ilgi duyanların haftalardır heyecanla beklediği bir filmdi. Casuslar Köprüsü, genel hatları ile vasatın üzerinde olsa da benim için büyük bir hayal kırıklığı oldu.

 

Başarılı avukat James B. Donovan (Tom Hanks), ABD ve SSCB devletleri arasında Soğuk Savaş döneminde ABD’de yakalanan bir KGB ajanı ve casusu Rudolf Abel’in yargılanmasını üstlenmek zorunda kalır. Bu savunma, Amerikan halkının büyük çoğunluğunun Donovan’dan nefret etmesine sebep olacaktır. Çünkü casusun ölüm cezası alması en büyük istekleridir. Bütün engellemelere rağmen, Donovan, görevini hakkıyla yerine getirir, Abel’i idam cezasından kurtararak otuz yıllık bir hapis cezasına çarptırılmasını sağlar.

 

Bu arada SSCB tarafından yakalanan, CIA tarafından görevlendirilmiş bir casus olan, Francis Gary Powers’ı kurtarmak için Abel’le takası gündeme gelir. Abel’i savunan Donovan’dan takas işini yürütmesi istenir. Bu görevi isteyerek kabul eden Donovan, yine bir ABD vatandaşı olan ve Berlin’de doktora yapan Frederic Pryor’unda Demokratik Alman Cumhuriyeti tarafından hapse atıldığını öğrenir. Bu durumda Donovan, müthiş bir strateji ile Abel karşılığında iki devletten iki vatandaşını geri almaya çalışır.

 

Filmin ilk yarısı, Spielberg’in bildik karakterini birebir yansıtıyor. İnsan hakları ve hukukun etik değerlerine sıkı sıkıya bağlı, herkesin savunulma hakkı olduğunu sonuna kadar haykıran avukat, yönetmen tarafından ideallerine bağlı Amerikan vatandaşı rolünde yüceltilebildiği kadar yüceltiliyor. Bu arada Amerikan kamuoyunun olumsuz tutumu ince bir eleştiriyle dengeleniyor. Filmin ikinci yarısına geldiğimizde bu eleştirinin aslında göz boyamaktan öteye geçmediğini hemen anlıyoruz. Çünkü Spielberg’in ortaya koyduğu SSCB ve Almanya görüntüsü Amerika’yı yüceltmekten başka bir şey değil. Aslında bu durum şaşırtıcı da değil. Çünkü Spielberg, hemen her filminde olduğu gibi popüler Amerikan kültürünün bir numaralı propagandisti olduğunu bir kere daha göstermek fırsatını Casuslar Köprüsü’nde de kaçırmamış. Bu hususu eleştirmek için söylemiyorum aslında. Her fırsatta kültürümüzü kötülemeyi marifet sayan yönetmenlerimizin kulağını çınlatmak için ifade ediyorum.

 

Birkaç örnek vererek ne demek istediğimi açıklayayım: Filmin ilk yarısında Brooklyn’de genelde mükemmel bir havada ve gündüz geçen film, Berlin’de soğuk hava ve karanlık gecelerde ilerler. Filmin sonunda peş peşe gösterdiği iki kare Spielberg’in niyet ve duruşunu bize göstermeye yeter. Berlin’de çitlerin üzerinden atlarken vurulursunuz ama Amerika’da çitlerin üzerinden oyun oynamak için atladığınızdan vurulma tehlikesi söz konusu değildir. İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı yaraları sarıp ayağa kalkmaya çalışan Berlin öylesine içler acısı halde betimlenir ki, isyan etmemek mümkün değil. Spielberg, filmin alt metnini öyle ince işçilikle doldurmuş ki, soğuk savaşı Amerikan’ın kazanamaması halinde dünyayı bekleyen felaketi, Doğu Almanya nezdinde görsel, Rus halkı açısından içsel bir şekilde gözümüzün içine sokuyor. “İyi ki varsın Amerika” sözünü haklı çıkartmak için hiçbir fırsatı kaçırmamış Spielberg.

 

Filmin en değerli kısmı, Donovan ile Abel’in harika kimyası diyebilirim. Mark Rylances’nin olağanüstü oyunculuğu ve Tom Hanks’in usta işi avukat rolü bence filmin en kuvvetli kısmı. Ayrıca senaryo açısından da filmin teklemediğini, sonuna kadar bir bütünlük arz ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Coen kardeşler kusursuz bir senaryoya imza atmışlar.  

 

Sonuç olarak, sinematografisi, oyunculukları, sanat yönetimi, kurgusu, dekor ve dönemin kıyafetleri açısından çok özenilmiş, bildik bir konunun Spielberg’in anlatımıyla cilalanarak kotarılan bir film Casuslar Köprüsü. Düşük tempo, ağır ilerleyen filmi bazen belgesel tadına çevirse de beni hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim. Çünkü insan Spielberg’ten çok daha iyisini bekliyor. Çok şey beklememek şartıyla türün hayranları için tavsiye edebilirim.

 

Künye

Orijinal Adı: Bridge of Spies

Senaryo: Matt Charman, Joel Coen, Ethan Coen

Orijinal Fikir: Yaşanmış bir olaydan senaryolaştırılmıştır.

Vizyon Tarihi: 27 Kasım 2015

Tür: Gerilim  

Süre: 132 dak.  

Ülke: ABD

Cast Direktörü:

Yapım: DreamWorks Pictures, Fox 2000 Pictures

Türk Dağıtımcı: TME (The Moments Entertainment)

Yapımcı: Marc Platt, Steven Spielberg

Besteci: Thomas Newman

Görüntü Yönetmeni: Janusz Kaminski

Kurgu: Michael Kahn

Sanat Yönetmeni: Anja Müller, Kim Jennings

Kostüm Şefi: Kasia Walicka-Maimone

Oyuncular: Tom Hanks (James Donovan) Mark Rylance (Rudolf Abel), Scott Shepherd (Hoffman), Amy Ryan (Mary Donovan), Sebastian Koch (Wolfgang Vogel), Alan Alda (Thomas Watters), Austin Stowell (Francis Gary Powers), Peter McRobbie (Allen Dulles)

Yönetmen: Steven Spielberg

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.