Zaman zaman bu köşede "özelleştirme-özerkleştirme" üzerine de yazılar yazıyorum. İktidardakiler sekiz yılda, -eski maliye bakanının ifadesiyle- satabileceklerini "babalar gibi sattı", elde satılabilecek az şey kaldı. Şimdi sıra onlarda; köprüler, yollar, barajlar, kalan KİT'ler... (Mesela EBK gerekli ama!) Yine bu köşede ülkede "millî medya" olmadığını da defalarca yazdım. Her iki konu da "devletin bekası" seviyesinde çok önemlidir.
Bu açıdan bakıldığında televizyon, telefon, internet ve medya çok önemlidir. Bunlar birilerinin elinde veya kontrolünde olunca ihtilaller çok kolay gerçekleştirilmektedir. Geçmişte yapılan müdahaleler, ihtilaller, darbeler hep bu araçlar kullanılarak gerçekleştirildi.
Bu sebeple bunların özelleştirilmesi son derece sakıncalı ve yanlıştır. Bir ülkeyi, bir devleti, bir memleketi, bir milleti savaşsız teslim almak isteyenler bunları "özelleştiriyor" ve birilerinin emrine veya kontrolüne teslim ediyor, ülke mefluç hâle getiriliyor. Erbakan'ın son günlerde hatırlattığı üzere; sadece 28 Şubat müdahalesi ülkeye 14-15 yıl kaybettirdi.
Bize göre bunların hepsinin çare ve çözümü var, çare ve çözüm belli.
Her şeyden önce "özelleştirme" değil "özerkleştirme" yapılmalı.
Biz iktidar olduğumuzda bunların hepsini özerkleştireceğiz; özelleştirilenleri de özerkleştireceğiz... Bütçeden pay vereceğiz... Halka belli oranda bedava kullandıracağız...
Yani;
-"Adil Ekonomik Düzen"de birisiyle cep telefonu ile konuşurken para ödemeyeceksin.
-"Adil Ekonomik Düzen"de bir yerden bir yere giderken para ödemeyeceksin.
-"Adil Ekonomik Düzen"de tedavi olurken de para ödemeyeceksin.
-"Adil Ekonomik Düzen"de, asgari kullanım oranında olmak şartıyla, ana ihtiyaç araçları ve maddeleri başta olmak üzere, pek çok şeye para ödemeyeceksin.
Bunları bizden önce sosyalistler vaat ettiler ama nasıl yapacaklarını bilemediler, mekanizmasını getiremediler. Biz ise onların o vaatlerinin yanında ne yapacağımızı bilerek önerilerimizi getiriyoruz; hem de "sosyal tufan" seviyesinde var olan bütün ilmî, iktisadî, siyasî ve ahlâkî bütün sorunlara çare ve çözümler sunarak önerilerimizi getiriyoruz. Gerçek inkılâp, gerçek çare ve çözüm işte böyle olur.
Madem sosyalistlerden yani "sosyalizm"den söz ettik, "komünizm" ve "kapitalizm"i de katarak konuyu biraz daha açalım. Bugün bu "izm"lerin zulümleri ve yaptıkları sebebiyle insanlığın çıkmazda olduğunu herkes görmektedir. 20. yüzyılda bu çıkmaz çok açık bir şekilde ortaya çıkmış ve tek çare "sosyalizm/komünizm" denmiştir. 1917'de iktidara gelen sosyalist yönetim Sovyetler'de 70 sene içinde kırk milyon insanı öldürmüş ama çare bulamamıştır. Sonra Faşizm, Nazizm ve ülkemizde Kemalizm gibi millî yönetimler denenmiştir. Bunlar Sovyetler yani komünistler kadar hunharca kan akıtmamışlar ama onların yapıp ettikleriyle de sonuç elde edilememiştir. Faşizm ve Nazizm zamanla ortadan kaybolup gitmiştir. Kemalizm ise yumuşak iniş yaparak bugünkü Türkiye'ye gelinmiştir. Ne var ki ilmî, iktisadî, siyasî ve ahlâkî bütün sorunlar çözülmemiş; çözüm bir yana, bu sorunlar zamanla iyice yerleşmiş ve artmış, "sosyal tufan" seviyesine çıkmıştır. Batı'da ırkçı emperyalizm, sömürü sermayesi, yani "vahşi kapitalizm" ise ABD'yi arkasına alarak 1850'den beri yeni rejim ve zulüm mekanizması uygulamaktadır.
SONUÇ olarak bugün gelinen noktada, tek sermaye devleti oluşturma hayaliyle yapılan uygulamalar ve zulümler sorunları çözememiştir. "Kriz" üstüne "kriz/ler" olmaktadır. "Sosyalizm/komünizm" gibi artık "kapitalizm" de ömrünü doldurmaktadır. On sene sonra artık herkes kapitalizmin çare ve çözüm olmadığını iyice anlayıp kavrayacaktır.
'O halde çözüm nedir?' diye soranlardansanız ve bu köşenin dikkatli okuyucuysanız; çare ve çözümü biliyorsunuz, çare ve çözüm belli: "Adil Düzen, Adil Ekonomik Düzen".