Selamün Aleyküm
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİN ACINASI TORUNLARINA
95 yıl önceki ordumuz, Çanakkale’de dillere destan, emsali az bulunur bir kahramanlık sergilemişti.
Rahmetli M. Akif’imiz de, Çanakkale’nin şanlı kahramanlarına, şehitlerine ve gazilerine yakışan “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE” diye bilinen meşhur şiirini yazmıştı. Gerçekten o mübarek insanlar, tam da rahmetli Mehmet Akif’in dillendirdiği gibi idiler. Öyle güzellerin, şehadet özlemiyle yananların döneminde yaşamakla Rahmetli Akif bizlerden çok şanslıydı. Her eser kendi dönemini anlatır. Bizler “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE” şiirini her yıl dönümünde okuyarak teselli buluyoruz. Lâkin, sadece teselli bulmak yetiyor mu bir Müslüman için.
Diyorum ki; eğer rahmetli Mehmet Akif şimdi yaşasaydı ve “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİN TORUNLARINA” diye bir şiir yazmasını rica etseydik, şu günümüz insanını nasıl anlatırdı acaba? Bedrin aslanlarına benzettiği ordu yerine, namusunu çiğnetmeyen Asım’ın nesli yerine, iffetinden burunlarını bile göstermekten hâyâ eden anaların yerine kimleri bulurdu karşısında. “Cennet ayaklarının altında” olan o “anaların” hâlâ meydanlarda çarşafları yırtılmakta ve başlarının örtüleri ile evlerinden dışarı çıkmaları kınanmakta.
Merhum Mehmet Akif’imizden özür dileyerek, “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE” şiirinin bazı beyitlerini günümüz insanının aymazlarına uyarladım.
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİN TORUNLARINA
Şu nefis harbi nedir? var mı? dünyada eşi
Kapıları tutmuş gorillerin dördü beşi
Odun gibi gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar
Ancak şeytanlarının önünde eğiliyor başlar
Düşmüş kusmuğunun üstüne uzanmış yatıyor
Aygırlar, mandalar misali, çamurlara batıyor
Ey bu meyhaneler için yorulup, yığılmış adam
O’nun izinden yürüdün, öpsün alnından Ata’n
Ne şişmansın ki, karnın kurtarıyor kelleni
Falına bakacaklar, şimdi getiriyorlar telveni
Sana dar gelmeyecek mezarı kimler kazsın
Balkon gibi göbeğinle, tabutlara kolay sığmazsın
“Bu, taşındır” diyerek şişeyi diksem başına
İçimden gelen nameleri geçirsem taşına
Bütün şarapları, rakıları döksem yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana
Sen ki, ne büyük işler bitirdin, içtin, içtin
Dinden, Allah’tan, vatandan vazgeçmedin
O’nun gibi, bu uğurda kendine ettin hayran
Sen ki, yobazları boğarak, ettin hüsran
Ne hayâsızca bir oturuş ki her yeri açık
Etrafında da kendisi gibi üç beş kaçık
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk
Sade bir hadise var ortada: fuhuşlar denk
Kimi Türk, kimi Kürt, kimi bilmem ne bela
Vatanın her yanını kanser gibi sarmış bu istila
Döktü inananların kanını, durup karşısına
Kustu karnındaki pisliği hayâsızcasına
Ergenekon çıkmasa hâlâ bize afetti o yüzler
Lâiklik denilen kahpe, hakikat, yüzsüzler
Ata’nın nesli.. diyordun ya.. rezilmiş gerçek!
Çiğnedi bacısının namusunu, çiğneyecek
Ey şehid oğlu sarhoş, isteme benden makber
Sana sahip mi çıkacak, tanımadığın Peygamber
Dt. Abdülkerim Karaağaç