ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİN ACINASI TORUNLARINA

A.Kerim KARAAĞAÇ

Selamün Aleyküm

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİN ACINASI TORUNLARINA

95 yıl önceki ordumuz, Çanakkale’de dillere destan, emsali az bulunur bir kahramanlık sergilemişti.     

Rahmetli M. Akif’imiz de, Çanakkale’nin şanlı kahramanlarına, şehitlerine ve gazilerine yakışan “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE” diye bilinen meşhur şiirini yazmıştı. Gerçekten o mübarek insanlar, tam da rahmetli Mehmet Akif’in dillendirdiği gibi idiler. Öyle güzellerin, şehadet özlemiyle yananların döneminde yaşamakla Rahmetli Akif bizlerden çok şanslıydı. Her eser kendi dönemini anlatır. Bizler “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE” şiirini her yıl dönümünde okuyarak teselli buluyoruz. Lâkin, sadece teselli bulmak yetiyor mu bir Müslüman için.

Diyorum ki; eğer rahmetli Mehmet Akif şimdi yaşasaydı ve “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİN TORUNLARINA” diye bir şiir yazmasını rica etseydik, şu günümüz insanını nasıl anlatırdı acaba?  Bedrin aslanlarına benzettiği ordu yerine, namusunu çiğnetmeyen Asım’ın nesli yerine, iffetinden burunlarını bile göstermekten hâyâ eden anaların yerine kimleri bulurdu karşısında. “Cennet ayaklarının altında” olan o “anaların” hâlâ meydanlarda çarşafları yırtılmakta ve başlarının örtüleri ile evlerinden dışarı çıkmaları kınanmakta.   

Merhum Mehmet Akif’imizden özür dileyerek, “ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE” şiirinin bazı beyitlerini günümüz insanının aymazlarına uyarladım.

   

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNİN TORUNLARINA

Şu nefis harbi nedir? var mı? dünyada eşi

Kapıları tutmuş gorillerin dördü beşi

 

Odun gibi gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar

Ancak şeytanlarının önünde eğiliyor başlar

 

Düşmüş kusmuğunun üstüne uzanmış yatıyor

Aygırlar, mandalar misali, çamurlara batıyor

 

Ey bu meyhaneler için yorulup, yığılmış adam

O’nun izinden yürüdün, öpsün alnından Ata’n

 

Ne şişmansın ki, karnın kurtarıyor kelleni

Falına bakacaklar, şimdi getiriyorlar telveni

 

Sana dar gelmeyecek mezarı kimler kazsın

Balkon gibi göbeğinle, tabutlara kolay sığmazsın

 

“Bu, taşındır” diyerek şişeyi diksem başına

İçimden gelen nameleri geçirsem taşına

 

Bütün şarapları, rakıları döksem yarana...

Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana

 

Sen ki, ne büyük işler bitirdin, içtin, içtin

Dinden, Allah’tan, vatandan vazgeçmedin

 

O’nun gibi, bu uğurda kendine ettin hayran

Sen ki, yobazları boğarak, ettin hüsran

 

Ne hayâsızca bir oturuş ki her yeri açık

Etrafında da kendisi gibi üç beş kaçık

 

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk

Sade bir hadise var ortada: fuhuşlar denk

 

Kimi Türk, kimi Kürt, kimi bilmem ne bela

Vatanın her yanını kanser gibi sarmış bu istila

 

Döktü inananların kanını, durup karşısına

Kustu karnındaki pisliği hayâsızcasına

 

Ergenekon çıkmasa hâlâ bize afetti o yüzler

Lâiklik denilen kahpe, hakikat, yüzsüzler

 

Ata’nın nesli.. diyordun ya.. rezilmiş gerçek!

Çiğnedi bacısının namusunu, çiğneyecek

 

Ey şehid oğlu sarhoş, isteme benden makber

Sana sahip mi çıkacak, tanımadığın Peygamber

                                       Dt. Abdülkerim Karaağaç

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.