Camilerde Namaz Kılmak
Camiler malum ibadetgah olarak bilinen mekanlardır. Cami Arapçadan gelen bir kelimedir. CİM, MİM, AYN kökünden oluşan bu kelime, toplanılan yer, biriken yer manasına gelir. Caminin Arapça bir eş anlamı da mesciddir. Yani secde edilen yer.
İslam dininin bir avantaji yapılan ibadetlerin mekanlara bağlı olmamasıdır. Yani farz ibadeti olan beş vakit namazı kılmak için illede bir camiye gitmek lazım gelmez. Namaz ibadetinizi her hangi bir mekanda yerine getirebilirsiniz. (Ancak mezarlıklarda namaz kılmak mekruhtur). Bu koşul cemaatle kılınan namaz için de geçerlidir ve cinsiyet ayrımı da tanımaz. Yani kadın olsun, erkek olsun, cemaat olsun, birey olsun, kişi namaz ibadetini istediği yerde eda edebilir. Buna rağmen İslam dininde hem cemaatle kılınan, hem de camide kılınan namazın değeri farklıdır. Cemaatle kılınan namaz birey için güç ve kuvvet teşkil eder, yalnızlık duygusundan uzak tutar. Omuz omuza, saf saf namaz kılmak birlik ve beraberlik duygusunu arttırır, bu yüzden de tavsiye edilir. Allah Rasul’unun sünnetidir. Namaz hakkında Merhum Necip Fazıl Kısakürek’in meşhur şiiri aklıma geldi: “Namaz, sancıma ilaç, yanık yerime merhem; Onsuz, ebedi hayat benim olsa istemem!
İnsanoğlunun yaratılış sebeplerinden en önemlisi kulluk görevidir ve onu yerine getirmektir. Yani ibadettir. İbadetlerin en önemlisi ise hiç şüphesiz namazdır. Namaz kılmak, alnını secdeye koyup huzur bulmak inanan insan için vazgeçilmez zaruri bir eylemdir. “Vescud, vegtarib”, yani Secde et ve yakın ol!” diyor Allah’u Teala Alak Sure’sinde. Demek ki secde bir vasıtadır. Kulu tanrıya yaklaştırır. Yine Allah Rasul’u hadisinde insanın Allah’a en yakın anının secde hali olduğunu ifade buyuruyor. Rahmetlik Necip Fazıl Kısakürek yine “Çile”’sinde “Baş” adlı şiirinde: “Eklense de başıma dünyada kaç baş varsa, Başım onların hepsi için secdeye varsa... diyor, secde aşkını dile getirmek için.
Hal böyle iken, bu müthiş andan istifade etmek lazım. Secde anında burnumuzu ve alnımızı yere yapıştırıp, orada sükuneti bularak uzun uzun kalmak lazım. O anı yakalıyabilmek için...
Namaz her yerde kılınabilir demiştik baştan. Bu böyledir. Fakat yinede mümkün mertebe fırsatı ve imkanı olan herkese namazını camide (cemaatle) kılmasını öneririm. Bu önerim hem erkeklere, hem de kadınlara yöneliktir. Bu tavsiyemin farklı sebepleri vardır. En önemli sebep ise hiç kuşkusuz mekanın bir ibadetgah olması, bir mabet olmasıdır. Mabetler maneviyat dolu olan mekanlardır. Oralarda huzur vardır ve sessizlik vardır. Aynı zamanda, genelde geniş mekanlardır. Geniş olduğu için de, insana ferahlık getirir. Bu faktörlerin hepsi insanın ruh halini (psikolojisini) olumlu bir şekilde etkileyen ve manevi duyguları alevlendiren hafife alınmayacak önemli unsurlardır. Hani Mehmed Akif Ersoy:“Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli!” diyor ya İstiklal Marşı’mızın sekizinci kıtasında. İşte Akif’in bahsettiği mabetlerin kutsallığı bu olsa gerek.
Evet, imkanı olan herkese tavsiye ederim, Ve bu tavsiyem sırf erkeklere yönelik bir tavsiye değildir. Zira genelde bizim kafa yapımızda ve anlayışımızda sırf erkeklerin camiye namaza gitme geleneği vardır. Kadınlar bu mekanları pek aramazlar, oralara pek uğramazlar. Hanımlar! Eğer vaktiniz ve durumunuz buna müsaade ediyor ise, ara sıra namaz kılmak için, yani sırf namaz kılmak için camilere gidin. Evleriniz camiye yakın ise yaya gidin. Araçınız var ise, veya beyleriniz zaten namaz kılmak için gidiyor ise vakit namazına, siz de onlara takılın ve onlara eşlik edin. Beraberce Allah’a ibadet etmek için camilere başvurun. Camide, cemaatle namaz kılın. Mabed havasını teneffüs edin. Bu tür eylemlere insanoğlunun ara sıra ihtiyacı vardır. En geç haftasonları bu tür girişimlerde bulunabilirsiniz. İbadetgahların maneviyatı günümüzde maalesef çok hafife alınıyor. Öyle ki, bir ibadetgahta bulunduğumuzun farkında bile değiliz bazen. Lakin mana olmaz ise, maddenin bir anlamı yoktur efendim!
Bazı hanımlar haftasonları alış veriş için camilerin dükkanlarına gidiyorlar. Bu bayanlar mesela alış veriş saatini namaz vaktine denk getirebilirler. Böylece hem işlerini ve alış verişlerini halletmiş olurlar ve aynı zamanda camide namazlarını eda etmiş olurlar. Keşke bir “Camide namaz kılma alışkanlığı” başlasa her birimizin içinde ve bu alışkanlığı gelenek haline getirsek. Camileri öyle garip ve kendimizden uzak bir mekan olarak görmesek. Oraların varlığından daha fazla istifade etsek. Caminin kıymetini bilsek. Orada oturup sohbet etsek. Ders işlesek. Çocuklarımızı oynatsak. Geniş mekanlarda oynasalar, zıplasalar ve eğlenseler.
Bir de o rahatsız edici cep telefonlarının sesi olmasa... Sahipleri, telefonlarının namaz esnasında çaldığında, cemaatte bulunan bütün ferdlerin hakkına girdiklerini bilmiyorlar mı? Namaz esnasında manevi aleme dalmaya çalışan, oraya göç eden abidleri (İbadet eden kişileri) rahatsız ettiklerini ve onlara engel olduklarını düşünmüyorlar mı? Siz o anda dalmışsınız, ibadetinize konsantre oluyorsunuz, “Iyyake na’budu ve iyyake nestein”, yani “Yalnız Sana ibadet eder ve yalnız Senden yardım isteriz (Allahımız)” düşüncesine kapılıp Allah ile bir irtibat kuruyorsunuz. Ve ansızın bir “Kurtlar Vadisi” veya bir “Laylaylom” sizi rahatsız ediyor, sizi sarsıyor, dengenizi bozuyor ve ruh halinize tecavüz ediyor. Yazık! Çok yazık!
Aklıma zamanında bir Karadenizli teyzemizin anlatmış olduğu bir fıkra geldi. Karadenizlinin biri namaz kılıyormuş. Namaz esnasında arkadan bir kemençe sesi işitmiş. Birden bire kemençenin nağmelerine kapılmış. Her ne kadar direnmek istese de, sonunda başaramamış ve namazda sallanıp, çalkalanmaya başlamış. Kemençe sesi hızlandıkça, oda hızlanmış ve sonunda “Ben seni sonra gılarum, ben seni sonra gılarum” diyerek, namazını terkedip onu horona çevirmiş. Evet değerli okuyucularım, “namaz havamızı” “oyun havasına” çevirmeme temennisiyle...