Halkoylamasında sandıktan ne çıkarsa çıksın, konu üzerinde başgösteren tartışmalar, kişiler ile kurumların cepheleşmesi, şimdiden ilginç bir durum ortaya çıkardı. İzahı hayli zor bir durum bu.
TÜSİAD'ı gözünüzün önüne getirin. Ülkemizin en büyük şirketlerinin sahip ve yöneticilerini çatısı altında topluyor TÜSİAD; en zengin işadamları sıralamasında ön sıraları kimselere bırakmayan isimlerin içinde yer aldığı 500 kadar aileden oluşuyor. Şimdi işleri yönetenler eğitimlerini yurtdışında almış, sürekli yabancılarla iletişim halinde insanlar. Bu insanlar, dünyanın nereye gittiğini, Türkiye'nin yeni dünya içerisindeki yerini doğru okuyabilecek veya öğrenebilecek durumdalar.
Peki halkoylaması vesilesiyle meydana gelen ayrışmada nerede duruyor TÜSİAD? Hem de yıllarca kimbilir ne kadar masrafla hazırlattığı demokratikleştirme, yargı reformu, yeni anayasa gibi çalışmalarını inkâr edercesine?
"Anayasa değişmesin, 12 Eylül'de ülkenin üzerine geçirilen deli gömleği yırtılmasın" diye çaba gösterenlerin yanında...
Ya sendikalar, özellikle Türk-İş ve DİSK gibiler nerede yer alıyor halkoylaması ayrışmasında? Oylanacak paket içerisinde sendikaların yıllardan beri savunduğu pek çok ileri düzenleme var. Kişisel ve kurumsal çıkarları anayasa değişikliklerinin gerçekleşmesini gerektirdiği halde, DİSK ve Türk-İş gibi sendikalar da, "Anayasa değişmesin, 12 Eylül'de ülkenin üzerine geçirilen deli gömleği yırtılmasın" cephesinde yer alıverdiler.
Cezaevinde gördüğü işkenceleri romanlaştırmış, şiirleştirmiş bazı 'sol' edebiyatçıların durumu da pek farklı değil. "Anayasa değişmesin, 12 Eylül'de ülkenin üzerine geçirilen deli gömleği yırtılmasın" cephesinin başını çeken bir gazetede, özellikle sol kesimlerin ismini bayraklaştırdığı bir 12 Eylül mağduru şairin açıklaması yer alıyordu önceki gün; halkoylamasına katılmayacakmış...
Herhalde cezaevi ve dava arkadaşlarından kendisini tebrik edenler olmuştur.
Kürtler adına politika yapanların, yıllardan beri bölgesel hak ve özgürlükler için mücadele verdiklerini iddia edenlerin bazısı da sapır sapır dökülüyor bu cepheleşmede. Anayasa değişikliği paketinin siyasi partileri kapatmayı zorlaştıran maddesi Meclis'te BDP'nin tavrı yüzünden düşmüştü; etkileyebildikleri herkes dediklerini yapıp sandık başına gitmez ve 'Hayır' oyları bu yüzden fazla çıkarsa 'daha demokrat ve daha hukuk devletine yakın' olma fırsatı kaçırılmış olacak.
Olsun. Onlar da "Anayasa değişmesin, 12 Eylül'de ülkenin üzerine geçirilen deli gömleği yırtılmasın" cephesinin ön saflarında çoktan yerlerini aldılar.
Akıl alır gibi değil, ama gerçek bu: Zengin işadamı, sendika lideri, sol edebiyatçı, Kürt davası iddialı çığırtkan ve daha kimler bir büyük cephe olarak "Anayasa değişmesin, 12 Eylül'de ülkenin üzerine geçirilen deli gömleği yırtılmasın" diyor. Herhalde zengin işadamıyla işçi haklarını savunması gereken sendikacıyı birleştiren bazı durumlar başka ülkelerde de oluyordur; fakat bizde TÜSİAD ile Türk-İş ve DİSK'i birleştiren, varlık sebeplerine aykırı bir tavır.
2002 seçiminden beri, Türkiye, Ak Parti'nin ekseninde yer aldığı siyasetteki gelişmeler yüzünden savrulup duruyordu zaten; ancak o savrulmaları Ak Parti ile karşısına çıkanların gen farklılığına veriyorduk. Ne de olsa ele geçen fırsat seçimlerdi; TÜSİAD ile DİSK saflarında yer alanların ve bölge politikalarına bel bağlayanlar ile sol edebiyatçıların Ak Parti'ye oy vermeye ellerinin gitmemesi anlaşılabilir bir şeydi.