Bundan böyle de düşünerek atmayın adımlarınızı...

xxx33

Levent Kırca anlatmıştı.
Turgut Özal'ın Genel Başkan ve Başbakan olduğu günlerden birinde, bir büyük otelin balo salonunda düzenlenen "ANAP Gecesi" nde, Özal taklidi yapması için Levent Kırca'yı davet etmişler.
Levent Kırca o inanılmaz ustalığı ile kendi yüzünü Özal'ın yüzüne dönüştürmüş. Gözlüğünü burnunun üstüne düşürmüş. Bir kruvaze ceket giymiş. Aynı Özal gibi iki yana salına salına, toplantının yapıldığı salona doğru koridordan yürümeye başlamış.
Tam o sırada, Özal'ı eleştiren yazılarıyla bilinen bir köşe yazarı meslektaşımız, arkasından koşarak gelmiş... Levent Kırca'nın yanına gelince, en güler yüzünü takınıp,
- Saygılar Sayın Başbakanım, demiş.
Levent Kırca hiç bozuntuya vermemiş... Bir şeyler mırıldanıp, hızlı adımlarla yürümesini sürdürmüş.
Köşe yazarı bir yandan Levent Kırca'ya ayak uydurmaya çalışırken, bir yandan da "Sizi çok takdir ediyorum, ülkenin ufkunu açtınız" benzeri cümleler kuruyormuş.
Bu tablo içinde birlikte salona girmişler.
Köşe yazarı protokol masasında oturan gerçek Özal'ı görünce çok şaşırmış.
Levent Kırca'nın yanından hızlı biçimde ayrılmış.

Şişmiş egolar
Aslında bu bizim hayatımızın hikâyesidir.
Biz gazetelerin köşe yazarları egoları aşırı şişik meslek sahipleriyiz.
Her gün yurda ve dünyaya yön vermek görevini ciddiyetle sürdürürüz.
1960'ları ve 70'lerin başını sürükleyen Vietnam Savaşı üzerinde ben Cumhuriyet'te, Ali Sirmen de Akşam'da yazıp dururduk. O zamanki Amerikan Başkanı Johnson'u her gün yerden yere vururduk.
Vietnam'daki başarısızlık nedeniyle, Başkan Johnson ikinci dönem seçilmek için aday olmadı. Siyasetten silindi gitti.
Ali Sirmen'le Beyoğlu'nda Pasaj'da, Entelektüel Cavit'in meyhanesinde oturup, biralarımızı yudumluyorduk.
- Bu Johson'u sen de ben de o kadar uyardık. Bizi dinleseydi başına bunlar gelmezdi, dedi Ali Sirmen
Ben de onayladım onu,
- Evet, bizi dinlemedi, siyaseten yok oldu, dedim.
Bu içerisi için de dışarısı için de hep böyle olmamış mıdır?

Hep o şarkı
1983 seçimlerinde 12 Eylül Rejimi'nin desteklediği Turgut Sunalp'in partisi MDP'ye "müstakbel iktidar" olarak bakılıyordu. Seçim öncesinde bu partinin Hilton'daki davetinde tüm basın tam kadro ile yer almıştı. Herkes müstakbel Başbakan Sunalp'in peşindeydi.
Seçimi Özal'ın ANAP'ı kazanınca, Sunalp'in çevresi birden boşalıvermişti.
Şimdi de önümüzde Başbakan Erdoğan'a dönük gelişmeler var.
Hatırlayın 28 Şubat postmodern darbe dönemini.
Erdoğan İstanbul Belediye Başkanlığı görevinden alındı. Okuduğu şiir yüzünden hapse atıldı.
O dönemlerde güdümlü medyada Erdoğan'ın milyon dolarlık serveti üzerinde spekülasyonlar yapılıyor ve kartel kanallarında Erdoğan'ın kasetleri yayınlanıyordu. Çoğunlukla Mesut Yılmaz'ın ANAP'ına yatırım yapılıyordu.
Sonra 2002 seçimlerinde AK Parti iktidar oluverdi.
Şimdi de hepimiz Erdoğan'a akıl vermekle, yol göstermekle meşgulüz.
Karnını kaşıyanların oylarıyla AK Parti'nin iktidar olduğunu ileri sürenlerin gazetelerinde "Madem Erdoğan tatil yapıp şort giyiyor, o zaman yanına eşini eline de portakal suyu dolu kadehi alıp, Boğaz restoranlarında içki içenlere kaldırsın" denildiğini bile görüyoruz.
Ama nedense kimse CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a akıl vermeyi düşünmüyor. Çünkü onun partisine kafasını kaşıyanların oy verdiği düşünülüyor.
Neyse....
"Böyle gelmiş böyle gider" diyerek, yazmaya ve okumaya devam edelim.