“Bugün,” “Marmara depremi”nin “10.yılı…”
Ardında, binlerce yitip giden “hayatlar”…
Bir daha eski haline asla kavuşamayacak “sakat bedenler”…
Yıkılan evler…
Küçük odaların içine sığdırılmış, yok olup giden “kocaman hatıralar”…
“Mağrur” “şehir bedenlerinden” “göz açıp kapayıncaya kadar” terk eden ruhlarının “manzum” öyküsü…
“Ayaza tutmuş” gözlerin umutsuzca “uzandığı yarınlar…”
“Bugün,” Trakya ve Marmara Bölgemizin “sele tesliminin” “3.günü…”
Sizce, 10 yıl önce “yaşananlarla” 10 yıl sonra “yaşananlar” arasında “fark var mı?...”
***
Ez cümle, felaketlerden önce gereken “tedbirleri” almamız ve çalışmaları yapmamız yerine, sonrasında ders çıkarma gibi devam eden “kötü gelenek” ve “alışkanlığımızdan” hala kurtulmadığımız sürece, bir önceki ile bir sonraki “yaşadıklarımız” arasında hiçbir fark olmayacak!...
***
“Sorumluları kim?” diye soran olursa; tereddüt etmeden bir adım öne çıkıp,“liyakatsiz” insanları seçip üstelik takip etmeyen, seçildikten sonra “hesap sormayan”, hatta hesap sorulması için hiçbir zaman “dayatmayan…”
“Hayatımı” ve “geleceğimi” her olay sonrasında “zeytinyağı” gibi su üstüne çıkan “politikacıların” “pamuk ipliği” “sözlerine ve vaatlerine” bağlayan benim!...”
Demelisin!…
Öncelikle benim!…
Sonra yanındaki atılıp ileriye “Hayır benim!” demeli…
İkişer üçer, sonra binler, onbinler, yüzbinler, milyonlar, sonra hep bir ağızdan “Hayır biziz, hepimiziz!” diye avaz avaz yeri göğü inletmelisin…
Demezsen olmaz!…
İnletmezsen olmaz!...
Olmaz çünkü;
“Suçlanmaya başlandın bile, görmüyor musun?!...”
***
“Bugün yazı yazmak”, birazdan “felakete” dönüşecek “sağanak yağmur gibi…”