Bu vahim manzara ilk değil !

xxx135

Türkiye yıllardan beri herkesin aynı şeyi anladığı ortak tarifleri yapılmamış kavramlar etrafında kopartılan fırtınaların ülkesi oldu, olmaya da devam ediyor.. Özelliklede "irtica" ve "laiklik" üzerine bina edilen bir takım söylemlerin özünü rejimin tehlikeye düştüğü iddiaları oluşturuyor . Kimler ne yaparsa ya da nasıl davranırsa laiklik tehlikeye düşer ya da irtica hortlamış olur? Bu hiç belli olmadı.. Laikliğe aykırı davranıştan uzun süre yargılanmış sonunda beraat etmiş birisi olarak bu sorunun cevabını öğrenebilmiş değilim.

Hep sormuşumdur "Nedir bu laiklik? Ne olursa tehlikeye düşer? Laiklik tehlikeye düşerse ülke ve rejim için tehlike kapıya dayanır mı?" diye.. Bu sorularıma şimdiye kadar laikçilerden ve ikide bir irtica öcüsünü hortlatanlardan cevap alabilmiş değilim.. Sadece ben değil bu ülkede yaşayan milyonlar da cevap alamadı, alacağa da pek benzemiyor.

Herkes olaylar karşısında aynı şeyleri düşünmez ve aynı tepkileri vermez, vermesi de gerekmez.. Ancak, laiklik ve irtica çığırtkanları darbe heveslerini bu iki kelime üzerine bina ediyor, gerekçe olarak irticanın hortladığı, laikliğin tehlikeye düştüğü, öyle ise halkın belirlediği iradeyi bir kenara itme zamanının geldiği gibi bir temel üzerine oturtuyorlarsa işte  o zaman gerçekten rejimin tehlikeye girmesi söz konusu olur. Bir bakıma devleti ve rejimi koruma iddiasında olanlar bizatihi devlet ve rejim için tehlike oluşturmaktadırlar.

Bu arada darbe alışkanlığı bazı kişilerin beyinlerinde ve bunlar yoluyla bazı kurumlara da yerleşince bir takım kişiler  bir de kendilerini toplumun büyük bir bölümünden üstün görmeye başlıyor, toplumu değiştirme, kendilerine benzetme hakkına sahip olduklarını düşünüyorlar ..  İkide bir siyasete müdahalelerin, andıçların temelinde sanıyorum Ruhat Mengi'nin dünkü yazı başlığında belirttiği, "Kimsenin suç işleme imtiyazı yoktur, bazıları hariç" ya da "Bu ülkede herkes eşittir.. Bazıları biraz daha eşittir" biçiminde ifade edilen bir anlayış ortaya çıkıyor. Kısacası, "Köylünün oyu ile benim oyum bir olur mu?" mantığının hayata geçirilmesi söz konusu oluyor.. Hatta bunların çoğu o beğenmedikleri köyden geldiklerini bile unutabiliyorlar. Bir türlü bu kesimler demokrasinin köylü ile şehirlinin, cahil ile okumuşun insan olarak eşitlenmesi rejimi olduğunu anlayamıyor, daha doğrusu anlamak istemiyorlar. Buna birde ele geçirdikleri mevzilerin, makamların, çıkarların o beğenmedikleri halkın oyları sonucu ellerinden kaçma tehlikesi eklenecek  olursa işte o noktada kıyameti kopartıyorlar.. Bunu yaparken tek dayanakları yukarıda da ifade ettiğim gibi ellerindeki tarifi yapılmamış, istedikleri zaman istedikleri anlamı yükleyebildikleri iki kavram laiklik ve irtica oluyor.

Elbette sadece benim için demokrasi ve özgürlük anlayışı yukarıda anlatmaya çalıştığım tepeden inmeci ve dayatmacı kesimlere özgü değil. Toplumun genelinde böyle bir anlayış var. Yukarıda sözünü ettiğimiz kesimler gücü de ellerinde bulundurdukları için sıkışınca işi dayatmaya kadar vardırabiliyorlar. Ancak, diğer kesimlerin elinde güç bulunmadığı için genellikle toplumsal bir dayatma yerine kişisel dayatmalarına şahit oluyoruz. Başkalarının hakkına saygı göstermeyen, kendisi söz konusu olduğunda yırtınan tipler de aslında farklı bir açıdan dayatmacılık yapıyorlar. Bunun içindir ki bu ülkede kanunlar karşısında zayıflar ve kanuna saygılı olanlar  yaptıkları bir yanlış sebebiyle içeri tıkılırken, güçlüler karşısında kanunların işlemesi bile zorlaşıyor.

Rejime yönlik her türlü müdahale girişimi ve müdahale anayasal suç iken bu ülkede milletin sağladığı gücü ellerinde tutanlara hiçbir şey yapılamıyor. Ama, sıradan bir vatandaş haklı ya da haksız kafası bozulmuş., bu düzen değişmeli, bu rejim yıkılmalı dese iki şahit ile cezaevini rahatlıkla boylayabilir.

Maksadım son günlerin konusu olan varlığı ile yokluğu tartışılan "İrtica ile mücadele eylem planı" üzerinde durmak değil. Bu tür olayların ve söylentilerin sık sık gündeme geliş sebepleri üzerinde durmaktır. Bu sebepler ortadan kaldırılamadan toplumda demokrasi tarifi üzerinde ortak bir anlayış oluşamadan, bazları kendilerini eşitler içinde daha fazla eşitler(!) arasında görmeye devam ettiği sürece ne andıçlar biter, ne eylem planları ne de kendini güçlü görenlerin siyasete müdahalesi son bulur. Bilmem derdimi anlatabildim mi?

Kaynak: Milli Gazete