Bir Amerikalı siyaset yorumcusu, ekonomik krizin ne kadar süreceği üzerinde çeşitlemeler yapanlara şu sözlerle müdahale etti:
- Ekonomik krizler doğum sancısına benzer. Yaşanırken çok acı çekilir. Ama geride kaldıkları zaman kimse hatırlamaz. Bu son kriz de Amerikalıları en fazla iki yıl etkileyecek. Obama'nın başkanlığının ikinci yarısında ekonomik büyüme yeniden başlayacak ve kimse kriz günlerini hatırlamayacak. Obama da ikinci dönem Başkanlık seçimine kriz ortamını geride bırakmış olarak girecek.
Bu Amerikalı yorumcunun ekonomik krize dönük bakış açısı ve öngörüsü doğru ise, bizim siyasal yaşamımızın geleceğine de acaba aynı yaklaşımı uyarlayabilir miyiz?
Şöyle ki...
Bu kriz Türk ekonomisini Amerikan ekonomisi kadar vurmasa da, işsizlik ve durgunluk şimdiden yansımalarını göstermeye başladı.
Gazetelerde sadece endüstrinin daraldığının işareti olan işsizliğe ilişkin haberler görmüyoruz. Gazetelerde de, televizyon kanallarında da toplu işten çıkarmalar başladı. Görkemli ve itibarlı alışveriş merkezlerinde, mülkiyetin sahipleri mağaza kiralarını indiriyorlar.
Yani biz de kriz çemberine girmiş bulunuyoruz.
Bu durum acaba bizde de iki yıl mı sürecek?
Acaba işsizliğe ve durgunluğa dayanan bu ekonomik kriz önümüzdeki mart ayındaki yerel seçimleri nasıl etkileyecek?
Seçime çok zaman var
Diyelim ki seçmen etkilendi ve AK Parti'nin oy oranı düştü.
Ama bu bir genel seçim değil sonuçta.
Genel seçime en az üç yıl var.
Eğer bu kriz Amerikalı yorumcunun öngördüğü gibi iki yıl sürer ve sonra yeniden büyüme dönemi gelirse, seçmen yine AK Parti'nin başarısı olarak mı görecek bunu?
Unutmayalım ki geçen genel seçimde AK Parti oylarını yüzde 47'ye ulaştıran seçmenlerin bir önemli bölümü, AK Partili oldukları için değil, ekonomik istikrar ve büyüme devam etsin diye oylarını bu partiye vermişlerdi.
Acaba gerçekten ekonomik krizler doğum sancısına benziyor mu?
Yaşanırlarken acı çekilir ve sonra da hemen unutulurlar mı? Bu benzetme bir ölçüde doğru da olmalı.
Eğer ekonomik krizler hiç unutulmasaydı, rahmetli Bülent Ecevit'in bir defadan daha fazla başbakan olması düşünülemezdi.
Veya 1980 öncesinin kadroları, 1990 sonrasında Türkiye'de yeniden halk tarafından iktidara taşınmazlardı.
Muhalefet olabilmek
Bir de bunun tersini düşünelim.
Eğer ekonomide ufuk açmak, A'dan Z'ye ekonomik yaşamı değiştirmek ve vizyon sahibi olmak bir anlam taşısaydı, Turgut Özal'ın ANAP'ı hiç seçim kaybeder miydi?
Bütün bunlardan ne çıkar?
Demokrasilerde siyasetin yönünü sadece ekonomi belirlemez.
Başarılı veya başarısız olmak da, bir noktada önemini yitirir.
Demokrasilerde zaman gelince toplum değişim ister.
Hiçbir iktidar seçmenle Katolik nikâhı yapamaz demokrasilerde.
Önemli olan kubbede bir hoş seda bırakabilmek ve işin tadı kaçmadan zamanı gelince zarif biçimde muhalefete geçmeyi başarmaktır.