Tünelin ucunda görünen ışık, acaba aydınlığa çıkışın işareti midir, yoksa karşıdan gelen ve sizin bulunduğunuz trene çarpması kaçınılmaz olan trenin ışığı mıdır?
Toplumsal ve siyasal yaşamı sürekli belirsizliklerle dolu bir toplumda, iyimserlikler de kötümserlikler de, tünelin ucunda görünen ışığın ne olduğunu bilemediğiniz için, fazla anlam taşımaz.
Ekonomik ve siyasal krizler arasında bunalır ve durum hiç düzelmeyecekmiş gibi görünürken, bir bakarsınız ki her şey yoluna girmiş olur. Veya ekonomik ve siyasal istikrarın sağlandığını düşünürken, bir anda yine tünelin ucundaki ışığın niteliği üzerinde bir türlü karar veremez duruma düşersiniz.
Durum hep "iyi haber-kötü haber" fıkralarındaki gibidir.
İyi Haber- Artık Türkiye'de askeri darbe olmaz.
Kötü Haber- Türkiye'de hukuk darbesi olabilir.
Hani motosiklet sürücüsü kaza geçirmiş. Gözünü açtığında hastane yatağında bulmuş kendini. Başucunda duran doktora "Durumum ne" diye sorunca "Durumunuzla ilgili bir kötü bir iyi haberim" var cevabını vermiş doktor.
Sonra durumu özetlemiş:
- Kötü haber, sol bacağınızı kesmek zorunda kaldık. İyi haber ise, çizmelerinizi yatak komşunuz çok iyi bir fiyata satın almak istiyor.
Demokrasiye müdahaleler
Yaşanan dönemin anlam ve önemi konusunda gerçekçi bir teşhis koymak kolay olmuyor.
Demokrasiye şu ya da bu şekilde müdahale edilmesi ilk kez rastladığımız bir durum değil. Ama şu anda 21'inci yüzyılda yaşadığımıza göre, şimdiki müdahalenin eski müdahalelerden farklı yansımalarının ve gelişmelerinin olması da kaçınılmaz.
Ama toplumdaki kronik kamplaşmaya dayalı benzerliklerin de olması kesindir.
Selim İleri pazar günkü Zaman'daki yazısında 1950'leri anlatan romanlara göndermeler yaparak Demokrat Parti iktidarını ve 27 Mayıs darbesini irdelemişti.
Birkaç satırbaşını alıntılayayım:
- Demokrat Parti iktidarının yapıp ettiklerinden birçok kişi kim bilir ne kadar yılmıştı. İhtilal büyük sevinçle karşılandı. Annemle babamın birbirlerine sarılarak gözyaşı döktüklerini hatırlıyorum.
- Birkaç gün sonra, Demokrat Parti döneminde Devlet Demir Yolları Umum Müdürü olan dayım apar topar götürüldü. Nereye? Kimse bilmiyordu. Hazirandı ve çok sıcak bir akşamdı; babam geç saat eve geldi, askeri izin çerçevesinde dayımla görüşebilmiş, dayım iyiymiş. Birkaç ay sonra da, babam 147'ler arasında üniversitedeki görevinden uzaklaştırıldı.
- 27 Mayıs'tan sonra, Yassıada Mahkemeleri başta olmak üzere, basındaki iftira kampanyasıyla, mahalle, kahvehane dedikodularıyla, hasetlerle, Türkiye epey bir geriye, toplumsal cinnet açısından ileriye, uygarlık dışına, toplumsal hastalıklara sürüklendi.
- Menderes'ten nefret edenler, Yassıada döneminde tavır değiştirmeye başlamışlardır. Bebek davası sırasında Ayhan Aydan diye soylu bir insan, değerli bir soprano toplumsal ortak bakışın kaderini değiştirdi. Ayhan Aydan, duruşmaya geldiği gün, bir Anna Karenina'ydı. Herkesin eski başvekili yerden yere çaldığı o günlerde, Ayhan Aydan "Beyefendiyi sevdim..." diyebildi.
Zaman faktörü
Yaşanan dönemlere belirli bir zaman geçtikten sonra, Selim İleri gibi yukarıdan bakabilmek, tabii ki önemli. Ama zamanı yaşar ve güncel olayların akışı sizi de etkilerken, bunlara yukarıdan bakamazsınız ki.
Voltaire'in 1759'da yazdığı "İyimser Candide" romanını yeniden okumanızı öneririm.
Avrupa'yı kana bulayan "7 Yıl Savaşları"nın (1563-70) ve Lizbon'u yok eden depremle tsunaminin (1755) yarattığı yılgınlığa karşı, saf ve temiz Candide'in her felaketten bir iyilik çıkacağına dönük iyimser mizacı, Voltaire'in kaleminde tüm kurumların ve inançların alaya alınmasında kullanılmış.
Siz siz olun, profesyonel siyasetçilerin ve iktidar tutkunu bürokratların, "Hiç bu kadar kötü olmamıştık" demelerine kaptırmayın kendinizi.
Bugüne değilse bile yakın düne daha yukarıdan bakmayı deneyin...