Bu coğrafyada hiçbir şey ilk defa olmuyor ki...

xxx33

Neticede hem Ortadoğu coğrafyasındayız, hem de Bizans'tan ve Osmanlı'dan tevarüs ettiğimiz siyasi bilgiler toplumsal bilincimizde yer etmiş.
Bu coğrafyada, çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin kurallarına da, hukukun üstünlüğü ilkesine de aykırı olan hiçbir şey "ilk kez" gerçekleşmiyor.
Hiç kitap okumamış, "tarih"i geçen haftanın hikayesi olarak algılayan çocukların dışında, aklı ve bilinci olan kimse, ne partilerin kapatılmasına, ne emekli veya muvazzaf generallerin gözaltına alınmasına, ne darbe girişimlerine "ilk kez oluyor" diyerek hayret duygularıyla yaklaşır.
Size bir anı kitabından birkaç satır aktarayım:
- Karanlık tamamıyla basmıştı. Açık bir polis otomobiliyle meçhul bir istikamete doğru gidiyorduk. Sağıma, soluma, ön tarafa birkaç sivil polis memuru oturmuştu. Beni nereye götürüyorlardı bilmiyordum. Yollar ıssızdı. Otomobilde oturanlar ağızlarını açmıyorlardı. Bu hususta kati emir almışa benziyorlardı. Karanlığın içinde süratle ilerlerken, öğleyin 13.30'dan otomobile bindiğim ana kadar devam eden sorgunun asabımı adamakıllı bozan yorgunluğundan kurtulduğuma da memnundum.

Zayıf hafızalar
Bu satırları Kurtuluş Savaşı kahramanı Orgeneral Ali Fuat Cebesoy'un "Siyasi Hatıralar" kitabından aktardım (a.g.e. Doğan Kardeş Yayınları, Cilt 2-1960)
Atatürk'ün en yakın silah arkadaşı ve Kurtuluş Savaşı'nda Batı Cephesi'ni açan, Orgeneral Cebesoy, 1926'da tutuklanmıştır ve idam talebiyle yargılanmak üzere İstiklal Mahkemesi'ne götürülmektedir. Cebesoy dışında diğer orgeneraller de (Kazım Karabekir, Refet Bele, Cafer Tayyar Eğilmez, Rüştü Paşa, Mersinli Cemal Paşa) aynı serüveni paylaşmaktadırlar.
Dünkü Milliyet'te arkadaşım Güneri Cıvaoğlu da, "Generaller tutuklanır mıymış" diye şaşıran genç kuşaklara, Genelkurmay Başkanı'yken 27 Mayıs askeri darbesinde tutuklanan, rütbeleri alınıp er yapılan Orgeneral Rüştü Erdelhun örneğini hatırlatıyordu.
Org. Erdelhun'u tutuklayan o dönemin darbeci yüzbaşısı Orhan Erkanlı'nın "Anılar... Sorunlar... Sorumlular" kitabını açtım. (a.g.e. Baha Matbaası-İstanbul, 1972)
Erkanlı da, 15 Ekim 1961'de genel seçim yapılıp demokrasiye dönülmesi ertesinde 14'ler diye bilinen darbeci genç subayların Paris'te toplandıklarını ve "Bu parlamento ile Türkiye'nin sorunları çözülemez" kararına vardıklarını anlatıyor.
Sonunda Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir ve Albay Dündar Seyhan, 22 Şubat Darbesi için düğmeye basıyorlar. Bu darbe girişimi başarılı olmuyor.

Ortam yaratılabilir
Orhan Erkanlı'nın bu konudaki yargısı da şöyle:
- Başarısızlığın sebebi Aydemir'in yetersizlikleriydi. "Şartlar müsait olmadığından başarılı olunmadı" yargısı yanlıştır. Türkiye'de her zaman ihtilal ve darbe şartları vardır. Ayrıca bunlar kısa zamanda yaratılabilir...
Bu girişimi 21 Mayıs 1963'te yeni bir darbe girişiminin izlediğini ve sonunda Talat Aydemir'in idam edildiğini o dönemi yaşayanlar ve Türkiye'yi günlük gazeteler dışında kitaplardan da anlamaya çalışanlar hatırlar.
Tabii hatırlanması gereken başka olaylar da var.
Örneğin 12 Mart 1971 askeri müdahalesi ertesinde ordudan Tümgeneral Celil Gürkan, Hava Tuğamiral Aydın Kirişoğlu ve Deniz Tuğamiral Vedii Bilget'in de bulunduğu bir grup subayın tasfiye edilmesi "9 Martçılar" olgusunu gündeme getirmemiş midir?
Şimdi gündemimizde "Ergenokon" varken, yakın tarihimizdeki bu tür gelişmeleri bilmemiz herhalde gerekiyor.

Adalet beklentisi
Dün İsmet Berkan Radikal'deki yazısında şu yargısını seslendirmişti:
- Bugüne kadar kullanılan yöntem, 'Kol kırılır, yen içinde' cümlesiyle anlatabileceğimiz yöntemdi... Yani sistem kendi içinde bu isimleri tasfiye etmişti ama kimse yaptıklarından ötürü yargı önünde hesap vermemişti. İşin tuhafı, yapanlar yaptıkları şeyin suç olduğunu da hala düşünmüyor olabilirler ama esasen Türkiye'nin anayasal düzenini silahla zorla değiştirmeye çalışıyorlardı. İşte şimdi, bu kişilerin adalet önünde hesap vermesi imkanı doğdu. Türkiye bu imkandan, hangi siyasi mülahazayla olursa olsun, kaçınmamalı.
Son söz olarak şunu söylemeliyiz.
Adalet suçluyu suçsuzdan ayırmak konusunda en hassas davranması gereken kurumdur. Basın çeşitli nedenlerle özensiz veya kasıtlı davranıp yargısız infazlar yapabilir. Ama yargı suçluyu suçsuzdan ayırmakta, nihai güvencedir.
Mahkemeler adaletin varlığının tek kanıtı olmasalar da, adalete mutlaka bir şans tanırlar.