BU ADAM DERDİNİ SEVİYOR

Naim ÖZGÜNER

Naim ÖZGÜNER 12.02.2015 

“Mesleğimizin dört esasından biri Şefkattir” demişti. “Karşımda müthiş bir yangın var, milletimin evladı yanıyor, yangını söndürmeye gidiyorum, ayağım birilerinin ayağına takılmış, ne ehemmiyeti var” demişti. Onu tanımadan önce kanlı katil olanlar, o kulun talebesi olduktan sonra bit pire tahtakurusunu öldürmekte tereddüt göstermişlerdi. “Milletimin imanını selamette görürsem cehennem alevleri içerisine yanmaya razıyım demişti.

 Dağlarda iken karşısına çıkan kendisinden sigara isteyen zeka özürlü insanı bile kırmaktan çekiniyordu. Dağda kekik topluyor, kurutuyor, sora da sigara şeklinde kağıda sararak ikrama hazır hale getiriyordu. Hapishanedeki arsızı hırsızı katili müstesna ve seçkin insanlar haline getiriyordu.

Namazı uzun zor ve zahmetli bulan birine ‘sen farzları kıl sünnetleri ben senin yerine kılarım diyor. Bu insan bir zaman sonra geliyor ve ‘hocam artık benim sünnetleri kılmasanız da olur, çünkü ben onları da kılmaya karar verdim diyordu. Ürkütülüş insanların selam bile vermedikleri ortamlarda o tabiatla konuşmuştu.

Afyon da mahkemeye çıkarılır. Suçu meşhur 163. Madde kapsamına girer. Sorgu bütün gün sürer. İkindi ezanı okununca namaz kılmak ister. Mahkeme başkanı ‘burası mahkeme nerede olduğunuzu biliyor musunuz?’ der. O da “Burada sabahtan beri Kur’anı ve onun hakikatlerini müdafaa ediyoruz. Kur’anın emrini yerine getiremeyecek miyiz? Der. Hakkında verecekleri karara pek te önem vermeden yürür gider, seccadesini mahkemenin koridoruna serip namazını kılar.

Dünyada dikili bir ağacı olmadı. Üzerine bir tapu kaydı bulunmadı. Banka cüzdanı diye bir şeyi hiç tanımadı. Çoluk çocuğu yoktu. Beden lezzete hiç meyletmedi. Böylesi adamdan korkulmaz mıydı?

Kendisini ziyarete gelen Alasonyalı Hacı Cemal Öğüte: Cemal efendi. Kumandanlar cepheyi terketmez. Burası iman hizmetinin ateş hattıdır. Mutlaka burada bulunmanız lazımdır. Hatta, değil Mısıra, Mekeye-Medineye de çağrılsanız gene burada kalmanız ve hizmet etmeniz lazımdır. Oğlun Ali maddeten öldü, fakat ruhen inşallah cennette yaşayacak. Amma milyonlarca Ali ebedi azaba mütehak hale getiriliyor. Ruhen öldürülmek isteniyor. Şimdi en mühim iş onların imanlarına hizmet etmektir. Çünki buradaki tahribat çok ağırdır. Bu memleket tamiratında merkezi olacak, buranın intibahı İslam aleminde insanlık aleminde uyanışa yol açacak inşaallah” demişti.

Vanda bir gün külahını başından çıkarıp masaya koyar, eliyle ona dokunarak şöyle der: “sen bana kaç bin liraya mal oldun biliyor musun?” talebesi Molla Hamit sorar; üstadım bu külah ancak 15 kuruş eder, senin her şeyin böyle pahalı mı olur?” üstadı ise şu cevabı verir. “Rusya da esir iken benim kıyafetimi hiç sevmezlerdi. Bu külahımı da çıkarmamı isterlerdi. Sen bunları çıkar at, sana elbise verelim, maaş bağlayalım, derlerdi. Şimdi düşünki üç sene esarette kaldım, bağlayacakları parayı hesap et, kaç lira tutar, ona göre kıyafetimin kıymetini anla”.

Bu insan Rusların domuzları fırınlara canlı canlı atıp pişirdikleri ve arkasından ekmek atıp pişirdikleri bir zamanda kendisi un alıp ekmek yapıp yumurta ve patatesi de katkı yapıyordu. Onun halini gören Ruslar ise ona deli diyorlardı.

Bir gün barlada talebelerinden biri Bayram Yüksel, mutfakta çalışırken birden aklına diğer arkadaşlarının aynı evde ama başka bir odada yazmakla okumakla meşgul olduklarını halbuki kendisinin mutfakta olduğunu düşündüğü bir sırada üstadı kapıda belirir ve : “evladım, senin aklına böyle şeyler gelebilir, fakat sen bu hizmetinle içeridekilerin hepsinin yaptığı hizmetten hisse alıyorsun’ demişti.

Ağzında diş olmadığı zamanlarda da misvak kullanırdı. Damaklarına misvakı sürerdi. Böylece sünnete sadakat dersini veriyordu.

Birinci dünya savaşı sırasında doğu anadoluda ermeni çocukları esir alınmış, kendisinin bulunduğu beldeye getirilmişti. Öldürülecekti çocuklar. Ama hemen müdahale etti. Sakın dokunmayın bu masumlara, hepsini gönderin ailelerine. ‘Ama onlar bizim çocuklarımızı öldürdüler’ denilince: “Bizler onların yaptıklarını yapamayız, çünkü bizler müslümanız, çocukları serbest bırakınız’ demişti ve çocuklar ailelerinin yanına göndermişti.

Bir gün Vanda ki Erek dağına yanında ki talebeleri ile beraber kır gezisine çıkarlar. “Ben tesbihatımla meşgul olacağım, sizlerde gezip dolaşın” demişti. Döndüklerinde ne yaptıklarını sorarlar. Talebelerinden biri Molla Hamit, bir kertenkeleyi öldürdüğünü söyler. “Yazık, evini harap etmişsin, otur da konuşalım, bakalım kim haklı kim haksız. –Bu hayvan sana saldırdı mı? Hayır. –Elinden bir şeyini aldı mı? Hayır. –O hayvanların rızkını sen mi veriyorsun? Hayır. –Senin mülkünde arazinde mi geziyordu? Hayır. –Onu sen mi yarattın? Hayır. –Bu hayvanların niçin yaratıldığını biliyor musun? Hayır. –Peki sana kim öldür dedi?

Denizli hapishanesinden çıktıktan sonra Afyonun Emirdağ ilçesinde oturması istenmişti. Karakolun karşısına düşen ev kiralanacaktı. Fakat ev sahibi sarhoştu. Ama olsun yinede bir söylenmeliydi. Sarhoş ev sahibine söylendi. ‘Evini hocaefendi için tutmak istiyoruz’. Sarhoş şaşırır. İyi ama der. Ben sürekli için biriyim. Nasıl olur hoca ile sarhoş aynı binada’. Kendisine iletilir sarhoşun dedikleri. “Peki kardeşim, varsın sarhoş olsun, bana o evi tutun”. Ev tutulur ve eve taşınılır. Ev sahibi kiracısını kapıda beklemektedir. Kiracı ev sahibine ‘sen içtiğini söylemişsin’ der. Sarhoş mahçup olur ama itiraf ta eder, ‘evet hocam içiyorum!’. Kiracı olan bahtiyar ihtiyar, ev sahibinin yanında elerini açar, Allaha dua eder, ne der, bilemeyiz, sırtını sıvazlar, ‘kurtulacaksın inşallah’ der. Adamcağız sabaha adar uyumaz. Sabah olunca kalkar, abdestini alır, yeni kiracısının kapısını çalar. O ana kadar hiç yaşamadığı bir pişmanlık vardır içinde. O sabah ki kılınan namaz öyle bir namazdı ki ömür boyu unutamayacaktı. Ve ömür boyu kılacağı namazların ilkiydi ve başlangıcıydı. e-mail:naimozguner81@gmail.com